01 Ocak 2010 00:00
DURUM
Bugün yeni yılın ilk günü. Bir yılı geride bıraktık, yeni bir yıla başlıyoruz.
Bugün yeni yılın ilk günü. Bir yılı geride bıraktık, yeni bir yıla başlıyoruz. Hayli çalkantılı ve hareketli bir yıl geride kalırken, bu ülkede yaşayan, az çok gelişmeleri takip eden hemen her vatandaş, varolan tüm sorunların, üzerlerine yenilerinin de eklenerek bu yıla devredildiğini çok iyi biliyor. Yılın son günleri de toz duman içerisinde geçti. Kriz, darbe, çete, suikast, kontrgerilla, parti kapatma tartışmaları arasında, TEKEL işçilerinin kararlı eylemi ve bu eyleme verilen emekçi desteği, ülkenin siyasi gericilik tarafından bir hayli zehirlenmiş havasının nasıl temizlenebileceğini de gösterir gibiydi.
Yılın son günlerinde Seferberlik Tetkik Kurulunda, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınça yönelik suikast iddiaları ile bağlantılı olarak başlatılan arama, ülkenin karanlık tarihinin yeniden hatırlanmasına neden olurken, bugünde benzer sorunları yaşayan ülkenin durumu gözler önüne serildi. Arama vesilesiyle geçmişteki kontrgerilla eylemleri; kitle katliamları, faili meçhul cinayetler, kanlı provokasyonlar vb. tek tek hatırlanırken, demokrasi güçlerince bu karanlık eylemlerin belgelerinin, sorumlularının da ortaya çıkarılması talep edildi. Ancak AKP Hükümeti son bir yılla ve Arınç olayı ile sınırlı bir araştırma istemekte. Yani karanlık devam etsin, ama hükümetin pozisyonunu güçlendirecek bir sonuç ortaya çıksın. Hükümetin istediği bu.
Bugünkü koşullarda daha fazlası olanaklı mı? Biliniyor ki, bunun olanaklı olabilmesi için, demokrasi ve politik özgürlükler talep eden güçlü bir işçi, emekçi hareketinin varolması gerekiyor. Üst sınıflar arasında süren, kavga, uzlaşma, tepişmeler şeklinde devam eden çatışma ve gerilimler, emekçi halka kullanabileceği geniş bir alan açtığı gibi, pek çok da malzeme veriyor. Ancak yaygın ekonomik taleplerin yanı sıra, politik demokrasinin talepleriyle ilerleyen bir emekçi hareketinin, politikayı üst sınıflar arasındaki çıkar çekişmelerinin, halkın yedeklenmesinin aracı olmaktan çıkarıp, emekçi halkın temel taleplerinin ve çıkarlarının savunulmasının konusu haline getirebileceği gerçeği de kabul edilmeli.
Örneğin sınırlı sayıdaki TEKEL işçisinin eylemi, geniş işçi kesimlerini iş bırakarak onlarla dayanışmaya, Türk ve Kürt işçilerinin birlikte eylemini gündeme getirebiliyorsa, milyonlarca işçinin kendi temel talepleri için birleşik olarak harekete geçmesi, kuşkusuz ülkede çok farklı gelişmelerin önünü açabilecektir. Çünkü sağlıktan eğitime, sefalet ücretinden, kazanılmış hakların gasbedilmesine, açlık ve yoksulluğun derinleşmesinden, ülkenin demokratikleştirilmesine vb. kadar tüm birikmiş sorunlar, güçlü bir işçi ve emekçi hareketinin can alıcı talepleri durumunda. Şimdiden ortaya çıkan bütün belirtiler işçi hareketinin yeni bir canlanmanın eşiğinde olduğunun işaretlerini veriyor.
Diğer taraftan bugün milyonlarca Kürt eşitlik ve özgürlük için ayağa kalkmış durumda. Hükümetin Kürtlerin taleplerini en geri sınırlarda tutarak onları yatıştırmaya yönelik politikasının
-açılım!- boşa çıktığı, baskı ve terörün sonuçsuz kalacağı, Kürtlerin temel taleplerinde kararlılıkla direnecekleri bir kez daha görüldü. Ama bu arada TEKEL direnişini yürüten Türk ve Kürt işçileri, bu sorunun işçi sınıfının birlikte mücadelesi sonucu kesin bir çözüme kavuşabileceğinin işaretlerini de verdiler. Bu aynı zamanda provokasyon ve linç girişimlerini de boşa çıkarabilecek en etkili yol.
Burada sayılan ve sayılmayan bütün bu sorunlar, çözülmemiş olarak, ancak çözüm için gerekli olan olanakları da işaret ederek, onları öne doğru iterek bu yıla devredilmiş durumda. 2010 yılının, işçi ve emekçi hareketinin güçlü, kararlı, birleşik mücadeleleri ördüğü bir yıl olması dileğiy
Ahmet Yaşaroğlu