15 Ocak 2010 00:00

Kriz havasını söndürmüş

Sinema, enteresan meslekleri sever. Tabii Hollywood’un bundan anladığı emekçi insanların hayatları olmaz, reklamcılar falan olur. Bu kez, Aklı Havada’da tutturmuşlar.

Paylaş

Sinema, enteresan meslekleri sever. Tabii Hollywood’un bundan anladığı emekçi insanların hayatları olmaz, reklamcılar falan olur. Bu kez, Aklı Havada’da tutturmuşlar.
ABD’de çok izlenen ve Oscar ödüllerinin de en güçlü adaylarından biri olarak adı geçen Aklı Havada, yıldız oyunculu, eğlenceli, güncel tarafları da olan duygusal bir hikaye. Enteresan meslek kısmına gelince...
GÜL’E BENZEYEN İŞTEN ÇIKARMACI
Bizim Cumhurbaşkanı’nı benzettikleri Amerikalı Oyuncu George Clooney’nin filmde oynadığı karakterin işi, işten çıkarmak. Abdullah Gül’e yalakalık yapmak için bu benzerliği zırt pırt gündeme getirenler, bu işe ne diyecek, göreceğiz.
İşten çıkarmacılığın hikayesi şöyle: İşçi çıkaran şirketler için işçilerle o son konuşmayı yapma görevini üstlenen şirketler varmış. Böyle bir şirkette çalışan Ryan, işi gereği şehirden şehre gidiyor. Karşısında ağlayan, bağıran, çağıran, sinir krizleri geçiren, yıkılan insanlarla bir şekilde iletişim kurmaya çalışıyor, onları güya “Yeni kariyer planlarına” yönlendirmek falan gibi şeylerle uğraşıyor.
Bu işçi çıkaran şirketlerin gerekçesi tasarruf ya, aynı tasarruf Ryan’ı da vuruyor. Şirket, işten çıkarma işini İnternet üstünden kurulan canlı bağlantıya havale etmeye karar veriyor. Böylece yol masrafından kurtulunmuş olacak. Ryan yıkılıyor, çünkü evine dönmeyi hiç sevmiyor, yolculuklara ise bayılıyor, uçuş mili biriktirmek gibi hobiler edinecek kadar. “Bağlanmamak” üzerine bir felsefe geliştirdiği için, kadınlarla ve kendi ailesiyle kurduğu ilişki de “Hafif bir çanta” politikası ile şekilleniyor.
Bunlar olurken, karşısına bir kadın çıkıyor, eğittiği çaylakla uğraşıyor, evlenen kız kardeşi nedeniyle aile işlerine ucundan karışıyor. Aklı havada başlayan baş kahramanın hikayesi, biraz “havası” sönük sona eriyor.
GERÇEK İŞTEN ÇIKARMA GÖRÜNTÜLERİ
Aklı Havada’yı bir anda dikkat çekici hale getiren en önemli özellik, gayet güncel ve yakıcı bir meselenin ortasına düşmüş olması. Hâlâ içinden çıkılamayan ekonomik kriz, milyonlarca emekçiyi işinden etti ve havalarda uçmalı falan da olsa bir Hollywood filminin bunu tam merkezinden yakalaması, tabii ki bir ilgi yaratacaktı.
Sadece temasıyla değil, filmi içerikle de gerçeklere yakınlaştırmaya çalışmışlar, orası da epey dikkat çekici. Filmde 22 tane söyleşi var, ve bunların tamamı, ilana cevap verip gelen, gerçekten işten atılan insanların kendi hikayeleri. “İşini kaybettiğin gün nasıl tepki verdiğini ya da nasıl tepki vermek istediğini göster” demişler, oyunculuk deneyimi olmayan insanların doğaçlamalarını kameraya kaydetmişler.
Zaten o sahnelerde, filmin akışıyla bir uyumsuzluk hissediyorsunuz. Ama hakikilik hissi izleyiciyi etkilediğinden dolayı bu olumsuz bir şey değil. Yönetmen ve Senarist Jason Reitman, ortaya çıkan sonuç için boşuna “Bir yazar olarak asla aklımdan bile geçiremeyeceğim şeyleri söylüyorlardı” demiyor.
Filmin bu mesleki tarafı, bu sayede gayet anlamlı kalabiliyor. Ryan, işten çıkarma işinin bilgisayar üzerinden yapılacağını öğrenince, gezginlik şansı elinden alınacağı için de olsa, tepki gösteriyor. İşin yüz yüze, insan insana yapılmasının ne kadar gerekli olduğu gibi “insani” bir ikna yoluna gitmeye çalışıyor. Sanki yaptıkları çok matah, kutsal bir işmiş gibi! Ama kapitalizmin “vahşi” dedikleri tarafının gelebileceği noktanın altını çizmek açısından olayın geldiği yer çok anlamlı. Kriz gelip kriz sayesinde kâr eden şirketin çalışanını vurduğunda, “İşin insani boyutu” çok anlamsız hale geliyor, aynı “Bu şirkete kaç yılımı verdim”, “Ben nasıl başka iş bulayım”, “Sen kimsin ki beni kovuyorsun” sorularına nasıl kulak tıkanıyorsa...
AİLESİZ OLUR MU?
Bağlanma meselesi, filmde bir yaşam felsefesi olarak yer alıyor. Ryan’ın felsefesi bu, hiç kimseye, hiçbir yere bağlanmazsanız, yükünüz hafif olur, acı çekmezsiniz öğütleri veriyor. Tabii ki, bu bir Hollywood filmi olduğuna göre, cemaatçi, aileci ahlaki mesajlara aykırı hareket eden kişi, dersini almak zorunda. Olaylar ilerledikçe, hayatına giren kadınla ilişkisi, kardeşiyle ve damatla düğün nedeniyle yakınlaşmak zorunda kalması, Ryan’ı eğiten olaylar oluyor. Bir işe bağlanma, bir insana bağlanma, bir eve bağlanma Ryan’ın kişiliğinde ve filmin gidişatında birbirine bağlanıyor. Sonuçta; kahramanımız işten çıkarılmanın ya da işin karakterinin değişmesinin bile insan hayatında sandığından daha önemli olduğunu görmeye başlarken, bir yandan duygusal bağsızlık teorisi de eskisi kadar ona hitap etmez oluyor.
Aklı Havada’da, geleneksel Hollywood ahlakçılığının “burun sürtme” operasyonu işliyor işlemesine ama “her zaman her yerde çekirdek aileye övgü” ideolojisine o kadar da sıkıca sarılan bir film yok karşımızda. Bunda, Yönetmen Jason Reitman’ın klişe olmayan karakterleri işlemeyi sevmesinin de payı var mutlaka. Ama liseli bir kızın hamile kalıp çocuğunu doğurmaya karar verdiği bundan önceki filmi Juno gibi (Ki, kendisi en çok Diablo Cody’nin senaryosuyla anılmayı hak ediyor, farkı oradaydı) “Her canlı bir gün evliliği tadacaktır” anlayışına meydan okuyan bir film değil Aklı Havada. Daha çok, süngüsü düşmüş bir Hollywood romansı.
Sonuç olarak, Aklı Havada, sadece güncel bir meseleye anlamlı bir bakış attığı için değil, Hollywood sinemasının sinir bozucu derslerine –fazla- yer vermediği için de dikkate değer, eğlenceli bir film.

Aklı Havada
Orijinal adı: Up In The Air
Yönetmen: Jason Reitman
Senaryo: Jason Reitman, Sheldon Turner (Walter Kirn’ün romanından)
Oyuncular: George Clooney, Vera Farmiga, Jason Bateman, Melanie Lynskey, Anna Kendrick
SHERLOCK HOLMES
Efsane dedektif, her zaman bilimden yana olmuştu zaten. Bu kez, kendince Harry Potter dünyasında, mistik görünene karşı tutum almaya çalışıyor. Çözülecekleri çözüyor da, biraz da ortalığı karıştırıyor.
Sherlock Holmes, dünyanın en ünlü dedektifi. Arthur Conan Doyle’un yarattığı karakter, Doktor Watson ile bir ikili oluşturmaya önce kitaplarda, sonra onlarca defa sinema ve televizyonda devam etti. Son maceralarının yönetmeni de, İngiliz sinemasının hareketli filmlerinin yönetmeni Guy Ritchie. Sherlock Holmes sonuçta, hem bildik dedektif, tümevarım yöntemine bağlılığı, centilmenliği, zekası, planlılığı ile bildiğimiz Sherlock Holmes. Hem de, bildiğimiz Guy Ritchie karakteri, yani dövüşçü, hatta boksör ve bolca aksiyon sahnesinin kahramanı.
Bu hikaye de, daha başında Lord Blackwood adlı kötü adamın yakalanmasıyla açılıyor. Adam idam ediliyor ama bir şekilde eylemlerine devam ediyor. Üstelik eylemleri de kara büyü üstüne, hem de ölüp de dirilen bir adamdan. Sherlock Holmes ve evlenmek üzere olan Watson da bu meseleyi çözmek üzere harekete geçiyor.
Filmin yeri de Londra olunca, bu kadar büyülü bir hikaye ister istemez insanı Harry Potter havasına sokuyor. Ama, vaktiyle pozitivizmin çocuğu olarak doğan Sherlock Holmes, 21. yüzyılın ilk macerasında da büyülü, mistik olandan değil, bilimden yana tavrını koyuyor. Burada belki en önemli sorun, yapılanların aslında büyü olmadığını çözdüğü ve anlattığı sahnelerin, seyirci için anlaması çok zor bir şekilde ve hızlı geçilmesi. Böyle bir vurgu yapılmak isteniyorsa da, bu kafası karışan seyirci için yerli yerine oturamıyor.
İngiltere’nin ne müthiş bir imparatorluk olduğu söyleminin de, hem kötü adam, hem de Sherlock Holmes tarafından kullanılması, hikayenin acıklı tarafı. Robert Downey Jr ile Jude Law, Holmes ve Watson ikilisinde başarılı bir ikili oluşturuyorlar ama oyunculuktaki en büyük övgüyü, Mark Strong’un Lord Blackwood karakteri hak ediyor.
Orijinal adı: Sherlock Holmes
Yönetmen: Guy Ritchie
Senaryo: Michael Robert Johnson, Anthony Peckham, Simon Kinberg
Oyuncular: Robert Downey Jr, Jude Law, Rachel McAdams, Mark Strong


KAPTAN FEZA
Sinemamızın yetenekli yönetmenlerinden Ümit Ünal’ın son filmi, iki arada kalmış bir adamın hikayesi. Ünlü bir Yeşilçam aktörünün oğlu olan Mafya Tetikçisi Ömer, bu işleri bırakıp köyüne dönme planlarıyla, mafya arkadaşlarının arasında kalırken, Kaptan Feza filmi de, B sınıfı bir mafya-Yeşilçam-bilim kurgu filmi mi olacak yoksa aile filmi mi olacak kararsız kalmış sanki...
Hikaye şöyle: Ömer, babasına tıpatıp benzeyen bir adam. Babası da, birçok Yeşilçam filminde oynamış bir oyuncu. Bunlardan bir tanesi de Kaptan Feza. Kaptan Feza filminden görüntülerin ‘70’lerin teknolojisiyle yapılmış sahneleri çok eğlenceli bu arada. Ömer bu işleri bırakmak istiyor. Patronu ona son bir iş veriyor. O son işte işler biraz karışınca, Ömer kaçıp saklanmak zorunda kalıyor. Saklandığı evde, annesiz babasız küçük bir kız var, Asu. Asu, onu Kaptan Feza sanıyor ve macera iyice tuhaf bir hal alıyor.
Arada kalmışlığı şöyle sorunlara yol açılıyor. Örneğin mafyanın çatışma sahneleri bir parodi gibi düşünülüyorsa, fazla ciddi bir yer kaplıyor filmin hikayesinde, ciddi düşünülüyorsa fazla komik.
Ama filmin fedakarlık temasını bağladığı yer çok anlamlı. Asu’nun anne babası, cezaevine düşmüş devrimciler, ve oraya düzenlenen operasyonla hayatlarını kaybetmişler. Onlara bir saygı gönderme konuşması, filmin müziğindeki “Kul kurar, kader gülermiş” şarkısına bağlanıyor. Ancak kaderci bir yerden değil, her şeye rağmen mücadeleye devam etmeye vurgu yapmak anlamında. Kaptan Feza Ömer için bu sonuç ne kadar başarılı oluyor, onu filmi izleyenler görsün. Ama ancak filmlerde olacak bir hikayeyi (bir oyuncuya benzetilen mafya üyesinin para dolu çantayla eve saklanması), filmlerde bile olmayacak kadar gerçek bir hayata (anne babasını cezaevine düzenlenen operasyonda kaybeden küçük kız) bağlamak, kesinlikle çok ilginç.
Tahmin ediyorum, Hakan Karahan’ın yapımcılığı, oyunculuğundan daha iyidir, çünkü kendisi bu film için iki görevi de üstlenmiş.
Kaptan Feza
Yönetmen: Ümit Ünal
Oyuncular: Hakan Karahan, Ahmet Mümtaz Taylan, Meral Okay, Mine Tugay
Çağdaş Günerbüyük
ÖNCEKİ HABER

ÖZGÜRCE

SONRAKİ HABER

MEPA işçisi soruyor: Müfettişler ne iş yapar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...