29 Kasım 2009 00:00
NOT
Epeyce bir zamandır uygulana gelen bir özel savaş stratejisinin sonuçlarıyla karşı karşıyayız.
Epeyce bir zamandır uygulana gelen bir özel savaş stratejisinin sonuçlarıyla karşı karşıyayız.
Dün Trabzonda, Bursada, Seferihisarda, Cundada, Altınovada; bugün İzmir ve Bayramiçte...
Tahrik edilen vatandaşın tepkisi yalanını geçelim
Üç beş kendini bilmez ülkücünün işi de değil
Linçe kalkışanların sayısından çok, adım adım yaratılan, biçimlenen bu linç iklimi ve ona yön verenlerin alçaklık ve gözü karalıkları önemli
Kürtlerin kimlik mücadelesini bölücülük olarak sunan ve yıllarca aklı hayali zorlayan bir gayri nizami savaşla üzerine giden devlet aklı (sivil payandalarıyla birlikte elbette), yaklaşık 2005ten bu yana, sözkonusu linç iklimine de doğrudan yatırım yapmaya başlamıştı.
Sözüm ona Kürt bölücülüğüne karşı verilen askeri savaşın ilelebet sürdürülemeyeceği gerçeğini hesaba katarak, devreye sokulacak en son düşmanca yanıt, Türk bölücülüğü olmalıydı ve yatırımlar da buna yapılmaya başlandı.
Kürt sorununu çözmemek adına çözümsüzlüğü topluma yayan, gerekirse bir iç savaşla halkları boğazlaştırmayı bile göze alabilecek şoven bir stratejiydi sözkonusu olan ve bu amaçla, alttan alta bütün memleketi kesen ve gerçekten bölücü bir fay hattı şekillendirilmeye başlandı.
Nihayetinde adli nitelikteki en basit olaylar bile bir anda boyutlanarak tam bir Kürt linçine dönüştürüldü. Ellerde bayraklar, Vatan sana canım feda sloganlarıyla Kürt avına çıkıldı, evler, işyerleri yakılıp yağmalandı...
Hesaplı kitaplı bir straejiydi bu...
Kürt sorununda ısrar edilen çözümsüzlüğe kitleleri de ortak ettirmeyi, halkı, çözümsüzlük
politikasının bileşeni yapmayı amaçlayan bir strateji...
İşte bu uğursuz stratejinin egzersizlerinin yapıldığı bir dönemde yazdığımız 16 Nisan 2006 tarihli NOTtan bir bölüm:
90ların topyekün savaş konseptini yeniden devreye sokmuşlardır. Başarılı olmaları mümkün mü? Mümkün değil! Denenmiştir ve gelinen nokta ortadadır. Bölge insanını kazanmanın ve Kürt hareketini yenmenin bu yöntemlerle mümkünatı yoktur. Artık her numarası bilinen özel harpçi bu savaş giderek daha geniş çevrelerde tartışılır olmaktadır. Bu gerçek, bastırılıp örtülse de sistem içinde de zaman zaman su yüzüne vuran çelişkiler, çekişmeler yaratmaktadır Daha da sayılabilecek benzeri etkenleri de hesaba katarak rahatlıkla söylenebilir: Özel harpçiliğin manevra alanı giderek daralmakta, öyle görünüyor ki şiddet ve savaş seçeneğinin son evresine yaklaşılmaktadır.
Peki bu başarısızlık zeminini savaş kurmayları bilmiyorlar mı?
Bilmezler mi! Bu son dalga, Kürt hareketini yok etmekten çok -zira bunun mümkün olmadığı açıktır- çözümsüzlüğü askeri sınırlarından öteye taşıyıp topluma yaymak, yayarak toplumsallaştırmak amaçlıdır.
Bu ne anlama geliyor?
Savaş kliği, sivil toplumda yarattığı ve yaratacağı infial kültürüyle, bir dönem sonra silahların sonuç vermediğinin artık açıkça anlaşıldığı koşullarda bile çözümsüzlüğü mümkün olduğunca uzatmanın peşindedir. Artık etkisiz kalmış silahların yerine, şoven sivil dalgaya sığınmak, onu kullanmak...
Yarın iç ve dış siyasi dengelerin kaçınılmaz kılacağı bu iş silahla çözülmüyor, müzakere zorunludur noktasına gelindiğinde, bakın toplumsal hissiyata, bunu hesaba katın, sorun sadece askerin savaş ısrarı değildir denilecektir. Artık uygulamasına geçilmiş bu son savaş dalgasının, diyaloğun önündeki askeri-militarist freni, (iç savaş pahasına) toplumsallaştırmaya dönük yüzünü görmemek mümkün mü?...
Evet, tam da o gün bahsettiğimiz gibi, bu iş silahla çözülmüyor fikrinin geniş bir kabul gördüğü noktadayız bugün. Savaşın sorgulandığı ve savaş histerisinin pek prim yapmadığı bir dönemde, İzmir ve Bayramiç örneklerinin oturduğu mantık, tam da militarizmi ve de çözümsüzlüğü toplumsallaştırma mantığıdır. Savaşın yerine, iç savaşı ikame edebileceklerini gösteriyor birileri. Son terörist temizlenene kadar masallarının ikna ediciliği kalmayınca, dağdaki savaşı iç savaşa dönüştürme mevzisinde son savunma hamlesine girilmektedir.
Açıktır ki; MHP-CHP kardeşliği, yeter ki Kürde açılım olmasın koşullanmışlığıyla bu son mevzinin sivil siyasi dayanağı durumundadır.
Açılımcı AKP ise linçci iç savaş ırkçılarını seyretmekle kalmıyor, bu iklimi koşullayan Kürt karşıtı milliyetçilikten kopmamaya özen gösteriyor. GENARın anketinden çıkan, AKP tabanının yüzde 57sinin kendi partilerinin Açılım siyasetini benimsemediği gerçeğini es geçerek, DTPyle uğraşıyor. Açılım yapacağız da DTP engelliyor ayaklarına yatıyor.
En azından kendi tabanını Türk milliyetçiliğinden koparmayan bir Açılımcılığın, Kürdü tavlamaktan başka bir amacının olmayacağı ve statükonun son mevzisi durumundaki iç savaş ırkçılığı karşısında madara edileceği açık değil mi?
VEDAT İLBEYOĞLU