13 Aralık 2009 00:00

BRENNA MACCRİMMON:Sanki Balkan türküleri beni çağırdı

“Bil bakalım bu şarkıyı söyleyen nereli?” diye sorarak az iddia kazanmamıştım zamanında. Artık kırk saat anlat; kimmiş, neden gelmiş Kanadalardan...

Paylaş
“Bil bakalım bu şarkıyı söyleyen nereli?” diye sorarak az iddia kazanmamıştım zamanında. Artık kırk saat anlat; kimmiş, neden gelmiş Kanadalardan, deli miymiş, neymiş…Ünlü Keşanlı Klarnet Üstadı Selim Sesler “gelmiş geçmiş en iyi Balkan kadın solisti” diyor Brenna için. Selim’le yaptıkları Karşılamalar’ı dinleyenlere boşuna söylüyorum tabii. Balkan türkülerini Kanada şivesiyle okuyan Brenna MacCrimmon yeni albümü Kulak Misafiri’nde repertuvarına Azerice türküler de eklemiş. Hiç Türkiyeli müzisyenle çalışmamış bu albümde, farklı ülkelerin sazlarını da kullanmış. Ama nasıl yakıştırmış hepsini, nasıl naif, nasıl içten olmuş Kulak misafiri… Buraya ait bir şey yapmak için bu piyasaya yabancı olmak hiç fena fikir değilmiş sizin anlayacağınız; yani piyasadan uzaklaştıkça “buraya” yakınlaşıyor müzik. “Bu kesin satar, patlar” düşüncesiyle yakılmadı ya bu türküler; aşkla ya da acıyla yakıldılar, dolayısıyla bu duygularla yorumlanmayı hakediyorlar. Albümü için 3 sene uğraşan Brenna her türkünün hikayesine o türküyü yakan kadar hakim… Balkan müziğiyle nasıl tanıştınız?Bir kütüphanede bir long play buldum çok sevdim; balkan müziği, Türk müziği, Yugoslav, Bulgar müziği… Çok merak ettim. Farklı şeyler dinlemek istedim. Yavaş yavaş Toronto’da yaşayan Türk ve Makedon’larda müzik çalışmaları başladı. Balkan müzikleri ile tanışmadan evvel müzik adına ne yapıyordunuz?Amerikan, Kanada, İngiliz halk müzikleriyle ilgilendim. Zaten çok meraklıydım. Çerçeveleri fazla sevmediğim için bir sürü müzik dinliyordum. Hâlâ farklı şeyleri dinliyorum.Özellikle Balkanlara ilgi duymanızı sağlayan ne oldu?Tek bir nedeni yok; tabii ritmi ilginçti, ezgiler, makamlar bir yabancı için çok çekiciydi. Coşkusu, hissi… Toplamı beni etkiledi sanırım. İlginç ve güzel… Bunu açıklamak zor, sadece yolu gördüm o yoldan yürüdüm. Bazen düşünüyorum da sanki Balkan türküleri beni çağırmış, “gel Brenna” demişler…BU PİYASAYA UYMAYA HİÇ NİYETİM YOKSelim Sesler sizin için “Tüm zamanların en iyi Balkan kadın solisti” dedi. Bunu tahmin edebilir miydiniz ilk ilgi duyduğunuz zaman?Hayır ama eski tavırla söyleyen kişi sayısı da az artık. Belki de biraz yol göstermiş oluyoruz türküleri sade söylemek isteyenlere. Çünkü artık her şey çok “profesyonel” çok “süper starca”… Kanada’dan gelip bizim toprakların müziklerini bu kadar sade, naif söylemeniz çok garip değil mi? Şimdilerde sizin gibi türkü söyleyen yok buralarda…Belki yabancı olduğum için yapabiliyorum. Otantik kelimesini sevmiyorum ama Selim’le bayağı yöresel bir şey yaptık. Sanırım sadece dışarıdan gelen bir meraklı böyle yapabilirdi. Mesela ben Candan Erçetin’i çok severim. Yunan-Türk albümü yapmıştı, aslında çok güzel ama çok bup bup bup, nefes yok, oysa biz nefesli müziği seviyoruz. Benim dışarıdan bir bakışım var, bu piyasaya uymaya hiç niyetim yok. Dünya çapında pop müzik soundu öyle ortaklaştı ki, yerel özellikler siliniyor gibi, ne dersiniz?Yavaş yavaş öyle oluyor. Bu albüme, yabancı olduğum için Kulak Misafiri ismini taktım. Bir de müzisyen arkadaşlarımın çoğu Kanada’da ve Amerika’da doğmuş, büyümüş insanlar olduğu için hepimiz yabancıyız bu kültüre, belki çok sevdiğimizden, bu toprağa ait nakışlara, nağmelere, hislere daha fazla değer veriyoruz. ORADA DA BURADA DA GARİP DURUMDAYIMBu piyasanın klişelerine, kurallarına yabancı olduğunuz için belki de daha buralısınız…Belki de. Türk de değilim, diline, kültürüne saygım var ama orada da garip burada da garip durumdayım.Bizim basın hâl⠓İngiliz Clara, Türk Musa’yla evlendi, Clara müslüman oldu” haberlerine bayılır. Sizin üzerinizden milli sonuçlar çıkarmak isteyenler bile oldu. “Gavur bile bizim müziği bizden çok seviyor, ne şahane müziğimiz var” ya da “bizden daha Türk” gibi… Ne diyorsunuz bu tip yorumlara?Ben o tür şeyleri bekledim tabii. Daha önce de olmuştu. Türkiye’yi seviyorum, İstanbul’u seviyorum ama aynı zamanda pek çok şeyi eleştirebilirim, Kanada’yı da öyle. Biz sanatçı olarak neler görüyoruz neler hissediyoruz; işimiz bunları alıp işlemek ve yeniden sunmak. Sokaklarda zor şartlarda yaşayan insanları görünce, çevre sorunlarını görünce üzülüyorum. Mesela albümün Kanada’daki versiyonunda hiç plastik yoktu, ekolojik paket yaptırdık. Burada yaptıramadık, çok pahalı olacağı için yapmak istemediler. Ama onlar da haklı çünkü albüm satmıyor artık. TÜRKÜNÜN MANASINI NOTASINDAN ÖĞRENEMEZSİNİZGenelde “yabancı” müzisyenler her yerel lezzetten bir tutam alır gider. Derinlemesine o kültüre girmektense “bir renk” katarlar kendi müziklerine… Siz neden bu yolu seçmeyip yıllarca burada yaşadınız?20 sene evvel bir şey anladım; nağmeyi ritmi bilebilirsin ama yetmez. Manasını anlamanız gerekiyor, onu da notasından öğrenemeyiz. Nasıl öğrenilir peki?Yaşayarak. Bir örnek vereceğim; Ruhi Su’yu Kanada’da dinlemiştim, oradaki Türkler onu çok sever. Batı, klasik üslubuyla bu türküleri söyleyen birinin neden bu kadar sevildiğini anlayamamıştım. Buraya geldikten birkaç ay sonra – o senelerde siyasi durum daha farklıydı tabii, Ruhi Su yasaktı- bir gün bakkala gittim, bakkal Ruhi Su dinliyor. Bakkal Ahmet abi Ruhi Su dinleyerek kendinden geçiyordu. “Bizim için çok önemli bir adam” dedi. O anda anladım Ruhi Su’yu, bakkaldan öğrendim, yaşayarak. Türküleri hayata bağlayarak öğrenebiliriz ancak. Yaşamda bir yansıması olmalı.Sancak Saçlı Saniye türküsünü bir köyde bulmuşsunuz, türkü bulmak için arkeolojik çalışmalarınız sürüyor mu?Bulgaristan’da Muammer Ketencoğlu’yla birkaç konser vermiştik. Konser bittikten sonra birkaç gün fazladan kaldım orada. Bir arkadaşım dolaştırdı, çok merak ediyorum orayı çünkü çok Türk vardı oralarda. Arkadaşım gençken çok plak dinlediğini söyledi, o plaklardan bulmak istedik. Önce eskicilere uğradık, bir şey bulamadık. “Bir teyzem var, ona bakalım” dedi. Kadıncağız eski 45’likleri evlerinin bahçesindeki ardiyede buldu. Oraya atmışlar… Çok kalın, yapışkan bir toz vardı üzerinde…Hazine buldunuz yani…Evet hazine… Bir başka arkadaş da 150-200 türkü doldurdu, Bulgaristan radyosunda eskiden çalınmış şarkılar. TRT’de de var aynı eserler ama kimse çalmıyor, kimse söylemiyor. Onlardan bir proje yapmayı düşünüyorum. Bugüne kadar yaptığım işlerden beni tanıyanlar artık neden hoşlanacağımı neyle ilgili olduğumu biliyor ve bana şarkılar getiriyorlar bu çok güzel. Benim için daha büyük bir hediye olamaz, aynı zamanda büyük sorumluluk. Onları mutlaka değerlendirmem gerekiyor.Bir çok Türkiyeli müzisyenle çalıştınız ama Selim Sesler’in özel bir yeri var mı hayatınızda?Selim’i çok seviyorum, çok saygı duyuyorum. Bence çok önemli bir kuşaktan. Eski ve artık kalmamış örf ve adetleri görmüş yaşamış. Hem Trakya müziğini biliyor hem de sanat müziğini. Zurna anlıyor çünkü babası zurnacı, Trakya’da yaşayan farklı kültürleri de anlıyor. Araştırmacı değil kendisi bir kaynak, hepsini içinde yaşayarak öğrenmiş. Bence özel bir insan ama burada çok özel müzisyenler var ve çoğu tanınmıyor, sadece kendi çevresi içinde…BALKANLARIN ZENGİNLİĞİ RİTİMLERİBalkan müziği bayağı popüler oldu, Shantel, Bregoviç… Onları nasıl buluyorsun?Ünlü olmaları çok güzel. Geçen Shantel’e ısrar ettim bir tane 9/8 parça yap diye.Neden yapmıyorlar gerçekten?Kullanmıyorlar, çünkü insanların kulüplerde dans etmesi için aksak olmamalı ritim diye düşünüyorlar. Ama Balkanların zenginliği bu, zengin ritimler. Türk pop müziğinin ritimleri de çok fakir, bazen oynatmak için bir 9/8 koyuyorlar o kadar. Trakya deyince Türkiye’de de sadece roman oyun havaları anlaşılıyor. Sanki hiç hüzünlü türkü yok Balkanlarda…Korkuyorlar, satmaz diye. Selim’le yaptığımız albüm hâlâ satılıyor, neden? İyi yaptık, çünkü moda yok içinde.
AYAKLARIM TAŞLARI BİLİYORÖnceleri sadece Balkan şarkılarıyla tanıyorduk sizi ama şimdi diğer yörelere de açıldığınızı görüyoruz?İlk geldiğimde Ege, Karadeniz ne demek anlamıyordum, -ne diyorsunuz- cahildim. Yavaş yavaş aradaki farkları anladım. Trakya tamam ama aslında Ege türkülerini de çok seviyorum, Karadeniz’i de… Trakyalı aksanı var sanki söyleyişinizde, aksanı taklit etmeye mi çalışıyorsunuz, yoksa?Hayır, Kanada şivesi. 15 sene İstanbul’da oturmuş, güzel müzisyenlerle çalışmış bir Kanadalı aksanı. Bir geçmişim var buralarla, sokakta yürüdüğüm zaman bir sürü tanıdıkla karşılaşıyorum. Sanki gözlerimi kapatıp dolaşabilirim; ayaklarım taşları biliyor.
HER PARÇANIN ENTERESAN HİKAYESİ VARİki Azeri şarkı var albümde, onlarla nasıl tanıştınız, o şarkılar nasıl çağırdı sizi?Berlin’de bir konferans vardı; Ünlü Dudukçu Civan Gasparyan orada konser verdi. İki tane yaşlı müzisyen ona eşlik etti. “Bir Ermeni şarkısı söyle” dedi Türk arkadaşım. “Ermeni şarkısı bilmiyorum, Azeri biliyorum” dedim, o da “onu söyle” dedi. Ben Azerilerle Ermeniler arasında gerginlik olduğundan “saçmalama” dedim. “Boşver” dedi, bende zaten yabancıyım diye düşünerek, çıkıp Gitme Gel’’i söyledim Civan Bey için. İki yaşlı Ermeni müzisyen bana yaklaşıp Türkçe “Nereden öğrendin o Azeri türküsünü” diye sordular. Bende “siz nereden Türkçe biliyorsunuz?” diye sordum. “Analarımızdan-babalarımızdan” dediler. “Türküyü Robabe Muradova’dan öğrendim” dedim. İkisi birbirine baktı ve “Biz de öyle tahmin ettik, o kayıtta biz de çaldık” dediler. 1950’li senelerde… “Ben siz Ermeni değil misiniz, neden?” dediğimde, “o senelerde bir fark yoktu, birlikte çalardık Azerilerle” dediler. New York’tan Ermeni müzisyenler de çaldı albümüme, saksafon çalan Süren 78 yaşındaydı. Bir parçanın hikayesi bu, aslında hepsinin enteresan hikayeleri var.
MÜZİK MÜZİKTİRAlbümde Kar yağar alçaklara şarkısının altında “Bu şarkıyı dinleyenler Rumeli’den Hindistan’a uzanan etkiler duyabilir” yazıyor ne demek bu?O türkünün enteresan bir hikayesi olabilir. Biz onu çalışırken bir araştırmacı arkadaşım da oradaydı, “Ben o türküyü bir yerden biliyorum” dedi. Yunan müziği ve dansı hakkında bir hazine o arkadaşım. Biz kaydı bitirdikten sonra bir e-mail attı, o türkünün kökenini bulmuş. Yunanistan’da ‘60-70’lerde Hint filmleri popüler olmuş, bir sürü Hint şarkısını Yunanca’ya çevirmişler ve bayağı hit olmuş bu şarkılar. Biz öyle sanıyoruz ki Hint müziği Yunan müziği olmuş, Yunan müziği Rumeli müziği olmuş. Böyle olunca yurtsuzlaşıyor mu türküler?Evet, gerçekten evrensel bir dil. Bana “Neden Balkan türküleri?” gibi soranlar şöyle diyorum, neden Japon bluescuya sormuyorsunuz, neden opera okumayı seçene sormuyorsunuz, İtalyan, Alman eserleri okuyorlar operacılar… Ama başka bir ülkenin halk müziği yapmak garip karşılanıyor, oysa neden olmasın? Çünkü müzik müziktir. İçinde gerçek var, ruh var…
Devrim Büyükacaroğlu
ÖNCEKİ HABER

Açık mektup Michael Moore’a açık mektup

SONRAKİ HABER

Pasifik’te bir gezinti... (2)

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...