10 Ocak 2010 00:00

Sırlar odasında kozmik patates kardeşliği

Birileri, insanın palyaço görünce veya gıdıklanıp gülünce etine saplanan bıçağın acısını unutacağını sanıyor.

Paylaş
Birileri, insanın palyaço görünce veya gıdıklanıp gülünce etine saplanan bıçağın acısını unutacağını sanıyor. Ortalığa saçılan demeçlere ve ifadelere bakılırsa en ciddi kurumların, embesiller topluluğu olarak gördükleri halkı iki banal espriyle güldürüp sakinleştirmekten başka bir çaresi kalmamış sanki. “Sırlar odası”ndaki Özel Harekatın gizli belgelerine yaklaşırken ortada bir vodvil oynanıyormuş gibi dikkati patates burunlu bir palyaçoya çekerek durumu komikleştirmenin ne manası var değil mi? Ama belli ki bu da bir nevi psikolojik savaş; bu savaşı yürütenler, ne söylenirse inanacak, çocukça lakırdılara kanacak, kolay unutacak bir kamuoyunun var olduğunu ve o kamuoyunu kolayca yönlendirebileceklerini düşünüyorlar. Öyle bir kamuoyu yok ama on yıllardır gizli ve çok gizli belge yığınağı olmuş devletin arşivlerinin birinin kapısı bir parça aralanmışken kamuoyunun kendisini sudan çıkmış balık gibi hissetmesi normal. Çünkü içinde neler olduğunu az çok tahmin etse hatta biliyor olsa da o arşivlerin yolu nereden geçer hiç bilememiş şimdiye kadar. Palyaço bu boşlukta sanatını icra edebiliyor işte. Normal olmayan da bu; sırlar odasının kapısından selametle geçmeyelim diye, Ergenekon’u çökerteceğini vaat eden hükümetin de Ergenekon’un avukatlığına savunan muhalefetin mensuplarının kapıda şaklabanlıklar yapıyor olması. Bülent Arınç’ın evinin etrafında iki subayın aval aval dolaştığını, bunların şüphe üzerine gözaltına alındığını, birinin cebinden hedefin adresinin yazılı olduğu kağıdın çıktığını sonra da, aman allahım, pet şişe suyu yardımıyla tam yutup delili ortadan yok edecekken elinden adres kağıdının kurtarıldığını ciddi ciddi beyan eden ilgili ve yetkili şahısların bu deli saçması senaryoya niçin bu kadar kolay inanılacağını var saydığını Dan Brown’ın şifre çözücü kahramanı Robert Langdon gelse, o bile çözemez. Takipte yakalanıp da “Dondurma, pasta almaya gitmiştik de, kimseyi izlemiyorduk da, alın işte bunlar da alışveriş fişleri” diyen erlere, onları ben gönderdim diyen üniformalı yetkiliye, sonra suikast iddiasıyla gözaltına alınanların serbest bırakılmasına, “sırlar odası”nın adının Kozmik Oda olduğunun ortaya çıkmasına, odanın kapısı milim milim oynatılırken oradan kozmik patatesler çıkacak diyen Baykal’a, soruşturma yürüten savcıya gönderilen 8 mermiye ve o sekiz mermi için onlar da aslında çikolatadandı diyen Arınç’a gülesiniz geliyor... Pes diyorsunuz, bu işin suyu çıktı artık. Bu işin suyu daha çok çıkar. Bu memlekette kedi kedi olalı bir fare tutmak üzere diyecekken, tam Fırat’ın doğusunda ve batısında kim vurduya gitmiş insanların katilleri ortaya çıkabilir, toplu mezarlar açılabilir, JİTEM’in mitemin, istihbarat birimlerinin bütün gizli belgeleri ve faaliyetleri ortaya dökülebilir, örtülü ödenekler deşifre edilebilir, gizli gizli beslenen bütün paramiliter örgütlerin tasfiyesi gerçekleşebilir, kontrgerilla- derin devlet dağıtılabilir derken... evet derken, bazı şahıslar kozmik bir sirk gösterisine başladılar. Düşene güldük, burnu sürtene güldük, çelme takana güldük; güldük Allah güldük... Gülerken kimin eli kimin cebinde o mesele gürültüye gitti. Kaldığımız yerden nasıl başlayacağımızı, ipin ucu nerde kaçtı unuttuk.Peki ne olacak şimdi? Daha kaç tane kozmik oda var öğrenebilecek miyiz, içine girilen kozmik odada özel harekatın sırları deşifre edilebilecek mi? Ergenekon davası Kontrgerillanın tasfiyesini gerçekleştirecek bir olgunlukla sürdürülecek mi, sündürülecek mi? Patatesti, çikolataydı, dondurmaydı, pastaydı diye önümüze açılan labirentten sağ salim geçebilecek miyiz? Yoksa kimsenin sır mır açıklayacağı yok mu?Böyle giderse yok. Devlet adamlarının sorun karşısındaki lakayt tutumları Baykal’ı heves ettiği biçimde olmasa da haklı çıkarabilir. Elde kala kala üç beş yumru patetes de kalabilir yani. Demek ki bu iş böyle olmuyor artık. Darbeci Ergenekoncular da Ergenekon’un peşine düştüklerini söyleyenler de bu kadar ciddi bir meselenin şen kahkahalar, magazinel ifadeler arasında kaynamasında bir beis görmüyorsa, bütün bu tantananın içinde sabırla işini yapması beklenen yargı siyaseten ikiye bölünmüşse, yargıçlar tehdit ve töhmet altındaysa bize de daha bir fırın ekmek yiyin diyorlar demektir. Başa dönüp her şeyi yeniden temize çekme şansımız varsa, biz sade vatandaşların içinden “dağılın” demek geçiyor hepsine. Bu ülkenin mağdur insanları taraf ve müdahil olsalar, toplu mezarlardan çıkarılan kemikler konuşsa, Baykal’ın da Arınç’ın da, kozmik odaların da ıslak kuru imzacıların da; topunun esamisi okunmasa bir an, ağlanacak hale güldürenlerin fişi çekilse, hakikat konuşsa sadece... O zaman üstesinden geleceğiz belki her şeyin. Kontrgerillanın bu çırıl çıplak hakikat karşısında ayakta duracak gücü kalmayacak o zaman. Açılım için bir yol haritası açıklayamayan AKP hükümetinin bunu başarabileceğine kaç kişinin güveni var? Bir elin parmaklarını geçerse iyi. Kozmik odalarda gizlenen sırlara vakıf olamadık henüz ama en azından bu bir sır değil. İş başa düşecek gibi geliyor.
Nuray Sencar
ÖNCEKİ HABER

GEL VE GÖR

SONRAKİ HABER

Avatar mı antiemperyalist?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa