07 Ocak 2010 00:00
AVRUPA GERÇEĞİ
Amsterdam-Detroit seferi yapan yolcu uçağında intihar saldırısı planlayan ancak başarısız kalan Nijeryalı Umar Faruk Abdulmutallabın olayı üzerine...
Amsterdam-Detroit seferi yapan yolcu uçağında intihar saldırısı planlayan ancak başarısız kalan Nijeryalı Umar Faruk Abdulmutallabın olayı üzerine, Avrupada yeniden hararetli bir şekilde güvenlik önlemlerinin artırılması tartışılmaya başlandı.
Şimdiki yeni önerilerin başında, bir süre önce gündeme gelen ancak tepkiler üzerine geri çekilen, havaalanlarına vücut tarayıcıları yerleştirilmesi konusu geliyor.
Bu vücut tarama ilginç bir şey. Daha çok bilim-kurgu filmlerinde, kitaplarında geçen insan elbiselerin altındaki uzuvların görülmesi, artık gerçeğe dönüşüyor. Bir kabin içine tek tek girecek bay ve bayan yolcuların elbise altında kalan uzuvları, tarama işlemi yapan cihazın ekranın başındaki polisler tarafından kolay bir şekilde görünebilecek. Daha önce sözü edildiğinde, Hadi canım, böyle bir şeyin olması mümkün değil denilen havaalanlarındaki vücut tarama cihazları, halihazırda değişik havaalanlarında pilot proje olarak deneniyor.
Denemenin yapıldığı havaalanları arasında Abdulmutallabin Detroit uzağına bindiği Amsterdamdaki Schiphol Havaalanı da bulunuyor. Olaydan sonra bu havaalanına 60 adet yeni vücut tarayıcı konulacağı açıklandı.
Keza, Almanya ve İngiltere başta olmak üzere pek çok ülke de bu yıl içinde havaalanlarında, insan onurunu ayaklar altına alacak olan uygulamayı başlatabileceğinin mesajını veriyor.
Terörle, şiddetle alakası olmayan sıradan vatandaşlar arasında uygulamayla ilgili büyük bir endişe ve korku var. Çünkü, bu vücut tarama aletiyle bir taraftan elbiselerin altında kalan organlar görülebileceği için vatandaşlar rencide edilirken, diğer taraftan tarayıcı cihazlardan çıkacak radyasyon ışınlarının vücut üzerinde olumsuz etkide bulunacağı dile getiriliyor.
Elbette bütün bunlar sözde halkın güvenliği adına yapılıyor. Özellikle 11 Eylül olaylarından sonra demokratik hakların budanması, Terörle özgürlük arasında tercih yapın! anlayışıyla hayata geçirildi. Halka, terör saldırılarının hedefi olmamak, güvenlik içinde yaşamak için özgürlüklerden fedakarlık edilmesi gerektiği anlayışı dayatıldı ve halkın önemli bir bölümü, bu ikilim arasında zorunlu olarak kısıtlanmış özgürlüğü tercih etmek durumunda kaldı.
Egemen sınıflar ve onların medyası, bu zorunluluğun genellikle güvenlik için yapıldığını propaganda ederken, bunda sınırlandırma yapanların bir suçu olmadığını, asıl olarak sınırlandırmaya neden olanların, yani terör saldırısında bulunanların sorumlu olduğunu da propaganda ediyor. Başka bir deyişle; teröristler ve terör saldırıları olmazsa, temel hak ve özgürlüklerin sınırları sonuna kadar genişletilecekmiş!
Bu durum elbette, İnsanlığın özgürlük sınırları, asıl olarak birkaç terör örgütü ya da terörist tarafından mı belirleniyor sorusunu akla getiriyor. Eğer bu sorunun yanıtı Evet ise o zaman devasa olanaklara ve savunma bütçelerine sahip ülkeler, kendi sınırları içinde yenilgiye uğramış, diz çökmüş demektir.
Halbuki ortada böyle bir durum söz konusu değildir.
O zaman geriye gerçekleşen ya da gerçekleşmeyen bütün terör saldırıları, egemenlerin özgürlük sınırlarını daraltmak ve ülkeleri işgal etmek için kullandığı çok büyük ve önemli bir argüman olarak önümüzde duruyor.
Detroitta yapılması planlanan başarısız terör saldırısının çok boyutlu işlevi bulunuyor. İlki, havaalanlarına konulması çoktan planlanan, ancak halkı ikna etmek için eksik olan gerekçe bulunmuş ve de kanıtlanmış oldu. İkincisi, saldırgan Abdulmutallabin geldiği bölgenin uzun süredir hedefte olduğudur. Geldiği ileri sürülen Yemen ve karşı yakadaki Somali, Aden Körfezinin denetimini elinde tutuyor. Her iki ülkenin son olayla birlikte terör üssü olduğu artık kanıtlanmış ve her türlü yaptırım ve saldırıya hazır hale gelmiş bulunuyor.
Abdulmutallabin ülkesi Nijerya ise bazı batı Afrika ülkeleriyle birlikte ABDnin ihtiyaç duyduğu petrolünün beşte birini karşılıyor. ABD şimdi, Abdulmutallab sayesinde Nijeryaya da parmak sallar hale gelmiştir. Bütün bunlar, Detroitta yapılması planlanan başarısız saldırının, emperyalist devletlerin iç ve dış politika açısından çok amaçlı olarak kullanıldığı ve kullanılmaya devam edeceğini açık olarak gösteriyor.
YÜCEL ÖZDEMİR