11 Aralık 2009 00:00
DURUM
Kürt Sorunu ekseninde son günlerde yaşanan olaylar hangi ihtiyacı acilen dayatıyor? Şunlara bir bakalım...
Kürt Sorunu ekseninde son günlerde yaşanan olaylar hangi ihtiyacı acilen dayatıyor? Şunlara bir bakalım; Gencecik insanlar öldürülüyor, DTPnin parti binalarına saldırılıyor, linç havası yaygınlaştırılmaya çalışılıyor, çözümü değil, kavgayı ve düşmanlaşmayı savunan gerici tutumlar daha yüksek perdeden ifade ediliyor, DTPnin kapatılması için Anayasa Mahkemesi oturum üzerine oturum yapıyor. Bütün bunlara karşın, Hükümetin ve CHP, MHP gibi muhalefet partilerinin tüm saldırıları ve suçlamaları Kürtlere yöneliyor.
Ama bütün bu yaşananların aslında dayattığı, kanıtladığı tek bir gerçek var; o da Kürt Sorununun çözülmesinin zorunlu olduğu gerçeğidir. Yaşananlar gösteriyor ki, bu ülkede Kürt Sorunu çözülmeden kalıcı bir barışın, kardeşliğin kurulması sadece bir hayaldir. AKP Hükümeti büyük bir tantanayla açılım ilan ediyor, ancak bu açılımın içinde Kürtlerin hiç bir temel talebi bulunmuyor. Hükümet böyle bir açılıma ikna olmadıkları için Kürtleri ve barış ve demokrasi isteyen herkesi suçluyor, saldırıyor. CHP ve MHP gibi partilerde bu tür bir açılımı, hıyanet ile suçlayıp, tüm gerici, şovenist güçleri ayağa dikmeye çalışıyorlar vb.
Bu durumda Anayasa Mahkemesi DTPnin kapatılmasına karar verirse, bu kararın anlamı ne olacaktır? Parti kapatılacak, pek çok yöneticisi siyaset yapmaktan men edilecek, yasaklı olacak vb. Yani Kürtlerin anadillerinde eğitim yapmaları yasakken, kendi kaderlerini kendilerinin belirlemesi hakkı yasakken, kendi kültürlerini özgürce geliştirmeleri yasakken, şimdi bir de politika yapmaları yasaklanmış olacak! Ama pratikte bu siyaset ve parti yasağının bir kıymeti harbiyesinin olamayacağını bu ülkede yaşayan hemen herkes biliyor.
Şimdilerde bazı çevrelerin şöylesi yorumlarına da rastlanıyor; Anayasa Mahkemesinin DTPyi kapatması hukuken doğru, ama siyaseten yanlıştır! Yani DTP Kürtlerin haklarını savunarak hukuk dışına çıkmıştır! Ama buna rağmen ülke gerçekleri göz önüne alınarak siyasi bir karar verilmeli ve DTP kapatılmamalıdır. Bu durumda asıl olarak yapılması gereken, ülkenin hukukunun, anayasalarının ve yasalarının demokratikleştirilmesi, bu ülkenin gerçeklerine uygun hale getirilmesi değil mi? Ama bu yolun önüne gerici bir barikat örülüyor.
DTPnin kapatılması durumunda, daha önce bu tür durumlarda ne olmuşsa o olacaktır. Kürtlerin politik mücadeleleri kesintisiz olarak devam edecektir. Peki Kürt siyasetine bu gücü ve dayanıklılığı veren nedir? Kürt halk kitlelerinin yaygın desteği ve bu kitlelerin özgür bir yaşam için ayağa kalkmış olmaları. Bir halk ayağa kalkmış, kendi en doğal hakları için mücadeleye atılmışsa, bu halk etkisiz ve güçsüz bir duruma getirilebilir mi? Tarih böyle bir şeyin olanaklı olmadığını açık seçik ortaya koyuyor.
Bütün bu olup bitenler, Kürt Sorununda artık geriye dönülemez bir noktaya gelindiğini, Kürt realitesini tanıma ile başlayıp, açılıma ulaşan politikaların, sorunun üzerini örtme ve Kürt halk kitlelerini yatıştırma işlevini görmek bir yana, Kürtlerin taleplerini elde etme isteğini harekete geçirdiğini göstermektedir. Kürtler artık mevcut statüko içerisinde tutulamazlar. Yaşanan her gelişme bunun olanaklı olmadığını açıkça kanıtlamaktadır.
Çok iyi bilinmektedir ki, Kürtler eşitlik ve özgürlük talep etmektedirler. Bir halk yığınlar halinse sokağa dökülerek bu talepler uğruna mücadele ediyorsa, artık orada ne Dersim Çözümü özleyenlerin, ne de bir kaç kırıntı ile açılım havası yaratarak durumu kontrol altına alabileceklerini, statükonun devamını sağlayacaklarını sananların yapabilecekleri hiç bir şey bulunmamaktadır. Herkesin çok iyi bilmesi gerekir ki, gericilikte ısrarın faturası oldukça ağır olacaktır.
Ahmet Yaşaroğlu