01 Aralık 2009 00:00

YENİ DÜNYA

Geçtiğimiz iki haftada uluslararası piyasalar, açıklanan 9 aylık bilançolarla hareketlendi.

Paylaş

Geçtiğimiz iki haftada uluslararası piyasalar, açıklanan 9 aylık bilançolarla hareketlendi. İstihdam rakamlarının, reel ücretlerin halen gerilediği bir ortamda şirketlerin kâr oranlarındaki toparlanma krizin kaybedenlerini ve kazananları bir kez daha ortaya koyuyor. Naomi Klein son dönemde büyük yankı uyandıran “Şok Doktrini” kitabında sermayenin krizi “yapısal dönüşüm” için önemli bir fırsat olarak gördüğü hatta gerektiğinde yapay krizler yaratmaktan da geri kalmadığını sayısız örnekle açıklıyor. En çarpıcı örneklerden biri ise kendi ülkesi Kanada’dan.
1993 yılının başlarında Kanada büyük bir finansal krizin eşiğindeydi. En azından medya ve iş çevreleri böyle düşünüyordu. Basına göre bütçe açığı hızla tırmanmaktaydı. İşsizlik sigortası ve ücretsiz sağlık sisteminde kapsamlı bir reform gerçekleştirilmediği takdirde ülkenin en üst seviyede olan kredi notu hızla düşürülecek ve borç çevrilemez duruma gelecekti. Konuyu araştırmak için kredi derecelendirme kuruluşu olan Moodys’e giden Gazeteci McQuaig büyük bir şaşkınlık yasadı. Kurumun Kanada’dan sorumlu Başanalisti Vincent Truglia herhangi bir risk bulunmamasına rağmen ülkedeki büyük sermaye kuruluşlarının kendisine ülkenin kredi notunu düşürmesi için yoğun baskı yaptığını vurguluyordu. Truglia’ya göre hükümetin açıkladığı istatistikler bilinçli olarak çarpıtılmaktaydı. Sonuçta Moody’s ülkeye verdiği yüksek kredi notunu sürdürdü ve zamanla beklenen krizin büyük oranda manipülasyondan ibaret olduğu anlaşıldı. Ne var ki, gerçekler açığa çıktığında bütçe kesintileri çoktan yapılmış, işsizlere yönelik sosyal programlar büyük oranda tasfiye edilmişti.
Son 30 senedir küresel neoliberal dönüşümün başlıca aracı haline gelen IMF de benzer dayatmalar için ekonomik krizlerin yarattığı fırsattan beslenmektedir. Kurumun pek çok krizi önce tetiklediği, sonra da kurtarıcı olarak kurbanlarının karşısına dikildiği bilinmektedir. IMF’nin yaşanan krizlerdeki aktif rolüne en çarpıcı örneklerden biri kurumun bizzat içinden biri olan Davison Budhoo’nun itiraflarıdır. Budhoo IMF’de Afrika, Latin Amerika ve Karayipler’de uygulanan yapısal uyum programları üzerine çalışmaktaydı. Kendisi de Karayip kökenli olan Budhoo 1980’lerle birlikte hayata geçirilen programların bu ülkelerde yarattığı sefaletten rahatsızlık duymuş ve 12 yıllık hizmeti sonrasında 1988 yılında kurumdan istifa etmişti. Budhoo’yu IMF’de çalışıp sonrasında pişmanlık duyan birçok iktisatçıdan ayıran detay o dönemde IMF’nin başında bulunan Michel Camdessus’a yazdığı açık istifa mektubu idi. İstifasını açlığa sürükledikleri halkların kanını ellerinden temizleme yolunda ilk adım olarak niteleyen Budhoo, hayatının geri kalanını IMF’nin gerçek yüzünü sergilemeye adayacağını açıklıyordu. Budhoo kurumu yalnızca yoksul ülkelerin halklarını açlığa mahkum etmekle suçlamıyordu, bunu ülkelerin verilerini çarpıtarak ve piyasaları maniple ederek yaptığını da vurguluyordu. Trinidad Tobago örneğinde bunu bizzat yaşamıştı. Zengin petrol kaynaklarına sahip ülkeyi yapısal uyum programlarına zorlamak için işçi maliyetleri iki katından fazla hesaplanmış, yerlerde sürünen verimlilik rakamlarının yanı sıra gerçekte var olmayan dev bir bütçe açığı da icat edilmişti. Böylece Trinidad finansal aktörler tarafından yüksek risk kategorisine alınmış ve ülkeye yönelik fon akışı durma noktasına gelmişti. Petrol fiyatlarının gerilemesiyle birlikte ülke borcunu çeviremez hale geldi ve IMF’nin kapısını çalmaya zorunlu kaldı. Trinidad önce ekonomik açıdan felakete sürüklenmiş sonra da IMF’nin dayatmalarıyla baş başa bırakılmıştı.
Budhoo’nun mektubu yayımlandıktan bir süre sonra Trinidad hükümeti iddiaları araştırmak üzere iki bağımsız komisyon oluşturdu. Sonuçlar Budhoo’nun iddialarını doğruluyordu. IMF bilinçli olarak rakamları şişirmiş ve bunun karşılığında ülkeyi büyük bir yıkıntıyla karşı karşıya bırakmıştı. Sonrasında ne mi oldu? Hiçbir şey elbet. Kamu kesimi hızla daraltılmış, ücretler tırpanlanmış, özelleştirmeler başarıyla uygulamaya konmuştu. Venezuela kıyısındaki küçük adalardan oluşan bir ülkenin yoksul halkının çığlığı Batı medyasında fazla bir yankı uyandırmadı. Budhoo’nun itiraflarına ise ünlü New York Times gazetesinde yalnızca bir kez, o da mektubundan uyarlanan ve ufak bir tiyatroda sahnelenen “Bay Budhoo’nun mektubu” başlıklı oyunun eleştirisinde yer verildi.
MURAT BİRDAL
ÖNCEKİ HABER

SAĞLICAK

SONRAKİ HABER

Derbiler para basıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa