03 Aralık 2009 00:00
BAŞYAZI
Domuz gribinden ölenlerin sayısı 200ü geçti. Gribi ayakta geçirenlerin sayısı ise yüz binlerle ifade ediliyor.
Domuz gribinden ölenlerin sayısı 200ü geçti. Gribi ayakta geçirenlerin sayısı ise yüz binlerle ifade ediliyor.
Bilim çevreleri, eğer iyi önlemler alınırsa, bu salgında, 400-500 kişinin ölebileceğini, ama doğru önlemler alınmazsa ölü sayısının 5-10 bini bulabileceğini aylar öncesinden söylediler. TTB, Sağlık Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu da bu görüşleri çeşitli biçimlerde ifade ettiler.
Ancak gribin henüz asıl beklenen dalgası gelmeden, ölü sayısı 200ü aşmış bulunuyor. Yetkililer, asıl salgının yeni yıldan itibaren başlayacağını söylüyorlar.
Öte yandan, önce 35 yaşa kadar ilan edilen risk yaşı da bakanlık bilim kurulunca 50ye çıkarıldı. Yani 50 yaşına kadar olan nüfus riskli kesim ilan edildi.
Olayın ortaya çıkmasından sonra, bir yandan bilim düşmanı çevreler, öte yandan komplocu kimi muhalif kişi ve çevreler tarafından aşı hakkında yayılan güvensizlik de aşılmaya başlandı. Bunda, bir yandan aşının yaygınlaşmasına karşın ciddi bir yan etkisinin görülmemesi, öte yandan da aşıdan başka çare olmadığının görülmesiyle paralel olarak aşı karşıtlarının direncinin kırılması etkili oldu.
Ancak, Recep Tayyip Erdoğan adlı Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı zat, halen aşı hakkında kuşku yaymaya devam etmektedir. Ben aşı olmayacağım iddiasını şimdi Ben de ailem de kimse de aşı olmadı diye sürdürmektedir.
Ama bu zat, sadece vatandaş olmayıp Başbakan da olunca, sorun şu kişinin ya da bu kişinin yanlış, sapkın bir fikir savunmasını aşarak, geniş bir nüfus kesimi tarafından aşıya karşı bir dirence dönüşmektedir. Ve bu direnç hâlâ sürmektedir. Bu direnç sürdükçe de bu ülke insanları, özellikle emekçi kesimler (tuzu kuru kesimler ki, Başbakan da bu kesim içindedir, bir türden kendilerini koruyabilirler) domuz gribine karşı gerektiği kadar dirençli olamamaktadır. Çünkü öyle anlaşılmaktadır ki Türkiye, önlem alırsa 400-500 kayıpla domuz gribini atlatma fırsatını Başbakan sayesinde kaçırmıştır. Ve öyle görünmektedir ki Başbakan, Kriz bizi teğet geçtideki inadı gibi, domuz gribi aşısı olmama konusunda da engin tıp bilgisinde ısrar edecektir. Bunun bir anlamı da ölen her kişide Başbakanın sorumluluğunun olacağıdır.
Dahası Başbakan Erdoğan, sadece sorumluluk altında değildir; aynı zamanda her gün kendisiyle de çelişmektedir.
İsviçrenin, camilere minare yapılmasını referanduma sunmasına sert tepki gösteren Erdoğan, (ki bunda Başbakan elbette haklıdır) sağlık ve insan hayatını doğrudan ilgilendiren bir konuyu, İsteyen aşı olur isteyen olmaz gibi saçma bir özgürlük sorununa indirgemektedir. Oysa yaşam hakkı ve tıbbın gerektirdiği bir konuda özgürlük olmayacağı apaçık değil midir?
Fakat başkaları için çelişki olan; yanlış, sapkınlık olan şeyleri Başbakan kendisi için bir erdem, kendine has bir tarz olarak görmektedir.
Bugün, emekçiler için, halk sağlığı için tek gerçekçi seçenek, domuz gribine karşı aşı olmaktır. Bu yüzden de, sağlıkçıların ya da halk karşısında sorumluluk taşıyan kişilerin Aşı olalım mı diye sorulduğunda; Ben olmadım ama siz olabilirsiniz, Ben oldum ama isteyen olmayabilir gibi belirsiz yanıtlar vermesi, sadece bu konuda kafa karıştıranların işine gelir ve vatandaşın hükümetten aşı talebini zayıflatır.
Başbakan karşı olsa bile hükümetin bugün en önemli sorumluluğu, herkese aşı yapacak bir sağlık hizmetini sunmaktır.
50 yaşın üstündekiler de dahil herkesin aşılanması, gribe karşı tek önlemdir.
Aksi halde, böyle bir salgında bilim çevrelerinin kaçınılmaz dediği 400-500 kaybın ötesinde, her ölümden Başbakan başta olmak üzere hükümet sorumlu olacaktır.
İHSAN ÇARALAN