23 Aralık 2009 00:00
UZUN MESAFE
Baz istasyonları ve sağlık konusunda geçmiş yıllarda sizlerle paylaşımlarım olmuştu. Kimi zaman da baz istasyonlarının kural tanımaz serbestisinin izini bu ülkenin kutsalları üzerinden anlamaya çalışmıştık. Bunlardan birisi de cami minareleriydi.
Demiştim ki bir yazımda; minareler baz istasyonları ile 900lü aşk hatlarına da hizmet veriyor ve sormuştum, dinin helal-haram dünyasında Diyanetin bu hatlardan kazandığı para helal midir diye...
Dünkü gazetelerde Diyanet ve Vakıf Emekçileri Sendikasının Diyarbakırda yaptığı bir basın açıklaması ile bu konuya değinip, hem baz istasyonlarının kurulumundaki kuralsızlığa sağlık boyutu ile değindiğini, hem de aşk hatlarına da minarelerden servis yapılmasına itirazını okumuş olduk. Haberi veren gazetelerden birisinin okur köşesinde yer alan bir yorum soru ise gelecekte din adamlarının yorum yapma yeteneklerini sınar gibiydi: Peki hocam, ben internete wireless ile bağlansam ve cinsel içerikli sitelere girsem, havadaki wireless dalgaları da caminin içinden bana ulaşsa, bu camideki cemaati günaha sokar mı? Her ne kadar ilk anda zekice gelse de açıklamayı yapan sendikalı din adamlarının kendi algıları ile bir anlamda ibadethaneler yolu ile fuhuştan para kazanmaya itirazlarındaki ahlaki tutarlılığı ıskalıyordu.
Tüm insanlığı ilgilendiren temel konularda farklı kesimlerin görüş ve beyanları gelecekte daha bir önem kazanacağa benziyor. Hal böyle olunca, eski yazılarımdan birisinde ele aldığım Diyanet, SSK ve özel sağlık sigortaları içerikli yazım yeniden aklıma geldi. Hatırlarsanız Diyanet İşleri Başkanlığı Din İleri Yüksek Kurulu, yememiş içmemiş SSKnın devrinin ilk haftasında SSK ile özel sigorta şirketleri arasında özü itibariyle bir fark yoktur mealinde bir fetva yayınlamıştı. Oysa domuz gribi salgını bize bir kez daha gösterdi ki, özel sigorta şirketlerinin kapsam dışında tutacaklarını açıkladıkları bu hastalığın tüm tıbbi giderlerini SGK karşılamaktadır.
Şimdi merakım, ilgili sendikanın sağlık ve sosyal güvenlik bağlamında bu Diyanet açıklamasına karşı tutum alıp almayacaklarına dair.
Hoşça kalın!
....
Bayrağın gölgesinde baz istasyonu
Geçen haftaki Müzeye Değil Meclise & TCK 301 Kaldırılmasın başlıklı yazıma kaldığımız yerden devam etmeye ne dersiniz? İsterseniz baz istasyonları ile harmanlayalım mevzuyu. Baz istasyonlarındaki keyfiliğin izini bu kez minareler yerine, mahallenin bir başka kutsalı bayraklar üzerinden izlemeye ne dersiniz?
Sözgelimi ülkede bayrak imalatının pik yaptığı dönemi hatırlıyor musunuz? Ya en uzun bayrak direğine olan arz-talep hallerini?..
İşte bu en büyük bayrak direklerinden birisinin siparişi 2006 yılında Trabzonda verilir. Karadeniz Teknik Üniversitesi direği kentin tepesine diker. Sonrasında para tatlı gelir ve baz istasyonu ekleniverir kentin en yüksek bayrak direğine. Her ne kadar dönemin üniversite rektörü Mayıs 2006daki bir gazete haberine göre tıp fakültesinde cep telefonlarının daha iyi çekmesi için baz istasyonunu bayrak direğine kurduklarını beyan etse de, durum bu hali ile daha da vahim bir hal almaktadır.
Dünya Sağlık Örgütü, sağlığı salt bedensel ve ruhsal iyilik hali değil aynı zamanda sosyal iyilik hali olarak tanımlamaktadır. Ve insanın sorası geliyor; sağlığa olumsuz etkileri ile anılan baz istasyonunun tıp fakültesine hizmet amacı ile bayrak direğine dikilmesi nasıl bir bedensel, ruhsal, sosyal iyilik hali yaratmış olabilir ki Trabzonlularda?
İşte tüm bu nedenlerle bedensel, ruhsal ve sosyal iyilik hali için yani sağlıklı bir toplum olabilme adına salt Hrant Dinkin katilini bayrak önünde kahramanlaştıran zihniyet ile değil, aynı zamanda tıp fakültesi yakınında bayrak direğine baz istasyonu kurduran bilim insanları ile de yüzleşmek, hesaplaşmak gerekiyor.
Madde 301 mi dediniz? Neden olmasın?!
Gönlüm Hrant Dinkin katiline fonda bayrak açanlar ile baz istasyonunu bayrak direğinde kutsayan katilin yaşadığı kentin üniversite yetkililerinin, aynı maddeden yargılanmasından yana. Ya sizin?..
DR.ZEKİ GÜL