20 Aralık 2009 00:00
MERT FIRAT:Derdimiz ön yargıları kırmak
Artık sevgiliye ucu yakılmış mektup yazmalar, taşların altına pusula bırakmalar yok Cep telefonları, İnternetle çetleşmeler
Artık sevgiliye ucu yakılmış mektup yazmalar, taşların altına pusula bırakmalar yok
Cep telefonları, İnternetle çetleşmeler
Karşındakine derdini anlatmak konusunda bir arpa boyunca yol almamızı sağlıyor mu gülen, ağlayan surat işaretleri, hiç emin değilim. Başka Dilde Aşkın yaratıcıları İlksen Başarır ve Mert Fıratın da bu konuda büyük şüpheleri var anlaşılan. Birlikte yazdıkları filmin yönetmenliğini Başarır yaparken Fırat da işitme engelli Onur karakterini canlandırdı. Bir işitme engelli, en büyük sorunu bir çağrı merkezinde bütün gün insanların derdini dinlemek olan, yani çok konuşmaktan muzdarip bir kadınla birbirlerine aşık olurlarsa neler olurdu? İki sağlıklı insanın ilişkisinden hiç de farklı olmuyormuş, zira mesele birbirini gerçekten anlamaksa bütün gün çene çalmanın pek faydası olmadığını hepimiz tecrübe etmişizdir.Başka Dilde Aşkta olağanüstü bir oyunculuk ortaya koyan Mert Fıratla film dışında bir şey konuşmadık. Hayatta bu filmin konusu olmayan bir şey de yok yoktu galiba
Bir engelliyi konu edinmek pek çok bakımdan riskli görünüyor, yaptığınız işin bir belgesele ya da acıklı bir hikayeye dönüşme olasılığı çok. Siz hangi hassasiyetleri ve ilkeleri gözetmek gerektiğini düşünmüştünüz başlarken?Temel yaklaşımımız ajite etmemek oldu. Herşey çok idealize ya
dünyanın düsturu bu; Amerikalı da Türkiyeli de öyle mükemmel karakterler
Biz de Madem herkes idealize ediliyor, biz de idealize edeceksek bir engelliyi idealize edelim dedik. Çünkü onun idealize edilmeyecek bir tarafı yok. Ben onun yerinde olsaydım şeklinde yazınca ve öyle oynayınca ajite etmediğini, bir belgesel gibi de olmadığını gördük. Bir de şu organikliği sağlamaya çalıştık; adamın hayatı bir oluşun içinde, bir engelli engeline dikkat çekmediği için biz de dikkat çekmedik. Bir işitme engelli normal hayatında nasılsa biz onu yazalım, onun tesadüf ettiği şeylere tesadüf edip onun koşullarını tanıyalım dedik. Filmin ağlatmasını isteyenler, engellilere acıdıklarından bunu istiyorlar sanki...Tabii, O sahne daha sert olsaydı, daha uzun olsaydı ağlatırdı aslında diyenler oldu. Ama biz orada tutmak istedik. Yazarken de, çekerken de
Amerikan filmlerinin en büyük numarasıdır; yüzleştirir, ödeştirir, ağlatır ve sonra da sağaltır. Biter, düşmanlık gider. Düşman olunsun demiyoruz ama bir bilinçte tutmak, sağaltmamak lazım. Seyirci Şurama bir şey oturdu diyor, otursun, orada kalsın. Onunla bir, iki saat ya da bir gün gez. Gez ki Ben bir yerde yanlış yapıyorum de, empati kur. KENDİMİZİ İYİ ZANNETTİĞİMİZDE BİLE ÖNYARGILAR VAREngelliler nasıl bir davranış bekliyorlar?Engeli olmayan bir insana nasıl davranıyorsan engeli olana da aynı şekilde davranacaksın. Ekstra şefkat gösterip gülümsemekle iyi bir insan olduğumuzu sanıyoruz. Hatta bedensel özürlülere özel havuz yaptırdığımızda iyi bir şey yaptığımızı zannediyoruz. Aslında ağır bir faşizanlık var ortada, çünkü ötekileştirdiğin yerde duruyor. Sen benim yüzdüğüm havuzda yüzme demiş oluyorsun Ben seninle aynı havuzda yüzmek istemiyorum. Ona ekstra bir gülümsemeyle yaklaştığımızda aslında Ben iyi ki öyle değilim demiş oluyoruz. Bu büyük bir riya. Allaha çok şükür ben öyle değilim şefkati
Gösterdiğimiz riyakar şefkat tamamen onları ötekileştiriyor. Biz de diyoruz ki entegre edelim. Mesela Onurun annesi filmde engellilerin çalıştığı bir kafe işletir. İlk bakışta aa ne güzel engellilerin çalıştığı bir kafe diyorsun, işte hepimiz bu tuzağa düşüyoruz. Çünkü o kafeler ötekileştiriyor. Halbuki bir kafede 40 garsondan beşi işitme engelli olsa hayata entegre olmuş olurlar. Işık koyarsınız, dikkati orada olur, ışık yanınca siparişi alır. Dudak okur, yazdırır. Bir dakika sabır göstereceksin, dikkatli olacaksın, o da orada çalışabilecek. Mesela bir yabancı hayranlığımız vardır ya; 10 dakika dilini anlamadan dinleyebiliriz, Acaba ne demek istiyor diye. Engellileri belki öyle görebiliriz; Bize biraz yabancı. İşte İngiliz adam, ama öteki değil. Biraz zaman ayırıp dilini anlamaya çalışacaksın. Derdimiz önyargıları kırmak. Kendimizi iyi zannettiğimiz noktalarda bile önyargılar var. Ben Ermeniyim diyene, Olsun sen de insansın demek gibi. Dolayısıyla ötekileştirilen her şey kendi özünden vazgeçtirilmeden entegre edilmeli. Birlikte yaşayabilmeliyiz. Ben engelliysem benim haklarım var; bir filmin altyazılı olmasını talep etmeliyim. Televizyonda da, haber alma özgürlüğü yok mu herkesin.ÖNYARGILAR BİZİ ENGELLİ YAPIYORZeynepin babası, bir engelli ile birlikte olmasına muazzam tepki gösteriyor, oysa sokakta karşılaşsa büyük şefkat gösterir
Şöyle bir hikaye var, gerçek bir hikaye; çocuk işitme engelli değil, annesi babası işitme engelli. Çocuk bir başka işitme engelli kızla evlenmek istiyor, izin vermiyorlar. Onurun annesi de sağlıklı birini istemiyor
Evet, aslında engel herkesin kendine koyduğu engel. Kamuran karakteri var işte, eğitim almış, askerliğini bitirmiş, hayata hazır. Ama engel koymuş kendine, yaşadığı travmayla yüzleşememiş, bir senedir evden dışarı çıkmıyor. Kafamıza koyduğumuz engeller, önyargılar bizi engellilerden çok daha engelli yapıyor. O zaman kim engelli? Biz mi onlar mı? Çünkü o kadar dervişler ki
Sana zaman ayırıyorlar, çok sakinler. Sadece gözüne bakmıyor, bütün vücuduna bakıyorlar. Sadece dudağını okumuyor, bütün bedenini okuyor. Onlarla iletişim de çok keyifli, yeter ki gereken zamanı ayırın. Sadece engellilerle değil, her şeye, herkese
Anlaşamadığımız herkese
Ben barışın, sevginin, aşkın da buradan geçtiğini düşünüyorum. Kimseyi öteki görmeden zaman ayırmak
Engellilik burada bir metafor. Çocuk İngiliz, kız Türk de olabilirdi. HAYAT ANLAR TOPLAMIOnurla Zeynep arasında Onurun işitme engelli oluşuyla ilgili bir sorun çıkmasını bekliyor insan klasik algıyla. Ama öyle olmuyor
Tam da bunu gözettik. Bir kadınla bir erkek ilişkide ne tür sorunlar yaşarsa aynısını yaşasınlar dedik. Kıskanç ve çabuk parlayan bir adam olabilir Onur, ama bu engelinden değil, derdini anlatamıyor olduğundan. Bizde de öyle olmuyor mu? Sevgiline, arkadaşına bir dert anlatmaya çalışıyorsun ama ona ulaşamıyorsun, seni dinlemiyor ki. O diyalog kurulamadığı zaman yavaş yavaş öfke başlıyor ve artık hiçbir şey kurulamıyor. Onurun yaşadığı da aynı. Hatta duyuyor olmamıza rağmen daha anlaşılmaz olabiliyoruz. Zeynep Onurun arkasından Seni çok özledim diyor, çocuk hiç duymuyor bile. Ama biz onun altını çizmedik, bir an o, film de hayat da anlar toplamı. Hem ne önemi var duymamasının, bir daha çıkar karşısına gözlerinin içine bakarak özlediğini söyler.Şimdilerde sevgililerde içinde aşkım geçmeyen tek cümle kurmama prensibi var ya sanki. Nasıl yalan bir şeydir o da
İçi boşalıyor tabii
İletişimin de aşkın ve mücadelenin de içi boşalıyor. Bu İnternet durumu her şeyi bitiriyor mesela. İnternette dernekler, mail grupları açıp gazımızı almak
Biz tepkimizi gösterdik oluyor sonra
Bir patron bilmem kaç işçisini çıkarmış, tazminat ödememiş, o haberin altına sen yorum yapıyorsun. Yorum yazmak yerine bul sendikalarını, onlarla birlikte bir şey yap, aktivitelerini izle, onlara katıl. Biz de sizin derdinizi paylaşıyoruz falan yalan
Yine riya giriyor devreye. Dolayısıyla riyalarımızdan sıyrıldığımızda bence bir şey olacak. İlla sokağa inmek değil. Filmde çağrı merkezi çalışanları sokağa çıkıp eylem yapıyorlar, ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar. Neden? Örgütlü değiller, deneyimleri yok, deneyimlemiş oluyorlar sokağa çıkmayı
Aslında ben orda işaret edileni çok beğendim. Galatasaray Lisesinin önüne çıkmaktansa işyerinde eylem gelişiyor ya
Onun daha etkili olduğunu görüyoruz
200 kişi o dakika işi bıraksa o çağrı merkezi çöker. 5 dakika çağrı almasa 30 bin dolar zarara giriyor bir şirket. 2 bini iş bıraktığında ülkede bir şey olur. Aragonun ölmek daha kolaydır sevmekten, bundandır işte benim yaşamaya katlanmam sevgilim...; şiirini okuyor Onur, Zeynepe
Bir şeyi bırakmak, ondan vazgeçmek çok kolay, kalıp mücadele etmek zor. Aşkta da böyle halkların birlikte yaşaması da böyle. Barış istiyorsan mücadele edeceksin. Halkım için ölürüm; öl, ölmek, öldürmek kolay. Sev işte bu memleketi, gerçekten değiştirmek istiyorsan mücadele et.
AYNI KOŞULLARI PAYLAŞIRSAN ANLAŞIRSINKonuşmayla anlaşma arasında nasıl bir ilişki var. Konuşmadan da anlaşabilir miyiz?Zeynep Konuşmadan anlaşabilir miyiz? dediğinde, Aklından bir sayı ve renk tut diyor Onur ve gerçekten biliyor Zeynepin tuttuğunu. Çünkü kulağıyla dinlemiyor ki, her şeyiyle dinliyor. Telepatik bir gücü yok ama, gerçekten anlaşmak istediğinde oluyor. İki düşman asker dillerini bilmeden çocuklarının fotoğraflarını göstererek anlaşırlar, birbirlerini affederler. Öldürmeyelim birbirimizi, ne için savaşıyoruz ki?derler. Aynı koşulları paylaşıyorlar çünkü, o zaman anlaşırsın.
MÜCADELE ETMEK İÇİN İÇİNE GİRMELİSİNZeynepin Onurla ve eski sevgilisiyle ilişkisini düşündüğümüzde, sadece iki farklı adam yer almamış hayatında iki farklı da Zeynep olmuş aslında. Sevgi değiştirici bir şey mi o zaman?Kesinlikle Şimdiki aşklar çok içi boşalmış olduğundan iki gün görüşemiyorsun, Ayy biz görüşemiyoruz, mutlu değiliz diye çat diye ayrılınabiliyor. Karşındaki seni değiştirmeye çalıştığında ya da sana bir şey önerdiğinde Bak böyle bir dünya var, böyle bir kitap var dediğinde bizim savunma mekanizmalarımız çalışıyor ve tak diye geri çekiliyoruz, Hayır ben o dünyaya girmek istemiyorum diyoruz. Bu da paylaşımı azaltıyor Kimsenin mücadele etmediği, Hiç çekemem dediği 3 günlük ilişkiler oluyor. Ama Zeynep bunu ilk geceden görüyor, çünkü adam orada duruyor. Mücadele etmek istiyorsan içine gireceksin, Zeynep de böyle yapıyor. Şimdiye kadar yaşadığı mücadelesiz aşklar, gece gezmeleri boş gelmeye başlıyor. Bir ayma yaşıyor Onurla birlikte. Kendisinde o dönüşümün gerçekleşmesine izin veriyor. Hem kendisiyle hem Onurla mücadele ediyor. Bu yüzden iki farklı adamla iki farklı Zeynep görüyoruz.
ERKEK OLMA DURUMUNU YIKMALIOyun Atölyesinde oynadığın Hırçın Kız ve Testosteron da bu film de erkek iktidarını sorgulayan işler Bu filmde tam tersine erkek asla iktidar, güç değil. Babalar hariç Ama bu erkeklerin hepsinin yıkımı var. Aras ve baba karakteri güçlerine rağmen bir şey kazanamıyorlar. Bunların dönüşümü var. Yeniliyor ve dönüşüyorlar Evet, her erkek iktidar olması durumuyla yüzleşip kendini yıkıp yeniden oluşturmalı gibi geliyor bana. Testosteron ve Hırçın Kız sürecinde bunu sağlamaya çalıştık. Ne kadar kötü adamlar olduğumuzu gördük, erkek olma durumu anlamında. Mesela O adam onun kız arkadaşıyla olmuş, ne var, bitmiş gitmiş zaten ilişkileri diyorsun ama Senin kız arkadaşınla olmuş dendiğinde işler değişiyor. Senin başına gelince durum değişiyor, ne kadar modern ne kadar bilmem ne olursan ol. Oyun Atölyesinde Kemal Aydoğan bize yan okumalarla bunu aşmamız noktasında çok yardımcı oluyor sağ olsun. Onunla hâlâ çalışıyor olmaktan büyük mutluluk duyuyorum, çok besleniyorum.
Devrim Büyükacaroğlu
AYNI KOŞULLARI PAYLAŞIRSAN ANLAŞIRSINKonuşmayla anlaşma arasında nasıl bir ilişki var. Konuşmadan da anlaşabilir miyiz?Zeynep Konuşmadan anlaşabilir miyiz? dediğinde, Aklından bir sayı ve renk tut diyor Onur ve gerçekten biliyor Zeynepin tuttuğunu. Çünkü kulağıyla dinlemiyor ki, her şeyiyle dinliyor. Telepatik bir gücü yok ama, gerçekten anlaşmak istediğinde oluyor. İki düşman asker dillerini bilmeden çocuklarının fotoğraflarını göstererek anlaşırlar, birbirlerini affederler. Öldürmeyelim birbirimizi, ne için savaşıyoruz ki?derler. Aynı koşulları paylaşıyorlar çünkü, o zaman anlaşırsın.
MÜCADELE ETMEK İÇİN İÇİNE GİRMELİSİNZeynepin Onurla ve eski sevgilisiyle ilişkisini düşündüğümüzde, sadece iki farklı adam yer almamış hayatında iki farklı da Zeynep olmuş aslında. Sevgi değiştirici bir şey mi o zaman?Kesinlikle Şimdiki aşklar çok içi boşalmış olduğundan iki gün görüşemiyorsun, Ayy biz görüşemiyoruz, mutlu değiliz diye çat diye ayrılınabiliyor. Karşındaki seni değiştirmeye çalıştığında ya da sana bir şey önerdiğinde Bak böyle bir dünya var, böyle bir kitap var dediğinde bizim savunma mekanizmalarımız çalışıyor ve tak diye geri çekiliyoruz, Hayır ben o dünyaya girmek istemiyorum diyoruz. Bu da paylaşımı azaltıyor Kimsenin mücadele etmediği, Hiç çekemem dediği 3 günlük ilişkiler oluyor. Ama Zeynep bunu ilk geceden görüyor, çünkü adam orada duruyor. Mücadele etmek istiyorsan içine gireceksin, Zeynep de böyle yapıyor. Şimdiye kadar yaşadığı mücadelesiz aşklar, gece gezmeleri boş gelmeye başlıyor. Bir ayma yaşıyor Onurla birlikte. Kendisinde o dönüşümün gerçekleşmesine izin veriyor. Hem kendisiyle hem Onurla mücadele ediyor. Bu yüzden iki farklı adamla iki farklı Zeynep görüyoruz.
ERKEK OLMA DURUMUNU YIKMALIOyun Atölyesinde oynadığın Hırçın Kız ve Testosteron da bu film de erkek iktidarını sorgulayan işler Bu filmde tam tersine erkek asla iktidar, güç değil. Babalar hariç Ama bu erkeklerin hepsinin yıkımı var. Aras ve baba karakteri güçlerine rağmen bir şey kazanamıyorlar. Bunların dönüşümü var. Yeniliyor ve dönüşüyorlar Evet, her erkek iktidar olması durumuyla yüzleşip kendini yıkıp yeniden oluşturmalı gibi geliyor bana. Testosteron ve Hırçın Kız sürecinde bunu sağlamaya çalıştık. Ne kadar kötü adamlar olduğumuzu gördük, erkek olma durumu anlamında. Mesela O adam onun kız arkadaşıyla olmuş, ne var, bitmiş gitmiş zaten ilişkileri diyorsun ama Senin kız arkadaşınla olmuş dendiğinde işler değişiyor. Senin başına gelince durum değişiyor, ne kadar modern ne kadar bilmem ne olursan ol. Oyun Atölyesinde Kemal Aydoğan bize yan okumalarla bunu aşmamız noktasında çok yardımcı oluyor sağ olsun. Onunla hâlâ çalışıyor olmaktan büyük mutluluk duyuyorum, çok besleniyorum.
Devrim Büyükacaroğlu