21 Ocak 2010 00:00
AVRUPA GERÇEĞİ
Karaiplerin yoksul ülkesi Haitiyi bir hafta önce vuran depremden geriye kalan görüntüler, insanın yüreğini parçalıyor.
Karaiplerin yoksul ülkesi Haitiyi bir hafta önce vuran depremden geriye kalan görüntüler, insanın yüreğini parçalıyor.
Bir tarafta insan cesetleri, toplu mezarlar; diğer tarafta imdat çığlıkları...
Başkent Port-au-Princeden dünyaya büyük bir acı, elem, keder, öfke yükseliyor. Aradan bir hafta geçtiği halde ölü sayısının 100 bin mi, 140 bin mi, 200 bin mi olduğu belirlenebilmiş değil.
Nasıl belirlensin ki?..
Bu büyük insanlık dramında, ölüleri saymak o kadar kolay mı?..
İnsan, çoğu zaman böylesine büyük doğa olayları karşısında kime öfkeleneceğini, kızacağını karıştırabiliyor.
Deprem ve diğer doğal afetlerin yarattığı felaketinAllahın bir kudreti olduğuna inananlar, Haitililerin suçu neydi? diye Tanrıya yakarabilirler; neden bu kadar çocuğun, kadının, erkeğin başına çatıların çökertildiğini sorabilirler.
Hatta, bu kadar ölümü Demek ki Haitililerin kaderinde bu da varmış diye açıklayabilirler.
Evet; 7.0 şiddetindeki deprem az değil. Ama günümüzde bilim tekniğin ulaştığı düzey, hem depremlerin önceden fark edilmesini daha kolay hale getirmiş, hem de depreme karşı dayanıklı konutlar yapılmasına olanak tanımıştır.
Bu yüzden, 7.0 şiddetindeki depremden, tahminlere göre 200 bin kişinin ölmesi normal değildir.
Çünkü dünyada bugüne kadar bundan daha şiddetli depremler olmuş ve çok daha az insan hayatını kaybetmiş.
Örneğin; neredeyse 100 yıl önce, 1906da ABDnin San Francisco kentinde 8.3 şiddetinde bir deprem meydana gelmiş, sadece 452 kişi hayatını kaybetmiş. Aynı yıl Şilide yaşanan 8.6 şiddetindeki deprem ise 20 bin kişinin hayatına mal olmuş.
16 Aralık 1920de Çinin Kansu kentindeki depremde (8.6) 100 bin, 22 Mayıs 1927de Xiningdeki depremde (8.3) ise 200 bin kişi ölmüş. 22 Temmuz 1976daki 8.2lik depremde ise resmi verilere göre 242 bin kişi hayatını kaybetmiş.
Şiddeti Haitidekinden yüksek, ölü sayısı ise daha az olan nice depremler yaşanmış, ölü sayısı hiç bu kadar yüksek olmamış.
17 Ağustos 1999 Marmara depreminin şiddeti 7.6 idi ve resmi rakamlara göre 15 bin kişi ölmüştü.
Bunlar depremin şiddetinden çok, depremin meydana geldiği ülke ya da coğrafyada halkın içinde yaşadığı koşulların, konutların asıl olarak ölü sayısını belirlediğini gösteriyor.
Depremin vurduğu Haiti de işsizliğin, yoksulluğun, açlığın kol gezdiği, tenekeden evlerin çok olduğu fakir bir ülke. Halkının dörtte üçü günde 2 dolardan az parayla geçinmek zorunda. Başkent Port-au Princede 300 bin kişi hiçbir şeye sahip olmadan yaşıyor. Tablo bu olunca, benzerleriyle kıyaslandığında şiddeti daha küçük olmasına rağmen etkisi büyük depremin neden bu kadar can aldığı daha iyi anlaşılıyor.
Bu acı tablo karşında dünyanın pek çok ülkesinde yüreği sızlayan insanlar, Haitilerin yaralarını sarmak için yardım kampanyalarına katıldı, katılmaya devam ediyor.
Ama, yıllardır bu ülkeyi tam anlamıyla arka bahçeye çeviren ABD, depremi fırsat bilerek, insani yardım ve güvenlik adına askeri çıkarma yaptı. Yardımlar, giriş-çıkışlar, ABDnin denetimine geçti. Bir nevi yönetimi devralma...
Aslına bakarsanız; Haitililerin bugün yaşadığı büyük insanlık dramının kaynağında yatan fakirlik, açlık, yoksulluk, yaşanılabilir güvenli konuksuzluğun arkasında ABDnin yıllardır bu ülkeye reva gördüğü politikalardan kaynaklanıyor.
Ama buna rağmen ABD emperyalizmi, şu sıra her zaman yaptığı gibi kriz ortamlarını fırsata çevirmenin politikasını yapıyor. Acı, elem, keder, yoksulluk, yaraları sarmak onlar için önemli değil. Önemli olan daha fazla arka bahçe, işgal ve yağma. Bu siyaset, başkanından bağımsız olarak hep sürdü, sürmeye de devam ediyor. Dün Barack Obamanın göreve başlamasının birinci yıl dönümüydü. Bir haftadır Obamanın Haiti konusunda izlediği politikanın kendisi bile, bir yıl önce dünya çapında yaratılan iyimserlik havasının ne kadar da boş ve anlamsız olduğunu bir kez daha göstermiş bulunuyor.
Yoksul Haitiden yükselen çığlık, aynı zamanda yoksulluk ve sefalet nedeniyle bir şey yapamamanın isyanıdır.
YÜCEL ÖZDEMİR