04 Ocak 2010 00:00

YENİ DÜNYA

Ekonomik krizin gündeme damgasını vurduğu bir yılı geride bıraktık. Bu süreçte pek çok şeyi öğrendik/ yeniden hatırladık.

Paylaş

Ekonomik krizin gündeme damgasını vurduğu bir yılı geride bıraktık. Bu süreçte pek çok şeyi öğrendik/ yeniden hatırladık.
“Batamayacak kadar büyük” kavramı bu krizle birlikte ekonomi literatürüne yerleşti. Dünya çapında dev kurtarma operasyonları gerçekleştirilirken, yatırım bankalarından, otomotiv üreticilerine dev şirketler bu operasyonlardan aslan payını kaptılar. Birbiri ardına kapanan ufak, orta ölçekli bankaların, sanayi işletmelerinin ardından kurtarmanın kriterinin ne olduğu geniş halk kesimleri tarafından sorgulanır hale geldi. Kimi şirketlerin batmasına göz yumulamayacak kadar büyük olduğu, batması halinde ekonominin geri kalanını da beraberinde sürükleyeceği yönündeki açıklamalar krize yönelik müdahalelerin ana eksenini de belirledi. Her yıl milyarlarca doları “serbest piyasa”nın nimetlerini topluma açıklamaya yönelik “düşünce enstitülerine” aktaran büyük sermaye grupları, sektör lobileri ellerindeki medya gücünü de kullanarak kamudan aktarılan yardımların kapsamının genişletilmesi ve sürelerinin uzatılması konusunda yoğun lobi yürütmekteydiler.
Krizin ekonomide hakim paradigmanın iflasıyla sonuçlandığı yargısı çokça seslendirildi bu süreçte. 1980’lerden itibaren ücretli kesimin toplam gelirden aldığı pay hızla gerilemiş, bozulan gelir dağılımı tüketici talebi ile sermaye birikimi arasındaki uçurumun hızla büyümesine yol açmıştı. Periyodik varlık balonları bu sermaye birikim sürecinin kaçınılmaz sonuçlarıydı. Ve elbette Keynezyen bir törpü olmaksızın “vahşi kapitalizm” içine düştüğü bu açmaz giderek daha büyük krizlere yol açacaktı.
Krizi “sosyal devlet”in daha ön plana çıktığı bir paradigma kayması beklentisi ile karşılayanlar büyük hayal kırıklığına uğradı. Aksine, kriz süresince gelir uçurumu daha da büyüdü. İstihdam daralırken, ücretler ve yan ödemeler geriledi, emekçilerin sigorta kapsamları daraltıldı. Bizdeki ÖTV indirimi, ABD’deki otomotiv vergi indirimi (cash for clunkers) ve benzeri uygulamalar lüks tüketimi körükledi. Dünya ekonomilerinde bütçe açıkları hızla artarken sosyal amaçlı devlet harcamalarının bütçelerdeki geriledi. Hem de en çok ihtiyaç duyulduğu bir dönemde. Önümüzdeki yıldan itibaren bütçe disiplinini arttırılacağı düşünülürse, varlıklı kesime yönelik yapılan kaynak aktarımlarının faturasının kime çıkarıldığı/çıkarılacağı daha net gözükecektir.
Ücretli kesimin reel kaybının üst seviyelerde olduğu bir dönemde sermaye kesimin kar oranlarında hızlı bir toparlanma yaşandı. Özellikle son bir yılda hisse senetleri piyasasında yaşanan keskin artış sayesinde yatırımcılar en muhafazakar tahminle yüzde 150 kazandılar. Kredi maliyetlerinin oldukça düşük sermaye piyasalarının getirisinin böylesine yüksek olduğu bir ortamda şirketlerin faaliyet dışı karları katlanırken, reel kesimde kriz nedeniyle işten çıkarmalar halen devam etmekte. Başlangıçta sorumsuzluklarıyla krizin başlıca sorumlusu olarak gösterilen ama kurtarma operasyonlarından da en fazla nemalanan bankalar, fonlar ise 2009 yılını en büyük karlarla kapayan kesim oldu.
Böylece, krizin kapitalizmi törpüleyeceği beklentisi bir kez daha boşa çıkmış oldu. Sınıfsal güç dengelerinden bağımsız bir yeniden paylaşım arayışının ne denli yersiz olduğunu, tüketici talebindeki büyüme yetersiz olduğu için sermaye kesiminin kar oranlarını daha da aşağı çekecek önlemlerle ücretli kesimin toplam gelirden aldığı payın arttırılmasına göz yummayacağını ve dahası her krizin güçlü olan için yeni bir fırsat anlamına geldiğini bir kez daha öğrendik.
Dileriz ki, 2010 bu gerçekleri değiştirmek için elini taşın altına sokmasının gerektiğini bilenlerin yılı olsun…
MURAT BİRDAL
ÖNCEKİ HABER

2009 Eğitimin sorunları
katlandı

SONRAKİ HABER

Bu zamla, bizden çay içsinler

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...