23 Aralık 2009 00:00
Ankaraya yolculuk
Herkesin umudu ve beklentisinin olduğu yer, Başkent. Derdimizin dermanı olacak yer... Ama ne kadar derman verecek o da meçhul...
Herkesin umudu ve beklentisinin olduğu yer, Başkent. Derdimizin dermanı olacak yer... Ama ne kadar derman verecek o da meçhul...
Diyarbakırdan yola çıkmış işçilerden biriyim. Benim derdim fabrikamın kapanması, işimi kaybetmemdir. Ocak ayında işyerimiz kapanıyor. Ankaraya umutla bakıyoruz. Ya umutlarımız sönerse nasıl döneriz evimize? Ne diyeceğiz ailemize? Nasıl geçinilecek? 600 TL maaş 30 gün nasıl yetecek bize? Sorarım Ankara, nasıl çare olacak bize? Biz onlara anlatacağız. Doğrusu onlar da biliyorlar bu paranın kimseye yetmeyeceğini. Ama sağır sultan misali, duyar da duymamazlık yapıyorlar. Bizler insanca yaşam istiyoruz. Biz de bu vatanın evlatlarıyız, neden üvey evlat muamelesi görüyoruz?
Direnişimizin 8. gününe girdik. AKP önünden kovulduk. Abdi İpekçi Parkında bizi suyla yıkadılar, gazla copla kovdular. Ve şimdi de Türk-İş Genel Merkezi önündeyiz. Daha ne kadar kalacağız kimse bilmiyor. Hükümet kanadından hiçbir gelişme yok.
Bizler bir haftadır ailelerimizden uzaktayız. Çocuklarımız Baba ne zaman geleceksin diye telefon açıyorlar. Bizi merak ediyorlar. Biz de onları merak ediyoruz. Bu hasret ne zaman bitecek? Ancak şartlarımız düzelinceye kadar kesinlikle dönmeyeceğiz eve. Nasıl olsa işsiz kalmışız. Ha burada sokakta yattık, ha evde, bizim için aynı. Eve dönsek ne yüzle çocuklarımızın yüzüne bakacağız. İhtiyaçlarını nasıl karşılayacağız diye kara kara düşünmekteyim.
Allah bizim hakkımızı onlara bırakmasın. Bizler çok şey istemedik ki. İnsanca yaşam istedik, aldığımız hakkın geri verilmesini istedik. Kesinlikle 4-c yasasını istemiyoruz. Bu köleliktir, perişanlıktır, yoksulluktur, açlıktır. Bunu hiçbir işçi istemiyor.
Biz hakkımızı istiyoruz. Hepimiz tek el olmuşuz, TEKEL.
Mehmek K. (Diyarbakırdan TEKEL işçisi)