16 Aralık 2009 00:00

UFUK

“Bağlı olduğumuz sendikalar bu sorunu tartışmadılar, işçilerin tartışmasını da istemediler.

Paylaş

“Bağlı olduğumuz sendikalar bu sorunu tartışmadılar, işçilerin tartışmasını da istemediler. Başkanlar Kurulu toplantısını Diyarbakır’da yaptılar ama kanın durması için yeteri kadar çalışmadılar. Şırnak yerle bir edilirken ses çıkarmadılar. Hatta linç girişimlerinde rol oynadılar. Ergenekon çeteleri ile darbecilerle kol kola girdiler. Sermayenin yedeğindeki sendikacıları alaşağı etmeliyiz. Kurultayı düzenleyenleri alkışlıyorum. Kürtlerin siyaset hakkı ellerinden alınıyor, anadil hakkı kanla bastırılıyor. Bir işçi olarak gönlünüz elveriyor mu? İşçiler olarak sessiz kalamayız. Bir irade ortaya koymalıyız. Yerel şubeler platformları işyerlerinde bu konuyla ilgili faaliyet yürütmeli. Sendikalardan, işçi temsilcilerinden oluşan büyük bir heyet, Kürt illerini ziyaret etmeli.”
Bu sözler Karayolları İşçisi Hamdi Gökdeniz’e ait. Gazetemizin dün ‘İşçiler Kürt sorununu konuştu’ başlığıyla sürmanşetten yayımladığı haberden alındı. Eğer sendikalar Gökdeniz’in vurguladığı işlevleri yerine getirseydi, bugün Kürt sorununda aynı noktada mı olurduk? Ve yine Gökdeniz’in dile getirdiği gibi sendikalardan, işçi temsilcilerinden oluşan büyük bir heyetin Kürt illerini ziyareti nasıl bir moral etki yaratır, ne kadar büyük bir umut verir!
Emek Partisi’nin titiz çalışmasıyla hazırlanan kurultayda, 360 gündür direnişte olan Sinter Metal İşçisi Ercan Karaman’ın, “Önemli olan Türk emekçilerin çözümü tartışmasıdır. Biz bu soruna ne kadar sahip çıkıyoruz? Kürtlerden daha çok tartışmalıyız” şeklindeki sözleri, Desa Direnişçisi Emine Arslan’ın, “Çanakkale’de Türkler şehit verirken Kürtler de can vermedi mi? Tek başımıza mı aldık? Gençlerimiz tarihe dönsünler, kimler el ele vermiş de Türkiye’yi nasıl kurtarmış?” biçimindeki ifadeleri Kürt sorununun çözümü bakımından nasıl bir dönüşüme ihtiyacımız olduğunun da işaretlerini veriyor. Emine Arslan’ın “Karadenizli olduğum halde fabrika önünde direnirken benim yanımda en çok duran, beni en çok destekleyen Kürt arkadaşlardı. Komşular da gördü” şeklindeki ifadeleri ise, emek mücadelesinin, yaşam pratiğinin bizlere neler kazandırdığını, neleri öğrettiğini çarpıcı bir biçimde gösteriyor.
Ya da Metal İşçisi Deniz’in, DTP’lilere “terörist” diyen bir arkadaşının zamanla nasıl bir değişime uğradığını anlatması da, yine günün önemli bir bölümünü birlikte geçiren, birlikte sömürülen iki işçinin birbirinin nasıl değiştirdiğini, nasıl olumlu yönde etkilediğini çok canlı bir biçimde öğretiyor.
İşçilerin anlattıkları, Baykal, Bahçeli ve daha birçokları Kürt sorununu emekçileri karşı karşıya getirecek bir üslupla tartışırken, işçilerin bu zehir yağmuru altında panzehiri kendi aralarında nasıl geliştirdiklerini çok çarpıcı bir biçimde gösteriyor.
Yerimiz elvermediği için, her biri çok öğretici olan bu işçi görüşlerini burada ayrı ayrı anmak mümkün değil. Ancak bir karşılaştırma yaparak, bu kurultayın önemini belki daha iyi anlatmak mümkün olabilir.
Son 3 gündür, Çanakkale’de ve Bayramiç’teydik. Bir süre önce Kürtler yönelik bir linç girişimi ile gündeme gelen Bayramiç’te olup bitenleri içeriden gözlemleyebilmek için.
Ayrıntılarını daha sonra paylaşacağız. Orada gördük ki, evleri sarılarak taşlanan Karslı Kürt yurttaşlarının şiveleri, aksanları, evlerini sararak kendilerini taşlayan yüzlerce kişiyle aynı. Çünkü onlar da Bayramiç’e ya 1970’lerin başında gelmiş ya da orada doğmuş. Sadece ten renkleri evlerini saranlara göre biraz daha esmer. Hepsi Bayramiç şivesi ile konuşuyor. Ve CHP’li bir belediye tarafından yönetilen, 1980 öncesinde ‘Küçük Moskova’ diye anılan bu kasaba, AKP’nin güven vermeyen ‘açılım’ söylemi ile Baykal ve Bahçeli’nin şoven söylemlerinin etkisi altında bugün birçok Bayramiçlinin üzüntüyle andığı bir noktaya sürüklenmiş.
Peki şimdi soralım. Eğer AKP’nin güven vermeyen söylemi ile Baykal ve Bahçeli’nin Türk yurttaşları Kürtlere karşı tetikleyen söylemi yerine Bayramiç’te, yukarıda aktardığımız işçilerin bakış açıları hakim olsaydı o yaşananlar yaşanır mıydı? Kahvede, işyerinde ya da zeytin toplarken bu bilinçle yan yana gelen Kürt ve Türk emekçilerin bir linç rezaletine sürüklenmeleri düşünülebilir mi?
Türkiye’nin bugününe ve geleceğine bakarken fikir veren, ümit veren bu işçi kurultayının, dönemsel bir gayretin ürünü olarak geçmişte kalmaması, geleceği kazanabilmemiz için büyük önem taşıyor.
FATİH POLAT
ÖNCEKİ HABER

Bir sanayi havzasında kriz günlüğü 2

SONRAKİ HABER

‘Çözümün adresi TBMM’dir’ çağrısı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa