17 Ocak 2010 00:00

Bozuk düzende, sağlam çark olmaz!

Bu fotoğrafı 27 temmuz 2009 da Zincirlikuyu üst geçidinde çekmiştim. Fotoğraf çekildiğini fark edince utanıp arkanı dönmüştün. Sen Bedrettin miydin? Gerçi değilsen de ne fark eder sokakları Bedrettin dolu bir ülkede yaşıyorsun. Utanması gerekenler seni bu hallere düşürenler…

Paylaş
Son günlerde medya işi gücü bıraktı Bedrettin’e kafayı taktı. Kim mi Bedrettin? 5 yaşında dövülerek ve işkence edilerek Haliç Köprüsü üstünde bulunan mendil satıcısı çocuk. Canlı yayın araçlarıyla hastane önünde nöbet tutup bizi aydınlattılar. Gazeteler manşetten konuyu bizlerin ilgi ve şefkatine sundu. Sağ olsunlar. Önceki hafta ise Esenler’de bir tinercinin işlediği cinayeti aynı duyarlılıkla orada da gösterdiler. Merak etmeyin bir, bilemediniz iki ay içinde unutulur gider. Yarın hastanede rehin kalan zavallı bir bebek konu olur. Ya da evlatları tarafından sahip çıkılmayan bir yaşlının içimizi dağlayan zavallı görüntüsü. Toplum acıma duygularıyla yumuşatılır. Suçlular bellidir. Çocuklarına sahip çıkmayan anne babalar, çocukları kullanan mafya, çeteler hatta terör örgütleri! Devletin şefkat eli hemen uzanır ve yaralar sarılır. İşte sosyal devlet! Aslında hepsi münferit. Bu ülkede işkence yok! Son olarak bildiğimiz Engin Ceber zaten teröristti, münferit olarak öldürüldü. (İşkenceden yargılananların hâlâ maaş almaları da aslında devletin sosyalliğinden kaynaklanıyor.) Gözaltında kayıplar yok! 12 yaşındaki Uğur Kaymaz on üç kurşunla kendi kendini öldürdü (Öyle ya, cezalandırılan olmadığına göre...). Ceylan Önkol kendini havan mermisiyle parçaladı. Hem sonra toplumun hassasiyetlerini dikkate alarak rapor hazırlayan Adli Tıp ne güne duruyor? Küçük çocuklara tecavüz edenler aslında sosyal devletin korumasında olmalılar, toplum o konuda hassastır. Kızlar bu toplumda küçük yaşta evlendirilir, bunda büyütülecek bir şey yok. Hem benim annem de 15 yaşında kocaya gitmiş! Linç diye bir şey yok. Trabzon, Eskişehir son olarak Edirne ve Çanakkale’de olanlar halkın hassasiyet göstermesidir. Romanlar zaten göçerlerdir. Roman konusu olabilmeleri için ikna edilerek başka bir yere gönderildiler, olanlar münferittir, bir sigara yüzünden çıkan meseledir. Yoksa devletin ikna gücü ile göçmüşlerdir. Yani sosyalleştirme politikasıdır. Zaten bunların tersi sosyal bir hukuk devletinde olmaz. Anayasa açıkça yazmıyor mu “Türkiye sosyal bir hukuk devletidir” diye?Üretilen toplam gelirin yüzde 75’ini yüzde 15’lik üst gelir grubu, üretilen toplam gelirin yüzde 20’sini toplumu oluşturan alt gelir (doğrusu gelirsiz) yüzde 75 paylaşıyor. Aradaki yüzde 10, orta sınıf tarafından paylaşılıyor. Evet işte bu sonuçları doğru okuyabilirsek, Bedrettin’in neden dövüldüğünü, neden devletin asosyal olduğunu da çözeriz. Ve ilerde artan Bedrettin’leri görünce kanıksayalım, alışalım diyedir şimdilerde duygulara seslenmeleri. Vicdanlarla oynayarak, vicdansız bir toplum yaratmanın yolunu yapıyorlar. Kendi bataklıklarını ıslak tutup, sivrisinek ürettiriyorlar. Sonrada sivrisineklerle mücadele ediyorlar. Ne adına Sosyal devlet! Hangi sosyal devlet, Olsa olsa asosyal devletten bahsedilebilinir. Burada iktidarın, algıda gerçeği nasıl çarpıttığını ve fotoğrafı, ideolojik olarak, nasıl kullandığını görüyoruz. Olgular ortada, fotoğraflar gerçek, fakat doğruluk nerede? Hakikat nerede? Yani vicdanlara kim sesleniyor? Bu soruların sorulması gerekiyor. Aylardır İstanbul Avrupa’nın Kültür Başkenti oluyor oldu derken şaşaalı kutlamalarla steril kültür şırınga etmeye başlayanlar milyon dolarlık bütçelerle oynaya dursunlar, Tarlabaşı’nda, Dolapdere’de, Gazi Mahallesi’nde ve İstanbul’u İstanbul yapan varoşlarda halk kendi kültürüyle oynuyor. Halay çekiyor, horon tepiyor. Seslerini duyuyor musunuz?Kentsel Dönüşüm diyerek rantsal dönüşümünü sağlayanlar, bayram edin. Tinerciler, mendil satıcıları, dilenciler insanlık dramı içinde çırpınıyorlar. Bazıları ölüyor, bazıları sürünüyor. Hem bu durum dünya finans ve sanat merkezi olacak olan İstanbul’a yakışmıyor. Avrupa’nın Kültür Başkenti’nin yüzünü kızartıyor. Kovun bu kentin sahiplerini İstanbul’un merkezinden. Metrobüslerle kentin uzağındaki yerleşimlerine ulaşsınlar, girmesinler Taksim’e, Nişantaşı’na. Hem metrobüs hatlarını uzatın parasını da zaten onlar ödüyor. Hem de hizmet gördük diyerek oy filan da verirler…Siz AKM’yi yıkmaya çalışın. Devasa kongre merkezleri yapın. Alt katları şöyle giyim kuşam satan, üst katları fast-food’larla orta katları bankalar ve sevimli sanat galerileriyle doldurun. Ha otoparkları unutmayın!Yer kalırsa da her amaca uygun tiyatro miyatro oynanacak bir alan yaratın. Sonra da bunları sanat ve kültür fonundan nemalandırın. Malum yemek-içmek, giyim-kuşam zaten sanat demektir. Ha 1 Mayıs’ta kapatın Taksim’i, Açın Kültür Başkenti’nin Taksim’ini Tarkan’a. (Pardon zaten Tarkan konser vermişti.) Sonunda beklenen güzel haber geldi. AKM yıkılmaktan kurtulmuş? Demek ki hak ve hukukun da işlediği oluyormuş. Buradan yıllardır mücadele eden başta Mimarlar odası, KESK Kültür ve Sanat Sen, olmak üzere bu mücadeleyi yürütenlere selam olsun. AKM nin yakınında bulunan İTÜ-Yıldız Üniversitesi dururken, Sakarya Üniversitesi’nden görüş isteyerek amaçlarını gerçekleştirmek isteyenlere (Belki zaman aşımından, belki bilirkişilerin zaaflarından yararlanmayı düşünürken) verdikleri raporla onurlarına onur katan bilim insanlarına da selam olsun. Bu arada, acaba Avrupanın Kültür Başkenti’nin Taksim’i, 1 Mayıs’ı nasıl karşılayacak? Ben bilmiyorum ama TEKEL işçilerinin kararlılığı ile işçi sınıfını Taksim Meydanı’na girer gibi görüyorum. Ve artık zamanıdır görüntüleri doğru okumanın. Ve artık zamanıdır fotoğrafın gerçek gibi gösterilenlerin ardındaki hakikatleri göstermesinin… Ne demiş Pir Sultan: “Bozuk Düzende, Sağlam Çark Olmaz!”
Özcan Yaman
ÖNCEKİ HABER

SIRA GENEL GREVE GELDİ

SONRAKİ HABER

Keşmir’den Türkiye’ye…

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa