22 Ocak 2010 00:00
ÖRGÜTLÜ BASIN
Biz de oradaydık TEKEL işçilerinin hak arama mücadelesiyle yükselen emeğin mitinginde Ankaranın ayazında, yağmurunda
Biz de oradaydık
TEKEL işçilerinin hak arama mücadelesiyle yükselen emeğin mitinginde
Ankaranın ayazında, yağmurunda
Yağmurluğumuz vardı, sendikamızın dağıttığı
Şapkalarımız vardı; TGS yazılı
Önlükler giydik, mavi yazılı: TÜRKİYE GAZETECİLER SENDİKASI.
Onun üzerinde ise GREV GÖZCÜSÜ önlüğü vardı. Kırmızı harflerle yazılı
ARZU GÜNDÜZ, Türk medyasının darbe sonrasında gördüğü 154 günlük grevin 10 yürekli neferinden biri!
Yurdun her yanından, örgütlü olduğumuz her yerden basın emekçilerini çağırdık Ankaraya
Adanadan bir otobüs dolusu emekçi geldi Antalyadan, İzmirden, Bursadan, İstanbuldan topluca geldi sendikal kadrolarımız, üyelerimiz
Önceki Genel Başkanlarımızdan Şükran Sonerin öngördüğü gibi Özalizmden sonra Erdoğanizmin kırılma noktasını yaratmak için
***
Aslında kırılma noktasını, kitleye inatla arkalarını dönerek yaptıkları bükümle bizzat izmin mimarları zayıflatıyor: Sen yağmur ol, ben bulut!
Sırtlarını dönüp büküldükçe, zayıf yanları dışa çıkıyor.
İşçi planlamadı bunu. Politikasını da böyle çizmedi.
Eczacılar da, doktorlar da, memurlar da öyle
Ama toplumun ötekileştirilmiş tüm kesimleri, iktidarı ele geçiren bu sözde çağdaş söylemli eskimiş ideolojinin büküm yerini gördü, kopma noktasını hissetti.
Ama bu iktidarın, kendi cemaatinin taleplerini tam olarak karşılayamamışken, kendinden saymadığını Bunlar ideolojiktir suçlamasıyla anladığımız kesimlerin yükselen sesine kulak vermesi pek beklenmez. Çünkü kitle partisi olma kisvesinin altında kadro partisi ısrarından vazgeçemiyorlar. Bu kadrolar, kendi ihtiyaç ve ihtiraslarını ön plana çıkardıkça, kırılma noktası da iyice belirginleşiyor.
***
Sendikamızın önceki yöneticilerinden gazeteci Hasan Çakkalkurt, TEKEL işçilerinin eylemlerine verilen desteğe Çorbada bizim de tuzumuz bulunsun diyerek katkıda bulunmak istiyor ve şu sloganı öneriyor: Recep Tayyip Erdoğan / Aş oldu kuru soğan!
***
Bir gazetecinin katili 30 yıl sonra topluma karışıyor.
30 yıl sonra gazeteciler bir grev yapıyor. Kanunların izin verdiği ölçüde manevi başarı sağlıyor, ancak maddi temelini bulamıyor.
Kanunlar 30 yıl sonra bir katili affediyor; işçinin, basın emekçisinin hakkını iade etmiyor.
Grev ve sendikal haklar üzerindeki 30 yıllık yasaklar ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası gibi
Özgürlükler yok edilmiş; kalemiyle fikrini savunan gazeteciler henüz yargılanırken cezaevine sokulmuş
Cinayet işleyen birisi 30 yıl sonra cezaevinden tahliye ediliyor; boş kalan yerlere gazeteciler dolduruluyor!
***
30 yıllık Anayasa, hayatımızı allak bullak etmiş; değiştirilmek isteniyor
Bir bakıyorsunuz ki elle tutulur gibi değil Toplumun tümünü değil, bir cemaatin çıkarlarını korumaya yönelik İşçilerin, emekçilerin hakları değil, küçük bir grubun arzularını kolluyor Değişiklik girişimleri ileri değil, daha geriye doğru Tıpkı, sosyalizmin nasyonal hali!
ERCAN İPEKÇİ