01 Aralık 2009 00:00

25 Kasım ‘uyarı grevi’ ve sonrası

25 Kasım’da kamu emekçileri greve gitti.

Paylaş

25 Kasım’da kamu emekçileri greve gitti. Kamu emekçileri krizin yükünün emekçilere yükleme politikalarına karşı tepkisini ortaya koydu, hükümeti uyardı. 25 Kasım emekçilere moral, siyasal iktidara korku vermiştir. Beklenenin üzerindeki katılımdan ve hükümet kanadından gelen art arda tehditlerden anlaşılan budur (Bir günlük eylem hükümeti geldiği yere 12 Eylül’e ve onun faşist yasalarına sığındırmıştır). Zulme sığınanlar, zorbalık edenler bilsinler ki Türkiye halkları ve işçi sınıfı “doğacak güneşi” görmüştür. Gezdiğimiz işyerlerinde greve katılımın çok üstünde tepki vardı bu politikalara. Ülke gündeminin yoğunluğu zihinlerde uzaklaştırsa da, hayatlarımızdan uzaklaştırmamıştı krizin getirdiği yoksullaşmayı, uzayıp giden “ekstreleri”.
Grev örgütleme süreci KESK ile iş yeri arasındaki bağların güçlendiği bir süreç oldu. (Bu örgütlenmenin yukardan aşağı gelişen bir süreç olduğu göz ardı edilmemelidir.) Ancak tek başına grev örgütleme süreci, zayıflayan iş yeri bağının kurulması için ne tek araç olarak görülmeli ne de yeterli görülmelidir.
KESK tekrar tartışmalara gömülmemelidir. İçe dönmemelidir. Hiçbir şaşalı edebiyat, eğer bizi emekçilerden koparıp, emekçilerle emekçilerin umudu olmaktan uzaklaştırıyorsa, bizi tarih önünde hesap vermekten de alı koymayacaktır. Diğer kamu emekçisi örgütlerle yapılan sınırlı bir beraberlik bile olumlu etki yapmıştır. Bu süreç geliştirilmelidir. En azından KESK tüm aktivistleri ile ‘grev’in örgütlenmesine odaklanabilmiştir. Emek örgütleri arası rekabetten, kavgadan uzak durulmuştur. Türkiye’nin tüm emekçi kitlesi için umut olmuştur.
Kamu emekçisinin önünde 2010’dan itibaren uygulaması gelişecek SSGSS uygulamaları, bütçe görüşmeleri ve kamu personel reformu vardır. Bir yıllık uygulama, eğer önüne geçilmezse katkı paylarının daha da artırılacağını, daha fazla emekçinin sistemin dışına itileceğini göstermektedir (Son bir yılda 250 bin kişi sigorta primini ödemediği için sistemin dışına atılmıştır!). 2010 Yılı Bütçesi aralık ayı içinde meclis genel kurulunda görüşülmeye başlanacak. Elbette siyasal iktidar geçen üç yılın soygununu ve önümüzdeki yılların talan, soygun ve sömürü hedeflerini buralarda meşrulaştırmak isteyecektir. Zaten hükümetin yayınladığı Orta Vadeli Program 2010-2012 yılları için bütçe uygulamasının çerçevesini çizmiş, içeriğini belirlemiştir. Açılım gündeminin çeşitli provokasyonlarla sekteye uğratılması aynı zamanda kamu personel reformunun meclisten geçirilmesi için uygun ortam yaratabilir. (Her açıdan güçlü, beraber durmalıyız!)
Aralık ayı birleşik bir sınıf mücadelesi hareketi tohumunun filizleneceği aydır. Mart 2008’de SSGSS’ye karşı kurulan Emek Platformu’yla tohum atılmıştı. 25 Kasım’da toprağa su verildi. Artık filizlenme, yeşerme zamanıdır. Emek düşmanı emperyalist politikalara dur denilmiştir. Sıra artık onu durdurmaktır.
KESK, kamu emekçilerine Orta Vadeli Programı, 2010 bütçesi ile siyasal iktidarın hedeflerini, Kamu Personel Reformu’nun neye hizmet ettiğini, zaten sonuçları yaşanmaya başlanan SSGSS uygulamalarını iyi anlatmalıdır. Geniş emekçi ve halk kesimleriyle beraber bu günden bu sömürü, kölelik ve kriz politikalarının nasıl geri püskürtüleceğinin örgütlenme ve eylem planlarını hazırlamaya başlamalıdır. Tarih hepimize “Kendimizi aşacak” yeni bir süreci işaret etmektedir. “Krizin yükü Patronlara”… Sıçrama noktası “Genel grevdir”.
Türk-İş’den DİSK’e, KESK’ten diğer kamu emekçisi örgütlerine, emekten yana diğer örgütlere, demokrasi güçlerine, esnaf ve öğrenci örgütlerine kadar tüm örgütlerin yakın ve orta vadede, toplumu örgütlü topluma çevirmenin, krizin yükünü halkın emekçilerin sırtından atacak eylemi üretecek politikaları ortaya koyma zamanıdır. Zaman emeğin yakın ve orta vadeli programını emekçilerle birlikte yapma ve hayata geçirme zamanıdır. Somut koşular bize buna zorlamaktadır. Tek ihtiyacımız samimiyettir.
Türkiye’nin aydınları bu sürecin merkezinde olmayı başarmalıdırlar. Emekçi halkın emperyalist politikaları geri püskürtme mücadelesi aynı zamanda bir demokrasi mücadelesi olacaktır. Devlet tarafından şekillendirilmiş milliyetçi, muhafazakar değerlerin pençesinden kurtulma, gerçek bir birey ve toplum olma mücadelesi olacaktır. 12 Eylül anayasasından kurtuluş salonlarda tartışarak, açılım üzerine fikir jimnastiği yaparak, bekle gör politikalarıyla vs. olmayacaktır. Yeni bir toplumsal sözleşme onun gerçek sahipleriyle halkların devrimci, demokratik eyleminden çıkarılacaktır. Özlenen demokrasiyse, düşüncenin ve hayatın kayıtsız, şartsız, sınırsız, ama-sız özgürlüğüyse, yeni türküleri hep beraber yazmalıyız.
Emekçi kitlesi içinde yaşam bulan, oradan beslenen bir KESK ancak halkların kardeşliğinin bir unsuru olabilir. Görmek istemeyenler dışında görmeyen kalmış mıdır?
KESK yakın vadede, aktivistlerini daha fazla işyerine yönelten, aktif olmayan şube yöneticilerini sürece katan bir taktik izlemelidir (Bölge toplantılarında kimi yöneticilerin toplantılara bile katılmaktan imtina ettikleri görülmüştür). İşyeri temsilciliği örgütlenmesi güçlendirilmelidir (25 Kasım örgütlenme sürecinde bu eksiklik açıkça görülmüştür). Emekçilerin kendi teorisi ile kuşanma zamanıdır. Bu da yukarıda çerçevesi çizilen, ülkenin ve dünyanın somut koşullarından hareket eden emekçilerin enternasyonal düşünce ve eylemidir. Uyarı grevinden sonraki sürecin ana hattını zaten KESK bölge toplantısında açıklamıştır. “Siyasal iktidar uyarımızı dikkate almazsa daha güçlü eylemler ve geniş kesimlerin içinde olduğu grev örgütlenecek” denmiştir.
Aralık’tan 2010 baharına uzanan süreçte KESK bir yandan eksiklerini tamamlamalı, diğer yandan sınıfın ve halkların birleşik mücadelesinin örülmesinde tarihsel sorumluluğunu yerine getirmelidir. Sınıfın “çelik adımları”yla haydi kula kulluğa, mahalle sakinliğine son vermeye, eskiyi durdurmaya, yeniyi üretmeye, gerçek özgürlüğe…
GÜLHAN ŞİMŞEK Eğitim Sen Ankara 3 No’lu Şube Hukuk Sekreteri
ÖNCEKİ HABER

Sonuçlarına katlanacaklar!..

SONRAKİ HABER

İŞKENCE ÇOCUKLARA UZANDI

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...