11 Aralık 2009 00:00
BAŞYAZI
Başbakan, kimi bakanları ve AKPnin önde gelenleri, ülkede gerginliğin artmasından şikayet ediyorlar.
Başbakan, kimi bakanları ve AKPnin önde gelenleri, ülkede gerginliğin artmasından şikayet ediyorlar. Ağızlarından barışı, demokrasiyi, Kürt sorununun çözümünün aciliyeti ve önemine dair lafları düşürmüyorlar. Ama öte yandan aynı kişiler, DTPyi yasa dışılıkla, gençlerin taşkınlıklarını kışkırtmakla, DTPnin eleştirdiği otobüs yakma, sağa sola molotof, havai fişek atanları yönlendirmekle suçluyor, bütün bunlardan DTPyi sorumlu tutuyorlar. Yetinmiyorlar; silahlı saldırıları, askerlerin öldürülmelerini bile DTPye fatura ediyorlar.
Ama öte yandan DTP binalarına taşlı, silahlı, molotoflu saldırılar düzenleniyor, Kürtlere yönelik olarak batıda linç girimlerine varan tepkiler örgütleniyor, yığınların basit gösterilerine yapılan polis müdahaleleriyle gösteriler bir çatışmaya dönüştürülüyor. Ama hükümet adına konuşanlar, ortamı gerginleştirmenin en azından bir tarafı olan bu eylem ve girişimleri önleme yerine sadece gerginlikten yakınıp, bu gerginliğe de DTPnin sebebiyet verdiğini öne sürüyor. Ve hükümet ve öteki yetkili makamlar, bunları önlemek, gerginliği azaltıp, koşulların normalleşmesini sağlamak için yapabileceklerinin hiç birini yapmıyorlar.
Bunlar yetmiyormuş gibi, DTPnin kapatılması için düğmeye basılıyor. Düğmeye basan da görünüşte Anayasa Mahkemesi gibi görünmektedir. Ancak Anayasa Mahkemesi Başkanının iki yıldır uyutulan bir dosyayı kendiliğinden gündeme aldığını söylemek aşırı saflık olur. Dahası, Anayasa Mahkemesinin bu davayı yeniden gündeme getirmesinden önce, Başbakan Erdoğan ve Cemil Çiçekten başlayarak AKP yetkililerinin emniyeti, savcıları, yargıçları DTPnin eylemlerini incelemeye çağırmaları, DTPyi PKK ile aynılaştırma ve DTPnin yasa dışına düştüğü çağrılarıyla DTPnin kapatılması için yeniden harekete geçilmesi arasında bir bağlantının olduğu apaçıktır.
Aslına bakılırsa AKPnin bu tutumu yeni değildir. Tersine açılım sürecinin başından beri AKPnin önde gelenleri, lafta barış ve demokrasiden, özgürlüklerden, Kürt sorununun çözümünün getireceği büyük rahatlamadan söz edip İsavari bir biçimde ortada dolaşırken, DTPye yönelik olarak geçmişte görülmemiş saldırganlıkta müdahaleleri devreye sokmuştur. Bu süreç boyunca bir yandan askeri operasyonlara hız verirken eğitim, belediyeler ve diğer kamusal alandaki DTPlilere karşı tutuklama kampanyaları yürütmüş; bu kampanyalar yüzünden üst yönetici sıkıntısına düşen parti, olağanüstü kurultay yapmak zorunda kalmıştır.
AKPnin açılıma en gerici güçleri ikna etme çabaları, onlarla işbirliği isteği, ırkçı, milliyetçi odakların hassasiyetlerini dikkate alma tutumu, sonunda açılım sürecini tehlikeli, her tür provokasyona açık, bir Kürt-Türk çatışmasının işaretlerini de veren bir platforma itmiştir.
Sürüklendiği açmazın üstünü örtmek için ortamı geren AKPnin gerginlik politikası, CHP ve MHP tarafından da desteklenmektedir. Bu destek karşılıklı sert açıklamalarla yapılmakta, böylece, gerilim ortamı sahte farklı görüşler üstünden de bir kez daha gerilmektedir.
Dün İstanbulda Emek Partisi, ÖDP ve Halkevleri genel başkanlarının, Diyarbakırda çeşitli kitle örgütlerinin yaptığı, gerginliği önleme Kürt-Türk kardeşliğini geliştirmek için AKP ve ırkçı milliyetçi odakların girişimlerine barikat çağrısı elbette çok önemlidir. Ve giderek sendikalar, emek örgütleri, her türden ilerici demokrat güç odaklarının bu çağrılar etrafında birleşmesi, basında sorumluluk sahibi kesimlerin bu gayretleri saldırganlığı püskürtebilir; Kürt sorununun demokratik çözümü için adımlar atılmasının önü yeniden açılabilir. .
Yoksa AKPsiyle, CHPsiyle, MHPsiyle çeşitli güç odaklarıyla demokrasi ve özgürlük düşmanı çevrelerin azgınlıkları önlenemez.
İHSAN ÇARALAN