16 Ocak 2010 00:00
YENİ DÜNYA
Yıllar önce Boğaziçi Üniversitesindeki reklam panolarını gördüğümde oldukça yadırgamıştım.
Yıllar önce Boğaziçi Üniversitesindeki reklam panolarını gördüğümde oldukça yadırgamıştım. Harç protestolarının zirvesinde olduğu bir dönemde, okuduğum İstanbul Üniversitesinin tarihi kapısından içeri hiç bir zaman giremeyeceğini düşünmüştüm sermayenin bu denli pervasızca. Yanılmışım. Artık iktidar deviren eylemlere sahne olmuş bir üniversitenin bahçe ve koridorları reklam panolarıyla donanmış durumda. Artan ihtiyaçlar karşısında giderek sınırlanan bütçeleriyle üniversiteler devlet eliyle sermayenin kapısına itekleniyor. Böylesi bir ortamda sermaye-üniversite işbirliğine dair tartışmalar da alevleniyor elbet. Son günlerde okumakta olduğum Naomi Kleinin No Logo başlıklı kitabı bu sürecin ABDdeki gelişimine ilişkin çarpıcı örnekler içeriyor.
Okullar hayatımızın her alanına hızla sızan markalar için en dinamik tüketici kitlesine en dolaysız ulaşabilecekleri önemli bir pazar olanağı. Okullarda en agresif reklam kampanyalarını yürüten şirketlerin başında da tahmin edilebileceği gibi Coca Cola geliyor. Şirket 1998 yılında ABD çapında okullarda bir promosyon kampanyası başlatıyor ve markanın tanıtımını en iyi yapan okula ödül vadediyor. Evet yanlış duymadınız!!! Yani, güya çocukları eğitmekle sorumlu olan öğretmenler ve okul yöneticileri pazarlamacı rolüne soyunuyorlar. Pazar neresi diye soracak olursanız elbette okulun ta kendisi. Müşteri de öğrenciler. Georgiada bir lise gözünü ödüle iyice dikmiş olacak, şirket yetkililerinin da arzı endam edeceği hatta ürünleri tanıtmak amacıyla seminerler vereceği bir Coca Cola günü düzenliyor. Bu gün için idare tüm öğrencilerden üzerinde şirketin logosu bulunan tişörtler giymesini istiyor. Markaların çizdiği sınırlar içerisinde özgür düşünmeye çabalayan bir öğrenci ise hınzırlık yapıp okula şirketin en büyük rakibi olan Pepsi logosu taşıyan bir tişört ile geliyor. İdare öğrencinin tutumunu affetmiyor ve okuldan uzaklaştırıyor.
Ülkedeki üniversite kampüsleri bizde de olduğu gibi bu iki meşrubat devi tarafından paylaşılmış. Şirketler bunun karşılığında üniversitelere büyük fonlar aktarıyor. Kimileri ee bunda ne var diyebilir. Nasıl olsa birinden birini alacaklar en azından bu rekabetten okula da bir gelir sağlanıyor diye düşünebilirsiniz. Muhtemelen ABDnin prestijli üniversitelerinden Kent Üniversitesi öğrencileri de öyle düşünüyordu. Ta ki okulda düzenleyecekleri konferansa Nijeryalı bir insan hakları savunucusunu çağırana kadar. Davet okul yönetimini kaygılandırmıştı, çünkü kampüste meşrubat tekelini elinde bulunduran Coca Cola o tarihlerde Nijeryada hüküm süren diktatörlüğe destek vermekte ve bu nedenle insan hakları savunucularının eleştiri oklarına hedef olmaktaydı. Etkinliği organize eden öğrencilerden konuşmacının şirket aleyhinde konuşmayacağına dair teminat istenmiş, güvence verilemeyince de etkinlik iptal edilmişti. Anlaşılan şirketin kampüsteki tekeli, kola makineleri ile sınırlı değildi. Yaptırdığı dersliklerin, bağışladığı teçhizatın bir karşılığı olmalıydı. Özgürlük sloganını yerli yersiz reklamlarında kullanmaktan çekinmeyen diğer markalar gibi Coca Cola için de kavram promosyon malzemesi olmanın ötesinde bir anlam taşımıyordu. Hele ki işin ucu kendine değdiğinde.
Sermayenin üniversitelerle yaptığı sponsorluk ve işbirliği anlaşmaları tıbbi araştırmalar söz konusu olduğunda doğrudan kamu sağlığını tehdit eden sonuçlara yol açabiliyor. Özellikle laboratuvar sürecinde anlaşmalara konulan gizlilik maddesi hayati tehdit oluşturabilecek kimi bulguların ortaya çıkmasını engelleyebiliyor. Kanadanın Toronto Üniversitesinde dünyaca ünlü bir bilim kadını olan Olivieri test aşamasında ilaç devi Apotexe ait bir ilacın ölüme yol açabilecek yan etkileri olduğunu keşfediyor. Tehditlere aldırmaksızın bulgularını saygın bir dergide yayımlanan akademik bir makaleye dönüştüren Olivierinin akademik katkılarının karşılığı görevinden alınmak oluyor.
Sermaye-üniversite işbirliğinin kaynak yaratıcı olduğunu vurgulayıp Ne olacak canım onca paranın karşılığında üç beş yere ismini yazsa diye düşünenler, ABD üniversitelerinin bu yolla zenginleştiğinden dem vuranlar. Alın size birkaç örnek.
MURAT BİRDAL