09 Aralık 2009 00:00
Tombul ev hanımı Juliet ve Romeosu
ROMEO ve Juliet hikayesini bilirsiniz.
ROMEO ve Juliet hikayesini bilirsiniz. İtalyada iki düşman aile Montegue ve Capuletlerin çocukları birbirine aşık olur. Soylu iki ailenin düşmanlığı yüzünden bu aşk imkansızdır. Nitekim sonu kötü biter ve iki genç birlikte ölüme giderler.
Peki ya aşıklar ölmeseydi. Rahip Lorenzonun nikahladığı Romeo ve Juliet aşkla başladıkları evliliklerine devam etselerdi... Aradan yıllar geçtiğinde nasıl bir çift haline gelirlerdi? Aşkları hala sürüyor olabilir miydi? Juliet tombul ve göbekli ev hanımı olmamayı başarabilir, Romeo yine öyle tığ gibi kalır mıydı?
Eprahim Kishon, bu merakı Tarla Kuşuydu Juliet oyununu yazarak gidermeye çalışmış. Önceki akşam İstanbul Şehir Tiyatroları Haldun Taner Sahnesinde galası yapılan oyunun hem oyuncusu hem de yönetmeni Engin Alkan ise Kishonun tekstini yeniden yorumlamış, güncelleştirip adeta yerelleştirmiş. Sahnede yerli bir Juliet ve Romeo var.
Oyun Romeo-Juliet ailesinin mutfağında geçiyor. Evliliklerinden 14 yaşlarında Lükretia (Lucky denmesini istiyor) adında, tiki bir kız evlat sahibi olan çift, onca sene evli kalmış pek çok çift gibi sürekli kavga ediyor, birbirini hiç dinlemiyor ve sık sık içten içe diğerinin ölmesini istiyor. Juliet, papaza kocasını artık hiç sevmediğini söylüyor. Arada dönüp Shakespearein yazdığı Romeo ve Juliet metnindeki sevgi dolu hallerini de hatırlıyorlar ama bu, mutsuzluklarını daha da artırıyor.
30 YIL SONRA DİRİLEN SHAKESPEARE
Sonra devreye Shakespeare giriyor. 30 sene sonra dirilip çiftin mutfağına dahil olan yazar, işleri daha da karıştırıyor aslında. Romeo ve Julietin kendi yaratıcılarıyla kavgalarını izliyoruz bol bol. Çift yazarla, yazar da metnini bozan çiftle tartışıyor. Hortlamış Shakespeare, intikam almak için Lükretiayı ayartmaya çalışıyor. Böylece bir absürd komedya çıkıyor ortaya.
Engin Alkan Romeo ve Rahip Lorenzo rolünde çok başarılı, Jüliet ve dadıyı oynayan Özlem Türkad da öyle. Lükretiayı ise Murat Pavli oynuyor; genç kızı zaman dışı bir boyuta taşıyan ama sonra günümüze getiren yabancılaştırıcı bir etkisi oluyor bunun da.
Engin Alkan, Kishonun metnine epey müdahalede bulunmuş. Romeo ve Juliet sanki 2000li yıllarda ve Türkiyede yaşıyor. Jestler ve replikler fazlasıyla bizden. O yüzden gala seyircisi iki perdelik oyunun başından sonuna kadar gülmekten kırıldı. Sahne ile salon arasında zaman zaman kurulan interaktif ilişki de oyundaki zaman ve yer kavramını fazlasıyla alt üst etti. 16. Yüzyıl ile 21. Yüzyıl arasında, sahne ile seyirci arasında, İtalya ile oyunun sahnelendiği ülke arasında gidip gelen aidiyet durumları bile yeterince güldürücüydü zaten. Hem yerel hem evrensel; hem düne ait hem her zamana ait bir oyun hazırlamış yaratıcıları. Juliette Shakespearein yazdığı bütün kadın kahramanları; Ofelia, Desdomana, Kleopatra ve Macbeth yaşıyor; en azından izleri var. Öyle ki Julietin bilmem kaç küsur yıllık evli haliyle bütün bu kadınlara ait mit de dökülüp saçılıyor yerlere. Onlara da gülüyorsunuz. Rahip Lorenzonun Julieti sık sık diğerleriyle karıştırması tuzu biberi oluyor bunun.
Yazarla kahramanları arasında didaktik ve soğuk kaçabilecek diyalogların hakkından böyle kolaylıkla gelebilmesi metnin yaratıcılarının bir başarısı. Romeo ve Julietin hazin trajedisini bir komediye çevirebilmek de öyle.
Bu arada oyunda da söylediği gibi yönetmen Engin Alkanın etinden sütünden de yararlanılmış. Oyundaki bazı şarkıların sözleri ve besteleri ona ait. Üstelik onları seslendiriyor.
Shekespearele birlikte, Shakespearee gülerek bir oyun boyunca kahkahadan kırılmak şu sıra herkese iyi gelebilir.
(İstanbul EVRENSEL)