18 Aralık 2009 00:00
GERÇEK
Emekçiler ne zaman kendi haklarına sahip çıkmaya kalksalar, karşılarında hükümeti ve polisini görüyorlar.
Emekçiler ne zaman kendi haklarına sahip çıkmaya kalksalar, karşılarında hükümeti ve polisini görüyorlar.
Olup bitene biraz yakından bakılınca, sermaye hükümetlerinin emek düşmanlıklarının hiçbir koşul ve dönemde durmadığı görülüyor. Ama bazı zaman ve dönemlerde bu düşmanlık herkesçe de görülür hale geliyor. Geçtiğimiz çarşamba günü, gün bir kez daha emekçiye saldırı günü oldu.
* Ankarada toplanan binlerce TEKEL işçisinin, haklarının gaspına karşı çıkışına ve insanca çalışma koşulları isteğine tahammül edemeyen hükümet, TEKEL işçilerini coplatıp yerlerde sürükletti. Polis, sadece gösteri hakkını kullanan işçileri gün boyu taciz etti.
* İstanbulda itfaiye ihalesini kaybeden İstanbul Büyükşehir Belediyesinin 898 itfaiyecisi eylem yaptı. Eylem yapan itfaiyecileri polis su sıkarak dağıttı. Yangını su sıkarak söndürmeyi meslek edinmiş bu emekçileri polisin su sıkarak dağıtması, trajikomik bir tabloyu ortaya çıkardıysa da; 898 itfaiyecinin bir ihaleyle işlerini kaybetmesi, iş yasasının niçin düzenlendiğini, işçinin nasıl bir köle haline getirildiğini bir kez daha gözler önüne serdi. Ve tabii şimdi deneyimli itfaiyecilerin işten atılmasıyla yerlerine sokaktan toplanan, muhtemelen daha az ücrete razı yeni kişilerin alınacak olması da, ayrı bir trajik durum oluşturmaktadır. İhaleyi kazanan yeni firmanın hükümete yakınlığı ile tanınan kişilerin sahibi olmasıysa, işin bir başka boyutunu oluşturmaktadır.
* Ve geçtiğimiz çarşamba günü, Türkiyede emek mücadelesi tarihinin en önemli eylemlerinin birine tanık olduk.
16 üyeleri 25 Kasım günkü greve katıldıkları gerekçesiyle işten atılan KESKe bağlı BTS ile Kamu-Sene bağlı Türk Ulaşım-Sene üye 10 bin dolayında kamu emekçisi, işten atılan arkadaşlarının geri alınması için yeniden greve başlayarak demiryollarındaki ulaşımı durdurdu. Bu, sınıf tarihimizin yüz akı eyleme, önce polis saldırdı; kamu emekçilerini şiddetle grevden caydırmayla çalıştı. Polisin saldırısı boşa çıkınca, bu sefer DDY idaresi devreye girdi; tüm kamu emekçilerine yönelik tehditler eşliğinde 30 kamu emekçisini daha açığa aldı! Öyle görünmektedir ki; demiryollarında başlayan, kamu emekçilerini sindirmek için başvurulan cezalandırmalar, diğer sektörlerde de devam edecektir. Ve demiryolcular 25 Kasımda yaptıkları önderliği bir kez daha üstlenerek, saldıran patrona nasıl yanıt verileceği konusunda da yol göstericilik yapmışlardır. Şimdi kamu emekçilerine düşen, demiryolcuları yalnız bırakmamak; karşı tarafa daha etkin bir yanıt vermektir. Burada grev sonrası değerlendirmede sendika üst yönetimlerinin, idareden gelecek saldırılara gerektiği gibi yanıt verileceği konusundaki sözleri, herkesin hafızasındadır. Bu tutumun kamu emekçileri ve kamuoyundan destek alacağı da besbellidir. Umulur ki sendikalar, 25 Kasımla girilen mücadele yolunda ilerlerler. Aksi halde, tarih karşısında ve onlardan mücadeleci bir sendikal tutum bekleyen emekçilere karşı sorumlu olurlar.
* Aynı gün bir eylem de Ankarada Milli Eğitim Bakanlığı önünde vardı. Yeni öğretmen atamalarının yapıldığı merkezin önünde toplanan ve 200 bin dolayında atanmayan öğretmeni temsil eden öğretmenler, bakanlığın eğitim politikasını protesto ettiler. Milli Eğitim Bakanlığının, öğretmen ihtiyacını karşılamaktan uzak, çok acil boşlukları da sözleşmeli ve ücretli öğretmenlerle karşılama politikasını eleştiren atanmayan öğretmenler, taleplerini yinelediler.
Bir günde ortaya çıkan tablo göstermektedir ki;
1) AKP Hükümetinin, emekçilerin taleplerine eskisi kadar bile tahammülü kalmamıştır.
2) Kamu emekçisine ve işçilere aynı sertlikte ve aynı argümanlarla saldıran AKP Hükümetinin, polisten başka görevliye ihtiyacı kalmamıştır!
3) Tek çıkar yol tüm emekçilerin birleşmesidir. Açılımda gelinen aşamadan sonra daha da yoğun devreye sokulacak şiddet politikalarının, emek mücadelesini de tehdit etmesi kaçınılmazdır.
Hesaplar artık böyle yapılırsa anlamlı olacaktır!
İ. Sabri Durmaz