04 Ocak 2010 00:00
EVRENSELDEN
Doğan Grubuna ait bazı medya organlarının Koza Grubunun eline geçmesi ve son olarak da, Ertuğrul Özkökün Hürriyetin Genel Yayın...
Doğan Grubuna ait bazı medya organlarının Koza Grubunun eline geçmesi ve son olarak da, Ertuğrul Özkökün Hürriyetin Genel Yayın Yönetmenliğinden ayrılması medyada bir değişim tartışmasını da gündeme getirdi.
AKP Hükümetinin yaptığı müdahalelerle kendi hanesine kattığı gazetelerden Sabahın başyazarı Mehmet Barlas, dünkü yazısını bu konuya ayırmış.
Şöyle diyor Barlas: 21inci yüzyılın ilk 10 yılını yaşamaya başladığımız bu günlerde, siyasette, medyada ve toplumsal yaşamın çeşitli alanlarında yer alan gelişmeleri irdelerken, bütün bunların dünle olan bağlantılarını hiç unutmamalıyız.
Örneğin 28 Şubatın medya kartelinin mimarlarının ve aktörlerinin bugünkü konumları, herhalde dünle de bağlantılıdır.
1997 yılındaki 28 Şubat post-modern darbesinin Türk medyasını bir hatırlayın.
Ve bir de bugünün gerçekten çok sesli medyasını düşünün.
Veya Susurlukun bile örtüldüğü dünü hatırlarken Kozmik Odaların kapılarının bile açıldığı bugünü herhalde hakça değerlendirmemiz gerekiyor.
Günlük politikayı ve gündemdeki isimleri değerlendirirken, işte bu kriterlere bakmak gerekiyor...
İsmet Berkanın değerlendirmesi
Dün Doğan Grubunun bir gazetesi olan Radikalin Genel Yayın Yönetmeni İsmet Berkan, grubun amiral gemisi Hürriyetin tepesindeki değişime dayanan gelişmeleri şöyle değerlendiriyordu:
-Bana göre (Ertuğrul Özkökün) en büyük hatası, özellikle son on yılda Türkiyedeki değişimi okumakta zorlanması, değişim denen şeyin kendisine ilk kez dışsal bir baskı olarak yansımasına izin vermesi oldu. Özkök uzun zamandan beri savunmada, hücumda değil. Ve savunduğu da eski zamanlar, eski kavramlar, eski düzen.
-Türkiye gerçekte 2002 seçiminde değil 1999 seçiminde ve depreminde değişti. Bildiğim Ertuğrul Özkök o değişimi doğru okurdu, ama okuyamadı. Sanki Türkiye değişmemiş gibi davranmaya devam etti. İşte bu durum, Hürriyeti, normal şartlarda Ertuğrul Özkökün de hiç izin vermeyeceği bir konuma getirdi:
Hürriyet hırçın bir gazeteye dönüştü, sürekli Hayır diyen, Olmaz diyen bir gazeteye.
Bakalım bundan sonra kimler değişimi doğru okumak yerine eski söylemlerle karşımıza çıkacaklar bizim meslekte?
Mehmet Barlas, 28 Şubat müdahalesinde medyanın o berbat rolünü hatırlayarak, bugünkü sürecin bir çok seslilik süreci olarak okunmasını öneriyor. Peki Barlasın başyazar olduğu grupta sendikal örgütlenme girişimleri nedeniyle çok sayıda gazetecinin kapıya konmuş olmasını ve patronun grevi kırmak için türlü oyunlar gerçekleştirmesini bu çok seslilik içinde nereye koyacağız? Sesi çıkan basın emekçisini kapıya koyan bu piyasa çok sesliliğini, bu iktidar seviciliğini sırf 28 Şubatın kötü anılarından uzaklaşmak adına alkışlayacak mıyız?
Medyada şu anki mülkiyet değişimleri bir yanıyla Menderesin iktidar sürecindeki uygulamalarını hatırlatmıyor mu? Elbette tarihsel olarak farklıklar söz konusu. Ama, bir sermaye iktidarının medyadaki mülkiyet yapısını bu düzeyde kendi lehine çevirmesi çok seslilik olarak nasıl sunulabilir? İktidarın sesinin çok fazla medya grubundan birden ve birbirine benzer tarzda yükselmesinin neresi çok sesliliktir?
Düne kadar Ertuğrul Özköke yakın durup, bugün eleştirenlerin tutumu akıllara Kral öldü, yaşasın kral! sözünü getiriyor.
Biz bugüne kadar hem Özkökü, hem 28 Şubatçı medya düzenini, hem de AKPci medya düzenini açık bir dille eleştirdiğimiz için, bugünkü süreci de daha rahat değerlendirebiliyor ve daha net görebiliyoruz.
Tarihin hangi döneminde bu kadar çok medyadan, bu kadar tek ses çıkmıştır acaba?
Barlası, İsmet Berkanı ve Fatih Altaylıyı aynı değerlendirmelerde birleştiren ses kimin sesidir?
İyi haftalar...