12 Aralık 2009 00:00
KUŞATILAN ÇEVREMİZ
Yarın, yoldaşımız Erdal Erenin idamının 29. yıl dönümüdür. Gerek mezarının başında, gerekse başka ortamlarda devrimciler bu vahşi idamı protesto ederek onu anacaklar ve tekrar bağırlarına basacaklar.
Yarın, yoldaşımız Erdal Erenin idamının 29. yıl dönümüdür. Gerek mezarının başında, gerekse başka ortamlarda devrimciler bu vahşi idamı protesto ederek onu anacaklar ve tekrar bağırlarına basacaklar.
Olayları ve hayatı yorumlarken neyi gördüğümüz, hayata nereden baktığımıza bağlıdır ve bakılan yer sabit değildir; sürekli değişiyor. 29 yıldır gözlediğimiz ise şudur; Erdalın idamına kim, nereden ve nasıl bakarsa baksın, olayın adaletsiz ve dramatik boyutu hep ortadadır.
Bizim görevimiz, bu olaya bakanların bakış açılarına da saygı duymak, ama bir taraftan da baktığımız yeri terk etmemek olmalıdır. Erdalın hücredeki son fotoğrafını çekip kamuoyuna ileten Savaş Ay ile veya Erdal için şarkı yapan Teomanla, Sezen Aksu ile hayata tam aynı yerden bakmıyoruz belki, ama onların ürettiklerine saygı duymalıyız. Bu idamdaki adaletsizliğin ülke ve dünya kamuoyuna duyurulması, belleklerde kalması için yapılmış her iş kalıcı bir eserdir, bu gerçeği böyle yorumlamalıyız. Gerçektir, çünkü o fotoğraf hâlâ elden ele dolaşıyor, o şarkılar dilden dile söyleniyor ve bunlar artık kalıcı olmuştur. Erdalın tutsak edildiği 1980 Şubat ayından idam edildiği Aralık ayına kadar geçen süreçte, idam kararına karşı yurtdışından da sesler ve tepkiler yükselmişti. Avrupa ülkelerinde idamı engellemek için toplanan imzaların içinde Avrupalı işçilerin de, kiliselerdeki din adamlarının da imzaları vardı; çünkü artık bu olay evrensel bir tepkiye dönüşmüştü. Yargılama sürecindeki bütün hukuki hatalara, ülke ve dünya kamuoyunun bütün tepkilerine rağmen idamı gerçekleştiren 12 Eylül cuntasının lideri Kenan Evren ile suç ortaklarının o uğursuz isimlerinin her telaffuzunda Erdal Erenin akıllara düşmesi, işte bu tepkilerin kalıcılığındandır, boşuna değildir.
Kendi duruş noktamızdan Erdala baktığımızda ise inançlı ve bilinçli bir partili yoldaşı, bir devrimci komünisti görüyoruz. Aylarca gördüğü onca işkenceye ve zulme inat, peşine hiç kimseyi takmadan idam sehpasına dimdik giden, sehpada da doğru bildiğini haykıran, ismini çocuklarımıza verdiğimiz bir yurtsever devrimciden bahsediyoruz. Onun isminin nesiller boyu anılacağı, idamının sorgulanacağı açıktır ama bize düşen, o ismi daha ileriye taşımaktır. Devletin taammüden adam öldürme suçu işleyemeyeceğinin ve başka insani kavramların halka öğretildiği kültür merkezi, bilgi akademisi, düşün atölyesi gibi kurumları onun adına oluşturup yaşatmaktır bize düşen; sadece onu anmak ve anımsatmak olmamalıdır. Bizde bu inat varken, bir de birçok mevcut değer yaratmışken, hiçbir kuşkum yok ki biz onu da kurarız ve yaşatırız.
Erdalı göz göre göre idam eden cinayet çetesi ile çete reisinin peşini ise hiçbir zaman bırakmayacağız; halkın vicdanında çoktan mahkum olmuş bu şebekeyi, mahkeme salonlarında da mahkum etmeliyiz, bu bize yoldaşların vasiyetidir.
Erdalın idam sehpasında attığı slogandan sonra ağzından çıkan en son sözü, partisine selamıdır. O selamı alan yoldaşları, aynı sloganı yarın mezarı başında ve birçok yerde haykıracak, Erdala selam gönderecek. Sadece Erdal değil, Sinan Suner ve Ercan Koca da halkın selamını alacak...
ERTUĞRUL ÜNLÜTÜRK