20 Aralık 2009 00:00

SADEDE GELELİM

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2007 “gelir ve yaşam koşulları araştırması” bulgularını yayımladı. Buna göre yurdumuzda haneler, gelirlerine göre yüzde yirmilik eşit sayıda haneli beş grup hâlinde sıralandığında, en yüksek gelirli gruptaki hanelerin, toplam hane gelirlerinin yüzde 45.5’ini aldığı, en fakir gruptaki hanelerin ise toplam gelirlerden yüzde 6.4’ünü aldığı görülmektedir.

Paylaş

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2007 “gelir ve yaşam koşulları araştırması” bulgularını yayımladı. Buna göre yurdumuzda haneler, gelirlerine göre yüzde yirmilik eşit sayıda haneli beş grup hâlinde sıralandığında, en yüksek gelirli gruptaki hanelerin, toplam hane gelirlerinin yüzde 45.5’ini aldığı, en fakir gruptaki hanelerin ise toplam gelirlerden yüzde 6.4’ünü aldığı görülmektedir.
Bu hesapta ele alınan birim hane halkıdır. TÜİK, hanelerde fert sayısının eşit olmadığını göz önünde bulundurarak, her gruptaki hanelerde ortalama fert sayısına göre hesabı tekrar yapmış. Bu defa en yüksek gelirli gruptaki hanelerde fertlerin toplam hane gelirlerinin yüzde 46.9’unu aldığı, en fakir gruptaki hanelerde fertlerin toplam gelirlerden yüzde 5.8’ini aldığı ortaya çıkıyor. Yüksek gelirli hanelerde ortalama fert sayısı, düşük gelirlilerdekine kıyasla daha az olduğundan fert sayısına göre hesap daha da adaletsiz bir tablo vermektedir. Fert başına ortalama gelirlerin oranı 8dir; biri ötekinin sekiz katıdır.
Ki bu rakamlar grup ortalamalarına dayanmaktadır. Holding sahibi patron ailelerinin gelirinin seyyar satıcıların aile gelirine oranı elbette bu rakamdan çok daha büyüktür.
Düşük gelirlilere ‘yoksul’, yüksek gelirlilere ‘zengin’ deriz. Fakirlik ve zenginlik nispîdir, izafîdir, görecedir. Fakirlik ile zenginlik ayrıca birbirinin sebebi ve sonucudur. Fakir olmasa zengin de olmaz, zengin olmasa yoksul da olmaz.
Yüksek gelirin başlıca kaynağı servettir. Servet, sermaye şeklinde kullanılabilir; kâr ve faiz gelirleri sağlar. Servet ilâveten kira geliri sağlamakta da kullanılabilir. Kâr, faiz ve kira çalışmaya dayanmayan gelirler olup adaletle bağdaşmaz.
Sermayesini kendi emeği ile işleyerek kullananların gelirleri ise karma bir gelir çeşididir; içinde emekle sermaye birleşiktir. Sermayesini kendi emeği ile işleyerek kullananlardan bazısı ailesiyle çalışır. Bazısı birkaç işçi de (kalfa çırak) istihdam eder. İşçi sayısı arttıkça o işyeri sahibinin sermayedar karakteri ağır basar. Kendi de üretime katılsa, işyeri sahibi başkalarını istihdam ediyor ise, onların da emeğinden gelir sağlamaktadır.
Yüksek gelir gruplarında kendi emeğiyle geçinen, bu emeği karşılığında yüksek gelir sağlayanlar vardır. Bunlar arasında yüksek tahsil görmüş mühendis, doktor, avukat, öğretim üyesi, bürokrat gibi bazı meslekler mevcuttur. Sanatçılar, futbol yıldızları, köşe yazarları da bunlar arasındadır. Bunların topluma yaptıkları hizmetin objektif bir değerlendirmesi yapılamayacağından, kazandıkları gelirlerin herhangi bir şeyin karşılığı olduğu da iddia edilemez. Bu insanların yüksek emek gelirinin sebebi o meslekte olanların sayıca az olmasıdır. Dolayısıyla bu gelirler bir çeşit ranttır. Faiz nasıl sermayenin azlığından, kiralar nasıl ki konut mülkiyetinin dar olmasından kaynaklanıyor ise, yüksek emek gelirleri de bu meslek mensuplarının nüfus içindeki azlığından kaynaklanmaktadır. Kamu kesiminde rantları sağlamakta iktidarı kullanabilmeleri de etkilidir. Bu sebeplerle bu yüksek emek gelirleri de adalet ve hakkaniyet kavramları ile bağdaşmaz. Yüksek emek gelirleriyle de servetler biriktirilebilmektedir.
Öğrenimin giderek özelleştirilmesi, öğrenimin sağladığı imtiyazı sınıf içinde tutmayı hedefleyen bir politikadır. Zengin azınlığın çocukları yeteneksiz ve tembel dahi olsa, onlar özel öğrenim kurumlarından mutlaka diploma alacak, yüksek gelirli bir meslek sahibi olacaktır.
Servetin azınlık elinde birikmesinde, gelirlerin adaletsiz dağılımında önemli bir etken, mirastır. Servet sahibi azınlığın çocuklarının da servet sahibi olmasını sağlamaktadır.
Sonuçta, yoksulluk sorun ise, servet de sorundur. Yoksullukla mücadele mantık gereği servete karşı mücadele olmak gerekir. Başka türlü yoksullukla mücadele edilemez. Servete karşı mücadele, toplumsal çalışmanın ürünü olan bütün maddî serveti azınlığın elinden alıp toplumun kontrolü altına almayı; servetin özel elde birikmesine imkân veren kurumları tasfiye etmeyi (yani sermaye emrinde istihdama, faiz ve kira gelirlerine, mirasa, öğrenimin ayrıcalıklarına son vermeyi) hedefleyerek yürütülür. Bu kurumları ve uygulamaları tasfiye etmeksizin sosyal adalet teessüs etmez; işsizlik gibi sorunlar da çözülemez...
CEM SOMEL
ÖNCEKİ HABER

‘Vali ve bakan o koltukta oturmasın’

SONRAKİ HABER

NOT

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa