10 Ocak 2010 00:00

Sömürüyü anlatıyordu çoban

Fayaklar, perişan Odisseus’u birkaç gün inanılmaz bir konukseverlikle ağırladılar. Sonra da bir barış gemisiyle, yirmi yıldan fazla ayrı kaldığı ülkesine ulaştırdılar.

Paylaş
Fayaklar, perişan Odisseus’u birkaç gün inanılmaz bir konukseverlikle ağırladılar. Sonra da bir barış gemisiyle, yirmi yıldan fazla ayrı kaldığı ülkesine ulaştırdılar. Tanrıça Atena da hemen yanına gelip onun yokluğunda olup bitenleri bir bir anlattı. aTroya savaşına katılmak için buradan ayrıldıktan sonra ülkesini kene gibi saran egemenler, hem kendinin hem de halkın varını yoğunu yiyip içmeye başlamışlardı. Karısı Penelopeya’yla evlenebilmek için de bir sürü soylu egemen sarayına yerleşmişti. Odisseus’un oğlu Telemahos da onun sağ olup olmadığını öğrenmek için Troya’dan dönen Kral Menelaos’un yanına gitmişti bir gemiyle. Yanında çok bilinçli ve her türlü sömürüye isyan kesilmiş ve halka öncülük edecek çok sağlam yoldaşları vardı...Odisseus, bütün bunları tanrıça Atena’nın ağzından dinledikten sonra aniden eğilip yanında duran koca bir kayayı elleriyle sökmeye çalıştı topraktan... Kayayı gökyüzüne fırlatıp kopardığı gürültüyle, bunca sömürü içinde hâlâ uyuyan hem kendi halkını, hem de Akdenizli bütün komşu halkları uyandırmak istedi! Tanrıça Atena, uzun uzun gülümseyerekten; “Hemen acele etme!” dedi; “Senin neler yapman gerektiğini söyleyeceğim... Ama ilkin tanınmaz hale getireceğim seni... Kimseler tanıyamasın diye o düzgün derini buruş buruş yapacağım. Şu güzel mavi gözlerin de çipil çipil olsun... Ondan sonra da seni, eski çobanın Eumayos’un (Eumaios) yanına göndereceğim. Karga Kayalıkları’nın yanında kulübesi var onun. Senin domuz sürülerini güdüp yediyor. Oğlunu da, seni de, karın Penelopeya’yı da çok seviyor, çok sayıyor. Ülkedeki olup bitenlere baktıkça gözyaşları döküyor ! Tabii ki bu perişan görünümünle seni tanıyamayacak!... Sen de bir yabancı gibi karşısına oturur, onunla ahbaplık edersin. Senin yokluğunu fırsat bilip hem yuvana, hem bütün halkın ocağına çöreklenmiş o asalak egemenlerin girdisini çıktısını öğrenirsin.”Tanrıça Atena, Çoban Kadın Eumayos’un sürüleriyle yaşadığı Karga Kayalıkları’na giden patikayı gösterdikten sonra; “Şimdi gidip oğlun Telemahos’u bir gemiyle alıp buraya getireceğim. Şu karşıdaki boğazdan geçireceğim. Çünkü o soylu asalaklar, oğlun döndüğünde öldürmek için orada pusuya yattılar...” dedi.Bu sözlerin ardından Tanrıça Atena, Odisseus’a el salladı ve bir zıplayışta engin denizin ötelerine doğru süzülüp gitti. Bütün Akdeniz, zeytin kokulu sepserin rüzgarlarla salındı bir süre...Odisseus, tanrıçasından ayrıldıktan sonra onun sözünü ettiği sarp patikayı izleyerekten Karga Kayalıkları’na ulaştı. Hemen bir kulübe gördü biraz ötelerde. Yaşlı Kadın Çoban Eumayos, avluya oturmuş, elinde bir şeyler örüyor gibiydi. Eumayos, Kral Odisseus’un hizmetlileri arasında ailesine en yakın olanıydı. Ailenin domuz, koyun, sığır sürülerine o bakardı. Sık sık saraya gider, Odisseus’un oğlu Telemahos ve karısı Penelopeya’yla dertleşir; konağın kilerindeki, ambarındaki mallarla ilgilenirdi. Oraların anahtarlarını da zaten hep o taşırdı yanında... Paçavralar içinde yaşlı adam kılığındaki Kral Odisseus, kulübenin önünde oturan Çoban Eumayos’un yanına yaklaştığında, sürülerin köpekleri ürkünç havlamalarla uluyaraktan hızla üstüne gelmeye başladılar. Hemen ayağa fırlayan Çoban Eumayos, eline geçirdiği taşları köpeklerin üstüne üstüne fırlatıp onları kovmaya çalıştı... Gerçekten de bu azgın köpekleri uzaklaştırmak çok zor oldu. Çünkü bu kulübeye pek yabancı gelmezdi... “Ya, ihtiyar” dedi Çoban Eumayos soluk soluğa; “Görüyorsun, az kaldı paralayacaklardı seni! Üstelik benim de adım lekelenecekti!... Tanrıların başıma yağdırdığı bunca dertler yetmezmiş gibi!.. Troya’dan dönmeyen o güzel efendim için gece gündüz ağlayıp duruyorum zaten... Yıllar önce bir gitti; gidiş o gidiş!.. Beni, halkını, çok sevdiği karısını-çocuğunu bırakıp gitti... Kim bilir nerelerde şimdi? Burada onun domuz, koyun sürülerini ben yetiştiriyorum. Ülkemizin başına bela kesilen o yüzsüz asalak herifler onları yesin içsin diye!.. Neyse, gel bakalım ihtiyar, kulübeme girelim... Güzelce karnını doyur hele... Keyfin yerine gelince de kimsin, nesin, dertlerin ne, anlatırsın...”Eumayos, perişan konuğunu çalı çırpıdan oluşturduğu ve üstüne bir yabankeçisinin sık tüylü postunu serdiği bir sedire oturttu. Odisseus sedire oturduktan sonra; “Beni böyle güzel karşıladığın için tanrılar sana ne istiyorsan bağışlasın...” diye lafa başladı. Ne var ki; “Öyle kendini sıkma ihtiyar!..” diye hemen sözünü kesti Çoban Eumayos; “senin gibi böyle konuk olarak gelenleri hep Baştanrı Zeus gönderir bana... Ben de onları gönlümce ağırlamadan edemem... Zaten onlarla ekmeğimi bölüşmezsem, kendimi insandan saymam... Sen rahatına bak. Şimdi avludaki küpten Tanrı Diyonisos’un armağanı özel şaraptan getireceğim... Yer içer, yarenlik ederiz...”Çoban Eumayos, eline aldığı kilden yapılma bir testiyle, kulübeden dışarı doğru süzüldü hemen...
Yaşar Atan
ÖNCEKİ HABER

Uygarlık nedir?

SONRAKİ HABER

40 yıllık suskunluk ve Gencer-Gencer

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa