08 Ocak 2010 00:00

ÖZGÜRCE

12 Eylül darbesinin hedefi doğrudan işçi sınıfının örgütlülüğüydü.

Paylaş

12 Eylül darbesinin hedefi doğrudan işçi sınıfının örgütlülüğüydü. 12 Eylül’ün arkasındakiler örgütlenme özgürlüğünün, yani kolektif hakların, ortadan kaldırılmasıyla bireysel hakların da hiçbir anlamının kalmayacağını biliyordu. Planlanan gerçekleşti. Sendikal hak ve özgürlükler ortadan kaldırıldı ve işçi sınıfının harcı da dağılıverdi. Sonra ne sosyal hak, ne ekonomik hak ne de insan hakkı kaldı…
12 Eylül 1980’den bugüne neredeyse 30 yıl geçti. Bu arada “demokrasi” dillere pelesenk edildi. 12 Eylül darbecileri de dahil olmak üzere 30 yılda her iktidara gelen demokrasiden söz etti. İktidarların sözleri inandırıcılığını kaybedince devreye AB girdi, demokrasinin AB’den geleceği beklendi. Ama olmadı demokrasi gelmedi. Çünkü kolektif haklar yani gerçek anlamda örgütlülük yoktu ve örgütsüz mücadele olamazdı. Emekçileri mücadeleye yönelten bazı denemeler oldu. Bunların başında 1989 Bahar Eylemleri geliyordu, sonra büyük madenci yürüyüşü gerçekleşti. İzmit SEKA işçilerinin direnişi de son derece önemliydi. En sonra da SSGSS’ye karşı Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu, Türkiye emek mücadelesinin son 30 yılındaki hatırlarda kalan mücadele örnekleri oldu.
Kolektif haklardan yoksun geçen 30 yıldaki mücadele deneyimlerinin işçi sınıfı için sınırlı öğreticiliği olsa da bunların hiçbiri kalıcı bir kazanım sağlayamadı. Bu mücadelelerden bazıları başarıya çok yaklaşmıştı ve tüm işçi sınıfını da umutlandırmıştı. Ama son kertede bir güç araya girerek mücadelelerin başarıyla sonlanmasını engelledi. Mücadelelerin başarısını engelleyen o gücün ne olduğuna baktığımızda maalesef tüm örneklerde bu gücün sendikalar olduğunu gördük.
Büyük yürüyüşte yüz bin kişiyi yolundan çeviren, SEKA işçisini direnişi sonlandırmaya ikna eden, SSGSS’yi engellemek için sokaktaki işçiyi yok sayıp, Bakanla anlaşan hep sendika(cı)lardı. Ancak özellikle büyük madenci yürüyüşü ve SEKA gibi direnişlerin başarısız olmasında bu direnişleri yürüten sendikalar kadar, onlarla gereken dayanışmayı göstermeyip yalnız bırakan konfederasyon ve sendikaların da büyük sorumluluğu vardır.
Son 30 yılın en büyük mücadelelerinden bir diğeri 25. gününde olan TEKEL direnişidir. TEKEL direnişi uzun bir süreden sonra örgütlü olmanın, örgütlü mücadeleyle hak aramanın önemini bir kez daha hatırlatmıştır. TEKEL direnişi sadece hükümetin emekçilere yönelik politikalarının ne kadar düşmanca olduğunu ortaya çıkartmakla kalmamış, Türk İş’e de sendika olduğunu hatırlatmıştır. Sadece bu iki nedenle bile TEKEL direnişi son yılların en önemli mücadeleleri arasında sayılmayı hak etmektedir.
Ama elbette bu yeterli değildir. TEKEL direnişinin daha önceki hayal kırıklıkları arasında yer almaması ve Türkiye işçi sınıfı hareketinde bir dönüm noktası olması, nihai hedefe ulaşana kadar mücadeleye devam edilmesiyle mümkündür. TEKEL işçisi yapılan referandumda yüzde 99 gibi mutlak bir çoğunlukla mücadeleye devam iradesini göstermiştir. Bu irade sadece Türk İş’e değil, işçi sınıfını bitti sayıp, mücadeleyi gereksiz gören, uzlaşmacılığı sendikacılık zanneden tüm sendika ve sendikacılara da bir ders niteliğindedir.
Mevcut sendika yönetimleri içinde TEKEL direnişini, tıpkı madenci yürüyüşü, SEKA direnişi veya SSGSS mücadelesi gibi sonlandırma çabasında olanlar mutlaka mevcuttur. Bunlara karşı TEKEL işçisinin, oyuna gelmeyip mücadelesini sonuna kadar sürdürmesi gerekir. Ama şunu da kabul etmek gerekir ki TEKEL direnişi sadece TEKEL işçisi ile kazanılamaz. Hangi statüde ve işkolunda olursa olsun tüm emekçilerin, tüm sendikaların bu direnişi kendi direnişleri gibi sahiplenmesi gerekir. Bugüne kadar yaşananlara baktığımızda en azından sendika ve konfederasyonlar düzeyinde dayanışmanın son derece göstermelik olduğunu söylemek gerekir. Sadece saatlerle sınırlı bir eylem türü yasak savmaktan başka bir şey değildir. Yapılması gereken üretimden ve dayanışmadan gelen gücün samimiyetle kullanılacağı dayanışma eylemleridir. Böyle bir eylem, sadece hükümeti değil, emekçileri örgütsüzleştirerek etkisizleştiren ve onları yok sayan politikaları uygulama hevesindeki tüm güçleri sarsacaktır.
ÖZGÜR MÜFTÜOĞLU
ÖNCEKİ HABER

‘MERHABA HALKIM’ -1

SONRAKİ HABER

KESK: Emekli aylığı lütuf değil, haktır

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...