30 Aralık 2009 00:00
GERÇEK
Türk-İş Başkanlar Kurulu, iki haftadır Ankarada mücadelelerini sürdüren TEKEL işçilerinin kazanması için nasıl bir mücadele hattı izleyeceğini görüşmek üzere bugün yeniden toplanıyor.
Türk-İş Başkanlar Kurulu, iki haftadır Ankarada mücadelelerini sürdüren TEKEL işçilerinin kazanması için nasıl bir mücadele hattı izleyeceğini görüşmek üzere bugün yeniden toplanıyor.
Geçtiğimiz çarşamba günü toplanan Türk-İş Başkanlar Kurulu, bu konuda bir dizi eylem kararı almıştı. Bu kararlardan birisi de, her çarşamba Türk-İş Başkanlar Kurulunun toplanıp olup bitenleri değerlendirmesi ve yeni kararlar alması yönündeydi. Şimdi Türk-İş Başkanlar Kurulu, bu karardan sonra ilk toplantısında sorunun nasıl ele alındığını da göstermiş olacaktır.
Kuşkusuz Türk-İşin Başkanlar Kurulunun, geçen hafta aldığı kararlarla mücadelenin başına geçtiğini ilan etmesi, bu kararlara şöyle ya da böyle itirazı olanlar da dahil tüm emek güçleri tarafından olumlu karşılanmıştı. Nitekim eylemlere katılım da, kararlar arasındaki sürenin çok kısa olmasına karşın hayli yoğun olmuştu. Özellikle de alanlardan yükselen Genel grev genel direniş! çağrıları, hemen her eylem alanında aynı coşkuyla dillendirilmişti.
Elbette bu; hemen bir genel grev çağrısı yapılması ya da bir genel grevle tüm dertlere son verilmesinden çok, alınan eylem kararlarının daha ileriye taşınması olarak yorumlanabilir, yorumlanmalıdır. Genel grev genel direnişin gerçekleşmesi de ancak böyle bir sürecin devamı olarak anlamlanabilir.
Önceki gün Meclise yürüyüş sırasında da ortaya çıktığı gibi bütün emek cephesi, mücadelenin daha da genişletilmesini istiyor. Bu talepler, geçtiğimiz çarşamba günü Türk-İş Başkanlar Kurulunun yayımladığı bildiride de yer almaktadır.
Çünkü geçen bir hafta içinde açıkça görüldüğü gibi hükümet, ilk gün ne diyorsa bugün de aynı şeyi söylemektedir. Ama tavrını daha da sertleştirmiş olan Başbakan Erdoğan, yan gelip yatma suçlamasından sonra, şimdi de TEKEL işçilerinin taleplerini, yetimin hakkını yeme isteği olarak nitelemektedir.
Son bir haftalık saflaşmada durum şöyle görünmektedir:
Bir tarafta; TEKEL işçileri başta olmak üzere, mücadelenin ilerletilmesinden yana, her vesileyle taleplerini Genel grev genel direniş! çağrılarına kadar vardıran, hükümetin saldırılarına ortak bir yanıt verilmesini isteyen emek güçleri vardır.
Öteki tarafta ise işçilerin her isteğine aşağılama, suçlama, emek düşmanlığının yansıdığı tutumlarla yanıt veren, sadece sermeyenin çıkarlarını gözetmeyi kendine düstur edinmiş, emekçileri karşısına almaktan çekinmeyen bir hükümet vardır. Sermaye örgütleri bu tutumun arkasında saf tutmuşlardır.
Emek cephesinin Türk-İş Başkanlar Kurulundan beklentisi, hükümet ve sermaye cephesinin direncini kıracak yeni eylem kararları almasıdır. Bunlar, emek mücadelesini yaygınlaştırıp etkinleştirmek için gereken kararlardır. Aksi; yani, Türk-İşin geri adım atması, eylemleri etkisizleştiren kararlar alması, hükümeti sevindirir ama emekçilerin öfkesini Türk-İşin Başkanlar Kuruluna çevirmesine neden olacaktır ki bu, emekçilerin kendi aralarında bölünmeleri, iç çatışma ve parçalanma demektir.
TEKEL işçilerinin ve sermayenin saldırıları karşısında hak ve itibar kaybına uğramış emek cephesinin Türk-İşten isteği, haftalara yayılan cuma eylemleri yerine, daha etkin bir mücadele sürecini hayata geçirmesi, genel eylemleri çoğaltmasıdır.
- Örneğin 89 Bahar Eylemlerinde kullanılan eylem biçimlerinin devreye sokulmasıdır.
- Diğer konfederasyon ve bağlı sendikalar ile tüm sendika şubelerinin, işyeri temsilciliklerinin devreye daha etkin biçimde çekilmesidir.
- Sendikasız geniş emekçi kesimlerin de mücadeleye çekilmesi için girişimlerde bulunulması, yeni yılda beklenen yeni zamlara karşı da tüm emekçileri, alın teriyle geçinen herkesi mücadeleye çekecek bir mücadele hattına yönelinmesi, hükümetin inadını kıracak tek seçenek olarak görülmektedir.
Elbette bütün bunlar, sadece TEKEL işçilerinin değil; sermayenin emek cephesine saldırısının püskürtülmesi, sendikaların ve emek örgütlerinin emek mücadelesinin başına geçtiği bir mücadele dönemine girilmesi anlamına gelecektir.
Emek cephesi, Türk-İşin böyle bir hedefi gözeterek kararlar almasını bekliyor. Hükümet ve patronlar ise Türk-İş Başkanlar Kurulu bölünür, bunlar birbiriyle ve kendilerine karşı çıkan işçilerle kavga ederken biz de keyfimize bakarız, diye ummaktadırlar.
Türk-İş Başkanlar Kurulu, bu kez bu uğursuz beklentiyi boşa çıkarmalı; işçilerin, emekçilerin beklediği kararları almalıdır.
İ. Sabri Durmaz