05 Aralık 2009 00:00
BAŞYAZI
DTP hakkında 2007 yılında açılan davaya, Anayasa Mahkemesi tarafından 8 Aralık 2009 günü bakılacağı açıklandı.
DTP hakkında 2007 yılında açılan davaya, Anayasa Mahkemesi tarafından 8 Aralık 2009 günü bakılacağı açıklandı.
Her halde siyasi gündemi çok yakından izlemeyen kimseler; bu duyuru karşısında Bu dava da nerden çıktı? diyeceklerdir.
Çünkü uzunca bir zamandan beri, DTP hakkında kapatma davası kamuoyu gündemine gelmemişti. Hatta pek çok iyi niyetli vatandaş da Herhalde Anayasa Mahkemesi konuyu uyumaya bıraktı diye düşünüyor, kimisi de bir adım daha atarak; Bakın Anayasa Mahkemesi bile ülkenin ihtiyaçlarını dikkate alarak davranıyor diyordu.
Siyasi gündemi yakından izleyenler için ise bu duyuru; Vay canına, adamlardaki şu siyaset ve ideolojik tutuma bak! dedirtti.
Bu iki tepkinin nedeni şu:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, 2007 yılında, DTPyi, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne aykırı eylemlerin odağı haline gelmekle suçlamıştı. Ancak o günlerde bu davayı sonuçlandırmayı doğru bulmayan Anayasa Mahkemesi, şimdi, üstelik de Cumhurbaşkanının, Başbakanın, bakanların Kürt açılımı konusunda mangalda kül bırakmadığı ve Kürt sorununun çözümü için tarihsel önemde adımlar atıldığı iddia edilen bir dönemde, DTPyi kapatmak üzere tavanda asılı duran, Demokles Kılıcını tutan mandalı açmıştır.
Kara kaplı kitaba göre, Anayasa Mahkemesinin davayı istediği zaman sonuçlandırma hakkı vardır. Ama, bu hakkın olması, kararın adil olacağı, ülkede kardeşlik ve demokrasinin gelişmesine katkı yapacağı anlamına gelebilir mi?
Eğer DTP kapatılmayacaksa; yani Anayasa Mahkemesi, Şu DTP üstünde sallanan bir Demokles Kılıcı olan davayı bitirelim de ülkenin siyasi hayatını rahatlatalım diye bu davayı gündeme almamışsa, yasalar bakımından ne denirse densin bu davada demokrasi normları ve ülkenin en acil ihtiyacı olan barış ve Kürt-Türk kardeşliği gözetilmemiştir.
Hele bu davayı yeniden gündeme getirenler, DTPyi kapatalım da teröre bir darbe vuralım diye düşünmüşlerse, bu ülkenin zaten sancılı olan siyasi hayatına yeni bir kriz etkeni daha eklemiş olacaklardır. Çünkü böyle bir karar, ülkenin en siyasi kitlesel kesimini oluşturan Kürtlerin partisini kapatmak, onları legal siyaset alanının dışına itmek anlamına gelecektir. Bu, açılım politikası açmaza giren AKP için, çeşitli madrabazlıklarla iç içe geçen baskı ve sindirme politikalarında kendisini aşmak olacaktır!
Burada Başbakandan başlayarak AKP ve hükümet erkanının, Canım biz mi kapatıyoruz DTPyi, Anayasa Mahkemesi ne müdahale edilmez gibi basma kalıp gerekçelerini, hatta Biz parti kapatmaya karşıyız propagandasını yapacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Ancak, bu dava siyasi bir davadır ve sorumlusu Anayasa Mahkemesi değil AKPdir, hükümetidir! Ve bu sorumluluk, genel bir sorumluktan öte, somut bir sorumluluğa da karşılık gelmektedir. Çünkü, Başbakanın Terör örgütüne destek veriyor iddiasıyla DTPli vekillerin elini sıkmamakla başlattığı suçlama, şimdi DTP legal bir parti mi terör örgütünün uzantısı mı? suçlamalarını doğrudan gündeme atan Erdoğan ve sözcüleridir. Bu davanın yeniden açılmasında iktidarın en yukarısından gelen bu suçlamaların belirleyici olmadığı söylenebilir mi?
Bütün bunların da ötesinde, iki yıldan fazla bir zamandan beri uyutulan bir davanın yeniden açılmasının başka inandırıcı bir açıklaması olabilir mi?
Evet, DTPye oy vermiyor olabilirsiniz, DTPnin izlediği hattı benimsemeyebilirsiniz, ancak DTPnin kapatılması; DTPnin, Kürtlerin mücadelesinden çok; Türkiyenin demokratikleşmesine bir darbe olacaktır. Dahası bu girişim, Türk-Kürt kardeşliği için verilen bunca emeği de heder edecektir. Ve en çok da ülkeyi bölmek isteyen ve despotik bir rejim kurmak isteyenlere güç verecektir.
Aydınlar, ilerici demokrat güçler, sendikalar, emek örgütleri, Türkiyenin geleceğini düşünen herkes, gerici güçlerin bu hamlesine karşı açıkça karşı durmak zorundadırlar.
Aydın olmak, demokratlık, yurtseverlik, barışseverlik bu saldırıya karşı cephe almayı zorunlu kılmaktadır.
İHSAN ÇARALAN