15 Ocak 2010 00:00
BAŞYAZI
Türkiyenin İsrail Büyükelçisi Oğuz Çelikkolu alçak koltuğa oturtup yerini bilsin istedik diyen İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon önceki gün akşam Çelikkola özür mektubu gönderdi.
Türkiyenin İsrail Büyükelçisi Oğuz Çelikkolu alçak koltuğa oturtup yerini bilsin istedik diyen İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon önceki gün akşam Çelikkola özür mektubu gönderdi. Böylece, İsrail ile Türkiye arasında son bir yılda çıkan bilmem kaçıncı kriz de sona erdi! Ve olanlar, beklendiği gibi, basında hamasi başlıklar, İsraili aşağılayan değerlendirmelerle verildi.
İSRALİN BURNUNUN SÜRTÜLMESİNDEN HERKES MEMNUN
Peki, öyle mi; kriz sona mı erdi? Ya da şöyle soralım: İsrailde de Ayalonun bir densizliği olarak gösterilen ve pek az kişinin sahip çıktığı bu olay, Ayalon özür diledi diye bitmiş midir?
Ya da olanları rutin bir kriz olarak görebilir miyiz?
Her iki sorunun yanıtı da kısaca hayırdır!
En azından Davostaki One minute çıkışından beri olanlar göz önüne alındığında, alçak sandalyeye oturtma krizi, bölgedeki pek çok gelişme bakımından bir milat olacak özellikler de göstermektedir.
İlk bakışta hemen söylenebilir ki; bu olay, İsrailin tepkisini böylesi sert ve Türkiyeyi tahkir edecek biçimde göstermesi kadar, ABD ve Avrupadan Türkiyenin sert karşılığı karşısında hiçbir girişimde bulunulmamasıyla da manidardır. Hele ABDnin ve batılı ülkelerin bu tavrını en azından 2009 başındaki Davos vakasından beri sürdüğü düşünüldüğünde, İsrailin burnunun sürtülmesinden ABD ve Avrupanın memnun olduğunu söyleyebiliriz.
İSRAİL SONUNDA KENDİ AYAĞINA KURŞUN SIKTI!
Son bir yıldan beri Türkiyenin her vesileyle İsrailin Filistin politikasını, İsraili hop oturtup hop kaldıracak nitelemelerle suçlaması, İsrailin pek alışık olamadığı bir tepkidir. Bu yüzden İsrail tepkisini, Kurtlar Vadisi(*) dizisindeki İsrail-Yahudi düşmanlığı ve Erdoğanın son Gazze saldırısından dolayı yaptığı açıklamaya karşılık veren bir tepki olarak anlamak doğru olmaz. İsrail,in tutumu aslında Türkiyenin İsraile yönelik, son bir yıldır giderek artan eleştirilerine bir yanıttır. Ancak, İsrailin Türkiyeyi aşağılayarak gösterdiği tepki, kendi ayağına kurşun sıkmaya dönüştü. Ayalonun özür dilemesi, sorunu şeklen çözdü görünse de gerçekte öyle değil. Çünkü gerek İsrailin hükümet içine de yansıyan gerilimleri gerekse ABDnin Türkiyeye biçtiği yeni rol ve Ortadoğunun yeniden biçimlenmesi doğrultusundaki girişimleri göz önüne alındığında, olayın çok daha derin sonuçları olması kaçınılmazdır. Bu olayın 2004te Kuzey Irakta Amerikan birliklerinin Türk askerlerinin başına çuval geçirdiği Çuval vakasının yol açtığı sonuçlara benzer gelişmelerin önünü açacağını söylemek bir abartı olamaz.
Çuval olayı ile ABD, nasıl Türkiyenin egemenlerinin ABD politikalarını anlayıp ona uyum sağlamasının vesilesi sayarak hareket etmişse, İsrail de bu olayla, ABDnin yeni stratejisine uyum sağlama ve Türkiye ile ilişkilerinde Türkiyenin yeni rolüne uyumlu hale getirilmek istenecektir. En azında bu olayı ABDnin ve Avrupanın böyle değerlendireceğini söylemek yanlış olmaz.
İSRAİLDE İÇ ÇATIŞMALAR BÜYÜYECEK
Kuşkusuz ki, bu gelişmenin en dolaysız sonucu, İsrailin içinde aşırı siyonist partilerle ılımlı siyonizm yanlısı partiler arasındaki çatışmayı hızlandıracaktır. Bu çatışma İsrailin Filistin politikası, Kudüs sorunu ve Arap ve İslam dünyası ile ilişkilerini de kapsayacağı için, çatıma sürecinin, İsrailin bölgede bir devlet olarak meşrulaşıp, buna uygun bir çizgiye çekilmesi süreci olarak da işleyecektir.
Elbette İsraildeki bu iç çatışmanın Türkiye ile ilgili boyutu, Türkiye-İsrail ilişkilerini, Türkiye ile İsrail arasındaki 60 yılı aşkındır süren yakınlığın sürmesi doğrultusunda olacaktır. Pazar günü İsrail Savunma Bakanı Barakın Türkiyeye gelmesiyle, bu sorunların daha ayrıntılı konuşulup, ilişkilerin başka bir platforma çekilmesi de istenecektir. Burada değişen, İsrailin ABDnin sözcüsü olarak Türkiyeye karşı yeri geldiğinde diklenen bir ülke olmaktan çıkarak, Türkiyenin rolünü kolaylaştıran bir çizgiye yönelmesi olacaktır. ABDnin İsrailden bunu isteyeceğini söylemek gerçeği ifade etmek olur.
Çünkü ABD başta olmak üzere herkes görmektedir ki, İsrailin bugünkü politikalarıyla Ortadoğuda, ABD ve batı emperyalizminin çıkarları doğrultusunda asayişi sağlamak bile olanaklı değildir. Erdoğan bu çıkarlara uygun davrandığı için İsraile karşı batı emperyalizmi tarafından desteklenmektedir.
TÜRKİYENİN ROLÜ ARTIYOR
Elbette Türkiyenin İsrail karşısındaki tutumunu, AKP propagandasının yaptığı gibi, Erdoğanın kişisel girişimlerine bağlamak kesinlikle yanıltıcıdır. Burada Erdoğanın katkısı işin gösteri tarafını aşmaz. Burada asıl olan ise kasım 2007deki Bush-Erdoğan görüşmeleri sonrasında Türkiyeye biçilen roldür ve ancak bu bağlantı içinde son yıllardaki Türkiyenin İsraile yönelik tutumunu anlayabiliriz. Obama döneminde bu rol açıkça ilan edilmiş, Türkiyenin bölgesel güç, bölgesel lider. model ortak olarak ABD stratejisini dayanağı olduğu ilan edilmişti.
Burada, ekonomik krizin dünya kapitalizmini yeniden yapılanmaya zorlaması yanında ABDnin Irak ve Afganistanın işgali ile başlayan stratejisinin çökmesi ve sürüklenen bataktan çıkılmamasının güçlükleri Türkiyeye bölgede ABDnin çizdiği sınırları aşan girişimler için de olanak sağlamaktadır. İran-Türkiye ve Rusya-Türkiye ilişkilerini ABDyi rahatsız edecek boyutlar varabileceği de görülmektedir. Ancak henüz bu sınırların aşıldığı söylenemez. Son dönemde Suriye, Lübnan, Libya ile vizenin kaldırılması, Rusya ile vizenin kaldırılması doğrultusunda adım atılması da Türkiyenin bölgesel güç olma rolü ile ilgilidir.
Ancak burada Türkiyenin rolünü oynarken Rusya ve İranla rakip olması ve ilk birkaç adımdan sonra Rusya ile enerji ve tüm bölgede güç olma konusunda (daha şimdide Nabucco böyle bir projedir), İranla İslam dünyası içinde liderlik rekabeti konularında çatışma çıkması da sürpriz olmayacaktır. Hata ABD ve batılı emperyalistlerin Türkiye üstündeki oyunu bu rekabet ve çatışmaların yol açacağı saflaşmaların ilerletilmesi üstünedir.
KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜM YOLU BELİRLEYCEK!
Evet, ABD ve batılı emperyalist ülkelerin kriz ve izledikleri dünya egemenliği stratejilerinin çökmüş olması Türkiyenin bölgede daha rahat hareket etmesi, bölge ülkeleriyle yakınlaşması ve ortak çıkarlar konusunda kimi birlikler oluşturmasının imkanını artırmaktadır. Ne var ki burada temel bir sorun Türkiyenin ABDden bağımsız hareketini tümüyle olanaksızlaştırmaktadır. Bu da Kürt sorununun çözümü sorunudur.
Türkiye sorunu kendi Kürtleriyle çözmek yerine Irak-ABD-Türkiye arasındaki üçlü görüşmeler üstünden ABDnin rolüne bağladığı için, diğer girişimleri ne olursa olusun, dönüp dolaşıp ABDnin çıkarına bağlanan bir çizgiye dönmek zorunda kalacaktır; kalmaktadır. Bu nedenledir ki, Kürt sorununun ABDnin çıkarları ve onun gücüne dayanarak mı çözüleceği yoksa Türkiyenin kendi Kürtleriyle konuşup, onları muhatap alarak barışçıl ve demokratik bir çözümü mü benimseyeceği burada belirleyici olacaktır. Şu anda görünen Türkiyeyi yöneten güçlerin Kürt sorununun ABDnin yedeğinde ve onun çıkarlarına uygun çözmek istediklerini göstermektedir. En son Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemirin daha birkaç gün önce sorguya alınması ve çeşitli illerde BDPli belediye yöneticileri ve insan hakları sözcülerine karşı giriştiği KCK operasyonları Türkiyenin bu yoldan gideceğini göstermektir. Ki bu yol Türkiyenin iç gerilimlere sürüklenmesinin olduğu kadar Türkiyenin ABDnin aleti olmasının ve İsrailin sıradan bir destekçisi derekesine düşmesinin de en kestirme yoludur.
TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİ DE GELİŞECEK
Son gelişmeler, İsrailde gerek iç politikada gerekse Filistin sorunu merkezli İsrail dış politikasında uçtan uca savrulmalar gösterse de orta vadede Türkiye-İsrail ilişkilerinin daha dengeli bir çizgiye oturacağını söyleyebiliriz.
Ancak bölgedeki dengeler ve Ortadoğunun kendine has çelişkileri bu dengeli çizgiye yönelme niyetlerini ne ölçüde destekleyeceği tartışmalıdır. Çünkü, Türkiyenin İsraili ve oradaki aşırı siyonizm yanlılarını gerileten politikalarının El Fetih karşısında Haması, Batı Şeria karşısında Gazzeyi güçlendirmesi, Filistin sorunu ve Kudüs sorunu çözümü doğrultusunda atılacak adımları zorlaştıracağı gibi, Mısır, Lübnan gibi ülkelerdeki iktidarları sarsabilecektir. Dahası İsrailin geriletilmesinden hoşnut olan İ-ranın burada kendisinden çok Türkiyenin prim yapmasından rahatsız olacağı ortadadır. İran rejiminin giderek böyle başarılara daha çok ihtiyaç duyması da Türkiye-İran gerginliğini artıracak bir etkendir. Bütün bunların da İsrail, Filistin ve Türkiye arasındaki ilişkilerin şekillenmesini etkileyeceği ortadadır.
VE SONUÇ OLARAK
Çarşamba günü bu köşeden Türkiye-İsrail ilişkilerini ele alan yazı, olup bitenlerin açıklanması için şu üç saptamayla bitiyordu:
1-) Türkiyenin bölgesel lider güç olma rolünün inandırıcı olması için İsrailin bölgede hot zot yapan ülke olmaktan çıkarılmasının gerektiğini düşünen Başbakan Erdoğan ve hükümeti, İsraili ikide bir azarlamaktadır ve bunu sürdüreceklerdir. Filistin ve Arap dünyasının savunuculuğuna soyunma- nın en kestirme yol olduğunu Erdoğan görmüştür.
2-) İsrail açısından da, Lieberman gibiler zaman zaman etkin olsa da İsrailin de bölgede Türkiyeden başka dost olabileceği bir ülke yoktur. Özellikle iki ülkenin orduları arasında hükümetleri de aşan bir yakınlık vardır.
3-) İki ülke aralarındaki ilişkilerden daha güçlü bir biçimde ABDnin bölge stratejisiyle de bir birine bağlıdırlar ve gerilimlerin ABDnin çizdiği sınırları aşması zordur. Bu yüzden de zaman zaman böyle gerilse de; İsrail-Türkiye ilişkilerinin orta vadede süreceğini, örneğin Türkiyenin egemenleri açısından, İran-Türkiye ilişkilerine göre daha çok gelecek vaat ettiği görülmektedir.
Bu gerçekler ışığında bakıldığında, bir süre daha Erdoğan ve hükümetinin İsrail aleyhine ucuz kahramanlık nutuklarını izleyeceğiz. Hükümet daha soğukkanlı davransa bile AKP propagandasının bu durumdan azami fayda sağlamak için gürültüyü artıracağını varsayabiliriz.
İsrailin özür dilemesinden ve bu özür mektubunun hazırlanmasında Şimon Peresin belirleyici olduğu haberlerinden sonra, bu saptamadaki orta vade koşulunun yakın gelecek diye düzeltilmesi gerekmiştir. Hele pazar günü Türkiyeyi ziyaret edecek olan Savunma Bakanı Barakın gezisi eğer başarıyla biterse bu yakın gelecek de başlamış olacaktır.
Bu Türkiyenin demokrasi güçleri ve halkı için Türkiye-İsrail-ABD ilişkilerin daha çok ve gündemde yer alacağı demektir.
(*) İsrailin Kurtlar Vadisi dizisindeki siyonizm karşıtlığı-na, İsrail ve Yahudi düşmanlığına varan, halklar arasında düşmanlık körükleyen kaba, ırkçı, şoven, saldırgan söylem ve yaklaşıma itirazları anlaşılırdır. Ancak bunu bir diplomatik çatışmaya dönüştürmesi Türkiyenin Geceyarısı Ekspresi filmine gösterdiği tepkiye benzemektedir. Ve çok derbederce bir girişimdir.
İHSAN ÇARALAN