27 Ocak 2010 00:00
GÖZLEMEVİ
Komedyayı biraz daha spor giydirmek... Özdemir (Nutku) Hoca böyle betimliyor tiyatrodaki Fars türünü.
Komedyayı biraz daha spor giydirmek... Özdemir (Nutku) Hoca böyle betimliyor tiyatrodaki Fars türünü. Gerçekten de, yalın ve kaba güldürü ögelerinden yararlanan, eğlendiride abartmaya giden, parça parça gülünçlü durumlarla gelişen, kıyaslamadan çok genellemenin yer aldığı bir tür, Fars dediğimiz. Nitekim sözcüğün Latince karşılığı da bu tanımı doğrular nitelikte: Lafla doldurmak.
Oyunculuktan gelme Asuman Çakır, tiplerden çok durumlar üzerinde duran, gülünçlüğü sağlamak için olay dizisinin sağlamlığından feragat ettiren bu komedya türünü yeğlemiş, oturmuş bir oyun yazmış: Vanilyalı İlişkiler... Kent yaşamının kadınlı-erkekli, gürültülü-patırtılı, itişli-kakışlı olma gerçekliğinin tanıklığını kadın karakter gözüyle yapmak istemiş. Olmuş mu, orasına bu kerelik karışmam. Neden karışmadığıma gelince, Vanilyalı İlişkilerin Asuman Çakırın profesyonel anlamda ilk oyunu olduğunu biliyorum, hevesini kırmaktan korkarım da ondan. Ama fars ögesini (bilerek ya da bilmeyerek) ince bir mizaha bulayarak kullandığını söyleyebilirim. Finaldeki melodramatik havayı keşke aşırı dozlu, yani santimantal bir duruma getirmeseymiş derim. Ben bunu dersem, Asuman Çakır da; Ey Eleştirmen Efendi, melodramatikliği kenara itip, dolayısıyla dış aksiyonu geri plana alarak, ön plana karakterler arasındaki ilişkiyi koymak ancak usta olmuşların işi. Öyle değil mi ama? Yahu ben daha çömezim der, ben de verecek yanıt bulamam.
Efendim, Asuman Çakırın oyununun konusu şöyle: Sema (Asuman Dabak), günlük bir gazetede çalışırken işine son verilmiş bir yazardır. İşsiz geçen günlerin ardından 900lü hatlarda çalışmaya başlar. Daha önce yazdığı dizi senaryosu, arkadaşı Pelin (Romina Özipekçi) aracılığıyla sunulduğu yapımcılar tarafından beğenilmiştir. Projedeki aksaklıkları, Pelinin bulduğu yazar (Atila Irgılata) tarafından düzeltilecek, oysa Sema, bu sırada eve yanlışlıkla gelen tesisatçı Halimi (Ufuk Özkan) yazar sanacak, o sırada komşu kız Fidanın (Zuhal Yalçın) da işe dahil olmasıyla ortalık karışacaktır.
Yukarıda özetlediğim konusundan da rahatça anlaşılabileceği gibi, Feydeauvari klasik bir Fars komedisi olan oyunu, sahneye Ziya Kürküt koymuş. Sahneye koyarken, olayları vodvil tekniğinin kıvrak, komik ve eğlendirici yapısı içinde izleyenlere yansıtmayı başarmış. Trafik hatası yapmamış. İşi alışıldığı gibi salt doğaçtan yaratılan güldürü ögesine de dayandırmamış. Kaba mı kaba bir mizah anlayışını benimsememiş, karakterleri kalıplaşmaktan kurtarmış. Gereğinden hayli fazla abartıya izin vermemiş. Estetik açıdan, komediye hayli yakın bir reji yapmış.
Dekor Asuman Dabakın sevgili eşi Avukat Ümit Birsel imzalı. Ümit Birselin dekor tasarımcılığı nereden geliyor bilmiyorum, ama hiç kuşkum yok ki Birselin huzur veren bir mizah anlayışı var. Semanın açık mutfak, hol, yatak odasından oluşan evini özgün çizgileri ve mizah anlayışıyla bir güzel karikatürize etmiş. Birsel, humour duygusunu ironik olarak yüzeye çıkartıyor. İronisiyle daha perde açılır açılmaz dudaklarda gülümse yaratıyor. Ümit Birselin dekor tasarımında Semanın yaşama ilişkin çelişkilerinin derinliği ve bir o kadar da yüzeyselliği simgeleniyor. Giysiler belli ki anonim. İyi de Amerikadan gelmiş tip-top kız Pelinin, günün modasına uygun giydiği giysinin yeleği biraz daha bol olmamalı mı? Bence olmalı, Romina Özipekçinin göbeği, estetik açıdan dışarı pırtlamamalı. Ziya Kürkütün ışık tasarımı, kusura bakmasın ama aydınlatmadan ibaret.
Zuhal Yalçın, güldürü ögesini fiziksel hareketlerden çıkarıyor, tamam da gerçekçiliğin komedi aktarımındaki önemine biraz daha yer vermesini mütevazıen öneriyorum. Fiziksel yaklaşımını saptamalı, fiziksel zorlamayı ve oyun ile olan ilişkisini kurmalı. Adile Naşit gibi gülmek yerine başka bir trük yakalamalı, yaratmalı. Atila Irgılata, Yazara can verdiği kısa rolünde verilen görevi bihakkın yapıyor. İstiklal Caddesindeki Old Cityde bir Comedy Club kurulmasına önayak olarak tiyatroya katkı sağlayan Romina Özipekçi, komedide olduğunca Farsta da hareketliliğin esasını doğallığın oluşturduğunu mutlaka öğrenecek biliyorum. Yetenekli çünkü. Ama şimdilerde yerine oynayan Mehtap Bayriyi, ne yalan söyleyeyim özel olarak izlemek istiyorum. Ne tuhaf! Bayrinin henüz tam olarak oluşmamış oyun stili bile bana yetiyor, keyif veriyor. Halimde Ufuk Özkan, komik unsurları niteliğinden hiçbir şey yitirttirmeden aktarabilmek için zorlayıcı etkenleri ortadan kaldırmayı çok iyi biliyor. Doğal fizikselliği dış aksiyonuna yansıyor. Komedyen gömleği olan yetenekli bir oyuncu Ufuk Özkan Bana sorarsanız gümbür gümbür geliyor. Bu arada, belki Ziya Kürküt de söylemiştir, ama ben gene de yinelemiş olayım, dua tablosunda ağzını neden mırmırmır oynatıyor? Neden sadece dinlemekle yetinmiyor?
Bir başka doğuştan komedyen gömlekli Asuman Dabakın, oyun biçimi olarak gene mantıklı, doğal ve gerçekçi olduğuna tanık olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Abartıdan gene dikkatle kaçınıyor. Semanın bilincinin ve davranışlarının mantığını derinlemesine incelemiş. Semanın bilincinin ve davranışlarının saklı katmanlarına ulaşmak için oyunun bünyesindeki tüm işaret yöntemini deneyimiyle gerçekliğe ulaştırıyor.
Asuman Dabak Tiyatrosu, bu kere de kutsal bir görevin üstesinden geliyor: İnsanları güldürüyor
...
"GÖZLEMEVİ" KÖŞESİNİN "GÖZLEME" BÖLÜMÜ KÜBA'NIN HAVANA'SINDA GENCO ERKAL RESİTALİ
Yeni döndüm sayılır. Küba'ya Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı'nın Yönetim Kurulu Başkan Vekili Kıymet Coşkun, yönetim kurulu üyeleri Özcan Arca ve Gazeteci-Yazar Zeynep Oral'ın yanı sıra vakfın üyelerinden Yazar Hıfzı Topuz, Yazar Pınar Kür, Gazeteci Nuri Dikeç, film yapımcıları Çiçek Arif (Keskiner) ve Umur Bugay, Antalya Devlet Senfoni Orkestrası'nın Şefi ve Sanat Yönetmeni Orhan Şallıel, Tiyatro Eleştirmeni-Yazar Zehra İpşiroğlu, Tiyatro Eleştirmeni-Dramaturg Füsun Akatlı, tiyatro oyuncuları Genco Erkal, Zeynep Irgat, Nedim Saban ve Heykeltıraş Mehmet Aksoy ile birlikte Nâzım Hikmet'in 108. doğum günü için gitmiştik. Akademisyen Nurgül Arıkan, sevgilim Şaylan Akmen ve iş dünyamızdan Ferit Erkal, Nuran Abdullah ile Amele Erol'umuzun yadigarı Nüzhet Özkök ve de Metin'imizin emaneti Zeynep Altıok ile de beraberdik. Döndük geldik.
Küba'ya, Heykeltıraş Mehmet Aksoy'un yaptığı bir Nâzım Hikmet heykelini de götürdük, bürokratik nedenlerle "şimdilik" büyükelçiliğimizin bahçesine diktik. Nâzım Hikmet'i, Nâzım Hikmet'in hayattayken yakın dostu olan Kübalı Şair Nicolás Guillén adına kurulan vakfı ile birlikte anarken, her iki dilde konuşmalar dinledik. Dinlerken, özellikle Hıfzı Topuz ile heyecanımızı yüreğimizin dibinde hissettik, Orhan Şallıel'in "Harmandalı" zeybek müziğini Afrika, Karaip ve Avrupa stillerinin, dans ve müzik unsurlarının harmanında yorumlamasıyla eğlendik. Sıra, İspanya'da yaşayan Küba asıllı oyuncu Claudia Rojas'ın, Nâzım Hikmet şiirlerini İspanyolca yorumuna gelince bir de güzel hüzünlendik. Ama Genco Erkal nefesini, sesini, tonlamasını Nâzım Hikmet şiirinin müziğine bu kere bir başka uyarlayınca İnanın bana, onca insan hep bir arada ve bir anda dellendik!
Sayfa editörümle oturduk Küba izlenimlerimi bir güzel didikledik, izdüşümlerini özet olarak dahi olsa yarından itibaren üç gün süreyle bu sayfada sizlerle paylaşmaya karar verdik.
ÜSTÜN AKMEN