11 Ocak 2010 00:00
BAŞYAZI
Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu, memleketin içinde bulunduğu hal ve gidişi değerlendirmiş!
Hak-İş Genel Başkanı Salim Uslu, memleketin içinde bulunduğu hal ve gidişi değerlendirmiş!
Uslu, DTPli belediyecilere ve insan hakçılarına kelepçe takılmasını eleştiriyor; DTPnin kapatılmasına karşı çıkıyor. Gerilimden medet uman karanlık güç odaklarının varlığından da söz eden Hak-İş başkanı, toplumsal barışı istemeyenlerden, cunta heveslilerinden yakınıyor.
Elbette Uslunun bu söylediklerinde haklılık payı var. Ve bunları, eğer gözünü ırkçılık, şovenizm ve özgürlük düşmanlığı karartmamışsa, artık aklı başında her vatandaş görüyor. Ama yine de sendikacıların bu alandan uzak durduğu bir zamanda Uslunun böyle, ülkenin önemli sorunlarını gündeme getirmesine, iyi olmuştur diyesi geliyor insanın!
Diyesi geliyor da insanın, diyemiyor! Çünkü, lafı epey bir dolandırdıktan sonra Salim Uslu, TEKEL işçilerinin mücadelesine getiriyor. TEKEL işçilerinin mücadelesini Uslu; Hükümetin açılım projesinden rahatsız olmuş çevrelerin değirmenine su taşıyacak, demokratikleşmeyi engelleme çabalarına katkı sağlayacak, militarizme ve otoriterizme katkı veren bir eylem olarak niteliyor.
Doğrusu bu kadarına, emekçilerin hak taleplerini aşırı bir öfkeyle karşılayan Başbakan Erdoğan ve AKPnin öteki önde gelenleri bile cesaret edememişti.
Dahası, Uslunun basına genişçe yansıyan bu açıklamasını okuyunca, bütün diğer demokrasiye, açılıma, cunta heveslilerine dair söylediklerinin, bu son söylediğine; TEKEL işçilerinin mücadelesini mahkum etmeye dayanak uydurmak için söylediği anlaşılıyor. Aksi halde, Şimdi durup dururken ve her gün liberallerin, AKP sözcülerinin, yandaş basının üstünde tepindiği bu türden değinmelere, Salim Uslu neden değinsin ki? diye düşünüyor insan.
Türkiyede diyalogcu sendikacılığın sözcüsü olarak, her türden işçi mücadelesini reddeden bir sendikacılık anlayışının savunucusu olarak konuşuyor Uslu. Ama daha da ileri gidiyor; başka sendikanın yaptıklarını da sadece yanlış bir sendikacılık anlayışı suçlamasını da aşarak, işçileri ve TEKEL işçilerinin mücadelesine destek ve güç veren sendikacıları (Bunlara Türk-İş Başkanı Kumlu da dahil), ülkeyi karıştırmak isteyenlere, cuntacılara, karanlık güç odaklarına alet olmakla suçluyor.
Bazı durumlar vardır; bir yanlış tüm doğruları götürür ama sadece götürmekle de kalmaz, yanlışı yapanı çukura iter! Sendikacılar için bu yanlış; emeğin haklarını savunmayı, ekmekçilerin çıkarlarıyla hükümetlerin, sermayenin şu ya da bu çıkarıyla değiştirmektir. Salim Uslu burada, AKP Hükümetinin çıkarıyla TEKEL işçilerinin çıkarının çatışması karşısında hükümetin yanında yer alıyor. Daha da ileri giderek Uslu, TEKEL işçilerini, demokrasi ve özgürlük düşmanlarının safında olmakla suçluyor. Bir sendikacı için varılacak son nokta bile değildir bu. Çünkü az çok sendikacı unvanını korumanın sınırı bu noktaya varmadan çok öncedir.
Uslunun açıklaması tam da böyle, bir yanlışın bütün doğruları götürdüğü ve failini çukura iten bir açıklamadır.
Uslunun mantığına göre Türkiyede AKP Hükümeti iktidarda oldukça ve onu iktidardan uzaklaştırmak isteyenler var oldukça, işçilerin hakları için, hükümetin ekonomik politikalarına karşı çıkmak için eyleme geçmesi haklı olamaz! Bu, demokrasiye karşı çıkmak; cuntacılara, militarizm yanlılarına destek olmaktır!
Bu, uzunca zamandan beri kimi liberaller tarafından da desteklenen, AKP ve yandaş basın tarafından geliştirilen bir komplo teorisidir. Ve bu yaklaşıma göre DTPnin kapatılması, Reşadiye saldırısı, Arınça suikast girişimi ve TEKEL işçilerinin eylemi, aynı merkezden yönetilmektedir! Uslunun açıklaması da bu komplocu yaklaşımla birebir örtüştüğü gibi, aynı çevrelerle ittifakını da göstermektedir.
Hak-İşin genel başkanı, 12 bin işçiyi, elbette destekçilerini de, sadece haklarını savundukları için; cuntacılara, karanlık güç odaklarına, Kürt sorununun çözümünü engellemek isteyenlere yardım etmek, onlar için ortam hazırlamakla suçlamaktadır.
Sendikacılık, Hak-İşin çizgisinde ne hale düşürüldü!
İHSAN ÇARALAN