26 Aralık 2009 00:00
YENİGÜN
DTPnin kapatılmasından sonraki gelişmeler, her yeni günün daha da sorunlu geçeceğini gösteriyor.
DTPnin kapatılmasından sonraki gelişmeler, her yeni günün daha da sorunlu geçeceğini gösteriyor.
Burjuva diktatörlüğünün, Kürt halkının iradesini, demokratik hak ve özgürlük taleplerini yok sayma tutumu devam ediyor.
Hükümet DTPyi kapatmakla yetinmeyeceğini, saldırıyı sürdüreceğini, Kürt halkına ve halkın temsilcileri ve kurumlarına aman vermeyeceğini gösteriyor.
Kapatılan DTP milletvekillerinin BDPye geçecekleri ve grup kuracaklarını açıklamalarından ve Bölge belediye başkanlarının BDPye geçmelerinden sonra, bu partinin hedefe konulmuş olması da bunu gösteriyor.
Yok sayma, ezme, iradesiz kılma ve tasfiye etme süreci ara vermeden sürdürülüyor.
PKKnin şehir yapılanması iddiasıyla BDPye, belediyelere ve demokratik kitle örgütlerine yönelik gerçekleştirilen son operasyonun başka bir izahı yok.
Bilindiği gibi bu kapsamda sürdürülen operasyonlar, yerel seçimlerden bu yana sürüyor.
Operasyonlarda yüzlerce yönetici ve parti üyesi tutuklandı. Çocuklara yönelik saldırgan ve vicdansız tutum devam ediyor.
Önceki gün gerçekleştirilen ve süreceği anlaşılan operasyonda 11 ilde eş zamanlı olarak baskınlar düzenlenmesi, 16 BDPli belediye başkanı ve çok sayıda demokratik kitle örgütü temsilcisinin gözaltına alınması, pervasızlığın vardığı boyutun kanıtı.
Bu gelişme, BDPnin giderek daha da sıkıştırılacağını, sadece Bölge belediyelerine yönelik bir saldırıyla yetinilmeyeceğini, kurulması düşünülen parlamento grubunun da hedefe konulacağını gösteriyor.
Bilindiği gibi DTP kapatıldı, Eş Genel Başkan Ahmet Türk ve eski Eş Genel Başkan Aysel Tuğlukun milletvekilliği düşürüldü. Böylece Kürt milletvekillerinin parlamentodaki grubu da düşmüş oldu.
Ancak egemen güç odakları, yeni yönelim ve toparlanmaya kayıtsız kalmayacaklarını, kurulacak yeni parlamento grubuna saldırıya devam edeceklerini gösteriyorlar.
AKP Hükümeti ve muhalefet partileri CHP ve MHPnin bu gelişmelerden büyük memnuniyet duydukları birçok vesileyle, yapılan açıklama ve hükümetin saldırgan üslup ve tutumuyla açığa çıkmıştır.
DTPnin kapatılmasından sonra sine-i millete döneceklerini açıklayan, ancak daha sonra gelişmeleri değerlendiren, parlamentoda kalarak Ufuk Urasın da katılımıyla yeniden grup kuran Kurt milletvekillerinin işi oldukça zorlaşmıştır.
Sine-i millete dönme süreci ve sonraki gelişmelerin iyi koordine edilmemiş olması, Öcalanın rolü konusunda anlaşılır bir tablo yaratmış olsa da, BDPnin bu süreçten güçlenerek çıkmasını engellemiştir. Egemen güçlerin bu durumu evire çevire değerlendirmelerini başka türlü okumak mümkün değil.
Ufuk Urasın katılımıyla parlamentoda bir Kürt grubunun oluşacak olmasa da aynı kategoride değerlendirilebilir. Kürt milletvekillerinin birçoğu hakkında süren soruşturma, kabaran dosyalar, grubun başında Demoklesin kılıcı gibi durmaktadır. Emine Aynaya yönelik saldırgan tutumda olduğu gibi, bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması süreci yeniden eski haline getirecektir. Liberal sol çevrelerin artan saldırganlık karşısında nasıl bir tutum alacaklarını ve dirayet göstereceklerini kestirmek ise zor değil.
Devletin tutumu, hükümetin icraatları ve muhalefetin tutumu Kürt halkına, tüm emek, barış ve demokrasi güçlerine yönelik saldırganlığın daha da artacağını gösteriyor. TEKEL işçilerine, kamu emekçilerine, itfaiye işçilerine, sendikal hak peşindeki işçilere yönelik saldırganlık da bunu kanıtlıyor.
AKP Hükümetinin tutumuna CHP ve MHPnin yönelttiği eleştiriler ise gericiliği ve baskıyı artırmaya yönelik.
Sefalet ücreti denilen asgari ücretin belirlenmesi, kiralık işçilik düzenlemesi, sağlık hizmetlerinin paralı hale getirilmesi, sendikalaşma hakkından ve kıdem tazminatından yoksun 4-c statüsünün sürdürülmek istenmesi, örgütlenme için atılan her adımın işten çıkartılmalarla sonuçlanması ve emekçiler cephesindeki diğer gelişmeler karşısında CHP ve MHPnin, AKPden geri kalır yanı bulunmuyor.
Bu blok, Kürt sorunu ve demokratikleşme sorunları karşısında da özü itibariyle aynı zeminde bulunuyor.
Dolayısıyla önümüzdeki günlerde, Kürt halkının hak ve özgürlük taleplerine, işçilerin, kamu emekçilerinin, Alevilerin ve tüm ezilen ve sömürülen kesimlerin taleplerine yönelik saldırganlık ve faşizan tutum daha da artacaktır.
Kürt halkının hak ve özgürlük talepleri ile işçi ve emekçilerin farklı inançlardan halkımızın taleplerini birleştirecek bir perspektif ve sorumluluğa ihtiyaç bulunuyor.
Türkiyenin demokratik güçlerinin artan saldırganlığı, güçlü bir halk cephesi ile karşılayacak bir güç yaratmayı ötelemeden hareket etmeleri, bir zorunluluk gibi görünüyor.
Türkiyenin demokratik güçlerinin, Kürt halkının temsilcilerini gözden ırak tutmamaları ve önceki deneylerden sonuç çıkarmaları gereken bir durumla karşı karşıyayız.
ENDER İMREK