18 Aralık 2009 00:00
BAŞYAZI
Hükümet, açılımda geldiği açmazı çarşamba günü değerlendirdi.
Hükümet, açılımda geldiği açmazı çarşamba günü değerlendirdi.
Herkes, bu toplantıdan sonra bir açıklama bekliyordu. Ancak öyle olmadı. Açılımla ilgili olarak, perşembe günü (dün) İçişleri Bakanı Beşir Atalayın bir basın toplantısı düzenleyeceği belirtildi. Bu da DTPnin kapatılması ve sonrasındaki gelişmelerle birleşince; Atalayın basın toplantısı, yeni ve önemli şeylerin söyleneceği bir basın toplantısı beklentisine dönüştü.
Doğrusu bu basın toplantısında Beşir Atalayın söylediklerinde yeni bir şey yoktu; Demokrasi ve özgürlükleri savunmaya devam, AKP pirupak ve tüm olumsuzlukların nedeni başta DTP, PKK ve muhalefet...ana fikirdi. Belki bu sefer açıkça Demokratik Açılımın iki maddeye indirgenmesine tanık olduk: 1-) Terörü tasfiye etmek, 2-) Demokratik standartları yükseltmek!
Bakan Atalay, terörü tasfiyeden söz ederken, DTPnin kapatılmasını ve çeşitli illerdeki Kürtlerin taleplerini savunan eylemleri (Bu eylemleri, kimi cam çerçeve kırma, molotofkokteyli atma olaylarıyla aynileştirerek) de bu terör kategorisine soktu.
Söylemde bazı formülasyonlar dışında Bakan Atalayın söylediklerinde yeni bir şey yoktu. Ama aslında bu basın açıklamasında, bir yenilik de vardı. Çünkü söylemde ne kadar Yola devam, Demokrasi yolunda ilerleyeceğiz dense de, gerçekte süngüsü düşmüş, söylediklerine inanmayan, en azından söylediklerine artık kimsenin inanmadığını bilen bir Atalay vardı kürsüde. Hele o açılımın, Kürt sorununun çözümüne devletin ilk olumlu yaklaşımı olarak görüldüğü günlerdeki basın toplantılarındaki, özgüven ve söylediğine inançtan eser kalmamıştı.
Hani, nerede o afra tafra, nerede o herkese yukarıdan bakma, Bakan Atalayın ılımlı üslubunun bile saklayamadığı yukarıdan bakış?.. Ki, dün de Bakan Atalayın üslubu bu süngü düşüklüğünü, özgüven yitimini saklayamadı.
Kısacası hükümet, Demokratik Açılım adına öne sürdüğü önceki iddialarından vazgeçmiş; demokratik standartların yükseltilmesi gibi soyut, bugüne kadar her hükümetin her vesileyle söylediği, yalama olmuş bir iddia dışında açılım, terörü tasfiyeye, Kürtlerin taleplerinde ısrarını, mücadele direncini kıracak bir amaca indirgenmiştir.
TBMMde Ayrımcılıkla Mücadele Kurulu, İnsan Hakları Kurulu, Bağımsız kolluk kuvveti kurulması gibi ABye uyumla ilgili girişimleri bile açılıma devam iddiasını güçlendirmek için sıraladı, ama onların da Mecliste komisyona havale edildiğini kabul etmek zorunda kaldı Bakan Atalay. Ama Atalay, bunlardan hemen sonra da Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının kurulması için bütçe görüşmelerinden hemen sonra AKP grubunun harekete geçeceğini ekledi. Yine bu çerçevede bakan, ABD-Irak-Türkiye arasındaki üçlü toplantıda da bu konunun özel yanlarının görüşüleceğini, bir soru üzerine söyledi.
Bakanın söyledikleriyle; daha önce nasıl bölgedeki yönetim TSKya havale edilmişse, şimdi aynı çizgiye dönülmeye başlandığının; bölgede yeniden güvenlik güçlerinin gidişatı belirlediği bir evreye geçildiğinin işaretini verdi.
Hükümet cenahındaki bu süngü düşüklüğüne karşın, TSK cenahı dün daha yüksek sesle konuştu. TSKya yönelik eleştirileri, TSKya yönelik asimetrik, psikolojik harekatın devam etmesi olarak yorumlayan Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, basını ve TSKnın siyaset yapmasını eleştirenleri sert bir biçimde uyardı!
Son, Askeri Şûra Kararları ile de kamuoyuna duyurulan TSKnın tepkisinin dün yinelenmesi, elbette ki manidardır ve hükümetin açılımda yöneldiği çizgiyle de bağlantı kurulması için pek çok belirti vardır.
Hani girilen dönemi, süngü üstünden; Açılım sürecek diyen ama bu açılımın nasıl olacağı konusunda süngüsü düşmüş bir hükümet ile süngüsü daha kalkmış bir TSKnın belirleyeceğini söyleyebiliriz!
Kendi Kürtleriyle barışmaktan vazgeçip ABDnin sinesine sığınmış bir hükümetin, içeride de ırkçı-şoven odakların, silahı elinde bulunduran güçlerin sinesine sığınmaktan başka gideceği bir yer olamaz.
Dün, Bakan Atalayın konuşması da Orgeneral Başbuğun konuşması da bu çerçevede anlaşılabilirdir.
İHSAN ÇARALAN