21 Aralık 2009 00:00

Tiyatro insan için yapılır

TİYATRO oyuncusu ve yönetmeni Ali Taygun, bugün düzenlenecek törenle toprağa verilecek. Ali Taygun, 2006 yılında gazetemizde yayınlanan bir röportajında, “Tiyatro insan için yapılır” demişti.

Paylaş

TİYATRO oyuncusu ve yönetmeni Ali Taygun, bugün düzenlenecek törenle toprağa verilecek. Ali Taygun, 2006 yılında gazetemizde yayınlanan bir röportajında, “Tiyatro insan için yapılır” demişti.
Söyledikleriniz Alman düşünür Goethe’nin bir sözünü anımsattı bana: ‘Anlamadığımız bir şeyi benimseyemeyiz.’ Türkiye’de son yıllarda tiyatroda, deneysellik adına üretilen anlaşılması güç soyutlamalara ne diyorsunuz?
Doğrudur. Haluk Bilginer’in bir ropörtajı çıktı Atinalı Timon hakkında: Biz Ayşe hanımlara Ahmet beylere, sokaktaki insanlara tiyatro yapıyoruz diyordu. Aynen destekliyorum. Ben de tiyatronun sıradan insan için yapılması gerektiğine inanıyorum. Yani herkes istediğini istediği gibi yapabilir ama ben küçük mekanlarda 10-15 kişiyle zaten hiçbir şeyin anlaşılmadığı birtakım çalışmalara katılmıyorum. Benim derdim açık ve anlaşılır olmak. Ayrıca benim anlaşılmamdan ziyade, Brecht’in anlaşılması, Beckett’in anlaşılması, Shakespeare’in anlaşılması. Benim sanatçı olarak insan ve dünya ile sorunum bitmedi. Şunu söylüyorlar: “Ben bir şey soyutladım ama sen hiçbir şekilde anlayamazsın, bilemezsin.” Tabii onlar da bir şeylerin denemesini yapıyor ama beni pek ilgilendirmiyor. Brecht’in bir lafı vardır: “Yağmurun yağması güzel olabilir ama sanatçı olarak beni ilgilendirmiyor. Ben insan davranışlarını açıklamaya çalışıyorum.” Ben de aynı şeyi söyleyeceğim. Soyutlama güzel de olabilir ama beni ilgilendirmiyor.
Elitist bir yaklaşım var burada; sanki gelen gelsin, anlayan anlasın der gibi...
Bir de kapalı devre oluyor bunlar, kendi aralarında birbirlerine hayranlıkla... Malesef böyle bir şey var. Son zamanlarda sinemada da bu tarz bir durum var. Film yapılıyor, Beyoğlu sineması’nda 30 kişilik bir salonda 15 kişiye bir hafta oynayıp sonra bütün ödülleri alan filmleri anlayamıyorum.
Postmodern anlayışlarla ilgili neler söylersiniz?
Postmodernizmde zaman meselesi konusunda tek bir çizgi üzerinde ilerleyen zaman anlayışı yerine sıçrayan zamanlar, zamanı sıçrayan bir şey olarak görebiliriz. Zamanla oynayabilir, ileri geri gidebiliriz. Yani ifade tarzı olarak üslubun mutlaklığına da inanmamaya başladım. Her şeyin tek bir şeye uyumlu olması gerekmiyor. Nitekim Godot’da varak ağzı kullandık. Beckett’ta varak ağızı ne arıyor, eğer yan yana geldiklerinde bizi etkiliyor ve metafor görevini işliyorsa elbette kullanılmalı. Bu konularda postmodernizme olumlu bakıyorum. Ama postmodernizmin herkes istediğini yapsın, herkes her şeyi yapsın, herkes haklı, her şey doğru dediğine inanamıyorum. Kendi yaptığım “Meraki” oyunundan örnek vereyim; Moliere, Ahmet Refik Paşa. O oyunda üç zaman kullandım. Kişilerin ne yaptıklarına ve hayattaki durumlarına göre. Mesela doktorlar iyice Osmanlı tiplerdi. Çünkü Moliere’de onların ne söyledikleri hiç anlaşılmaz. Bir çeşit alem ukalalığı gibi ve ben de bunu Ahmet Refik Paşa’dan da ağır bir ağır Osmanlıca olarak kullandım. Genç çocuk Ali Püsküllüoğlu’nun Türkçe sözlüğündeki Türkçeyle konuşuyor ve halk da normal insanların Türkçesiyle konuşuyordu. Üç dil olarak çevirdim. Kostümler de öyleydi. Bence dil çok önemli. Türkçeye öyle bir darbe indirilmiş ki. Bundan Türkçeyi kurtarmak için çok uğraşmamız lazım. O da dilimizdeki kelimeleri sırf kökenleri Türk değil diye tam bir kafatasçılıkla dilden atmışız ve bunun sonucunda da konuşamaz hale gelmişiz.
Şu zamanlarda hatta biraz daha önceye dönersek, Türkiye’de tiyatronun biraz fiyasko yaşadığını söyledi kimi köşe yazarları. Bu konuda neler söylersiniz? Bir de digital teknolojinin eğlence ve sanatsal hazzı evlere taşıdığı gerçeğinden hareketle, tiyatro ne durumda?
Türkiye’de tiyatro çok garip bir ikilem içerisinde. Ödenekli tiyatrolar seyirci fazlasından şikayetçiler. Ödenekli tiyatrolara yer bulmak bir mesele. Bunun temel nedeni çok ucuz olması. Bu yüzden de insanlar bir yere gidecekse; hele öğrenci, genç ya da memur, dar gelirli olduklarını düşünürseniz bu insanların iki üç kişi tiyatroya gitmeleri iki üç kişi sinemaya gitmelerinden daha ucuz. Oyunlar da eğlenceli oyunlar olunca tiyatrolar bayağı doluyor. Eğer oyunlar tahammül edilemez boyutta değilse... Özel tiyatrolar tabii ki yaşayabilmek için belli bir fiyattan bilet satmak zorundalar ve bu çok haksız bir rekabet. Onlar seyirci sıkıntısı çekiyorlar.
Biliyorsunuz, dünyanın birçok bölgesinde savaşlar var. Bir sanatçı olarak; sanatın savaş ortamında barışa katkısı nasıl olabilir?
Sanat bir şey yapmanın aracı değildir. Sanatı bir araç olarak görmüyorum. Sanat bir iletişim yöntemidir. Siz yazar olarak, sanatçı olarak ideolojik bir şeyler yapmak isteyebilirsiniz, bu da sanatınıza yansır. Sanatınıza yansıdığı oranda da algılayana yansır ve onların yaşamlarını doğrudan ya da dolaylı olarak etkiler ve yönlendirir. Sanat, insanın, toplumun ve dünyanın sorunlarını estetik olarak tartışır, yorumlar ve sorgular. Toplumsal bir disiplin olarak sanat işlevini ancak böyle yerine getirebilir anlayışındayım ben.
Metin Boran - Gökçe Es
ÖNCEKİ HABER

‘Hayata tutun Vedat’

SONRAKİ HABER

Hasan Ali Yücel anıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...