28 Ocak 2010 00:00
MERCEK
Durum bir yanıyla net, diğer yanıyla karışık /fulu! Manzara-i umumiyenin birinci yanında; işçi sınıfının, emekçilerin, Kürtlerin ve ezilen diğer kesimlerin sermaye, devleti ve hükümetiyle ilişkileri alanında netlik vardır.
Durum bir yanıyla net, diğer yanıyla karışık /fulu! Manzara-i umumiyenin birinci yanında; işçi sınıfının, emekçilerin, Kürtlerin ve ezilen diğer kesimlerin sermaye, devleti ve hükümetiyle ilişkileri alanında netlik vardır. Sermaye cephesinin iç ilişkileri ise, iktidar kavgalarının fululaştırdığı, hayli karışık; at izinin it izine karıştığı türden bir görünüm sergiliyor. Birinci kesimde olanların netliği, Kürt kentlerinde yaşananlar ile Ankaranın ortasında 42 gündür işçilere reva görülenlere bakılarak görülebilir. İşçi ve emekçilerin talepleri ve mücadelesi karşısında gericiliğin tüm kesimleri; darbeciler, karargahlardan sokaklara boy veren çeteler, militarist kurum ve güçler ile sivil giysili sermaye uşakları birlik içindedirler.
İkinci cephede, iktidar kılıcını kimin elde tutacağı kavgası var. Ama bu kavga, halk ile ilişkilerin nasıl sürdürüleceği politikalarından bağımsız değil. Bu da, orada yaşananların, aklı başında hiç kimse tarafından, itin ite ettiği mantığıyla ele alınmaması gerektiğini ortaya koyuyor. Egemen sınıfın iktidar organlarının bütün eylemlerinin sonuçları, işçi ve emekçilerin hangi koşullarda ve siyasal iklimde yaşayacaklarını dolaysız etkilemektedir. Daha da önemlisi, bugüne dek yaşanan örnekler, it izinin at izine karıştığı durumlarda, en acı ve ağır sonuçlarla sömürülen ve ezilen halk kitlelerinin karşılaştığını göstermiştir. Darbe ve cuntalar halk kitlelerini baskı ve zorbalığın çelik cenderesine almış; tümü de antidemokrat politikaların temsilcisi olan güçlerin birbirleriyle demokrasi kavgası veriyor görünmeleri, onların emekçilere yönelik saldırılarını örtme işlevi görmüştür.
Bugün de benzer bir durum yaşanmaktadır. Neredeyse haftalık periyotlarla açığa çıkarılan(!) darbe planları, ve birbirleriyle de ilişkili çete örgütlenmelerinin birbiri ardına ifşa edilmesi, hükümetin kumanda ettiği polisiye saldırıları, yasal gerici düzenlemeleri, yeni militarist örgütlenmelerin gündeme getirilmesini, antidemokratik siyasal sistemin böylece daha fazla takviye edilmesi çalışmalarını, Kürtlere karşı asker operasyonları ve sermayenin işçi ve emekçilere dolaysız iktisadi-sosyal saldırılarını örtbas eden, geri planda ve önemsizmiş gibi gösteren bir işlev de görmektedir. Hükümet ve partisinin de içinde yer aldığı cenahın, iç ve uluslararası destekçileriyle birlikte, ve Amerikancı liberallerin baş rolde oldukları demokratikleşme ikiyüzlülüğünün çıkardığı gürültü, halka karşı dolaysız saldırıları ve örneğin Ankaranın ortasında yalnızca general hükümete karşı değil, general kışa karşı da savaş veren işçilerin davasını boğucu sonuç doğurabilmektedir.
Bu karmaşık durum, işçi ve emekçilerin, özellikle de ileri kesimlerinin gelişmeleri sınıf içgüdüsünü de aşan bir sınıf uyanıklığıyla irdelemeleleri gereğini artırıyor. Demokrasi için çetelere, darbelere ve darbecilere karşı savaştıklarını söyleyenlerin söylemi ile icraatları arasındaki keskin çelişki ile birlikte, onların hak arayışındaki Kürtlere ve emekçilere karşı saldırı politikalarını göz önüne getirilmez ise eğer, iktidar kılıcını elde tutma savaşına yedeklenmekten kurtulunamaz. Oysa o kılıç her halükarda halkın başı üzerinde tutulmaktadır/tutulacaktır.
TARTIŞMALAR
GERÇEKLERİ
ÖRTMEMELİDİR
Demokrasiden yana-demokrasiye karşı tartışmaları ve cepheleşmelerinde ayrıştırıcı ölçüt, emekçilerin ve ezilenlerin istemlerine karşı alınan tutum mu olacaktır, yoksa, egemen güçlerin birbirleriyle kavgalı olmakla birlikte, ortak amaçlarda birleşmeden geri durmayan; terör ve bölücülük olarak gördükleri emekçi mücadelesiyle Kürtlerin istemlerine karşı karşı kararlar alıp uygulamaya koymakta birleşen kesimlerinden birine mi yedeklenilecektir? Kritik soru budur!
Evet, Darbecilerin yolunu kesiyoruz, işlerini güçleştiriyoruz tiradlarına karşın, darbe planları ve hazırlıklarının sonu gelmiyor. Hükümet cenahının -ve ardındaki güçlerin yayımlattıkları Belgelere bakılırsa, emekli ya da muazzaf generaller yönetiminde çeşitli darbeci çeteler, hükümeti devirerek yönetimi ele geçirmek için, millete karşı savaş planlaması içinde birbirleriyle yarış halindeler. Acar ve cesur gazetecilerin, Avanak Avni karikatürlerine konu olacak bir uyanıklıkla patlattıkları son bombaya göre, 7 yıl önce hazırlanmış kapsamlı ve detaylı darbe-cinayet-sabotaj-seferberlik- ve hatta halka karşı savaş planı(beş bin sayfadan oluştuğu iddia ediliyor), kasalarda kilit altından çıkarılıp bavul içinde Taraf gazetesine ve yazarlarına teslim edilmiştir. Bu planda, cami bombalamadan uçak düşürmeye, darbe zemini oluşturmak için infial yaratıcı sabotaj ve cinayetlerin yer aldığı ileri sürülüyor. Ve aralarında 12 Eylül generallerinin postallarına yüz sürmekten kaçınmadıklarını cunta şefi Evrenin hatıratında belgeleriyle ortaya koyduğu liberalinden asker sevicisine yazar-gazeteci takımının da bulunduğu liberaller, darbeci asker geleneğini bertaraf etmenin acil görev olduğunu belirterek, AKPnin ve ardındaki uluslararası güçlerin yanında saf tutma çağrılarını, daha gürültülü biçimde yineliyorlar.
Generaller ve Genelkurmay ise, demokrasiden yana olduklarını tekrarlayarak, darbeciliği, zamana; ulusal ve uluslararası gelişmelere aykırı gördüklerini söylemektedirler. Genelkurmay başkanı, sabrımızın da bir sınırı var diye tehdidi de elden bırakmayarak, yönetimin seçimle değişmesine saygıdan söz etmektedir.
İktidar kılıcını elde tutmada birbirleriyle kanlı-bıçaklı görünen tarafların hepsi de, sistemin ve onun kural, kanun ve yönetmenliklerinin; onların ifade ettikleri ilişki biçimlerinin bekçiliğini yapıyorlar. Eli kulağında darbe tehditlerine işaret ederek halkı yanına çekmeye çalışan AKP ve hükümetiyle yandaş ve yanaşmaları da, uslandık, ders çıkardık, artık darbe yapılmayacak sözde teminatıyla yıpranmışlıklarını gidermeye çalışan generaller de, söz konusu halk ve talepleri olduğunda, hakim sınıfın ketum, kesin ve karşı tutumunu göstermekten kaçınmadılar, kaçınmıyorlar. Hakları için direnen işçiler ile eşit haklar için mücadele eden Kürtlere karşı politikalar bunun en çarpıcı kanıtlarıdır.
Buna rağmen, Milletin ordusunun halka karşı politikalarının olamayacağına vurgu yapan başkan ve kurmay heyeti, Türkiyede ya da başka ülkelerde, silah zoruyla halklara kan kusturan generallerle emirleri altındaki silahlı güçlerin icraatlarını; Yunanistanda Albaylar Cuntasını, Türkiye cuntalarını, Filipinlerin Marcosunu, Salazarı, Pinocheti, Endonezyada iki günde 500 bin kişinin ordu ve polis gücü tarafından biçilmesini, İran faşizmini ve Pehlevinin Savak tezgahlarını yok saymamızı istiyor; yerden ot biter gibi karargahlarda türeyen darbeci çeteleri görmezden gelmemizi, yine demokrasiye bağlılık adına salık veriyorlar.
AKP hükümeti ve liberaller korosu da, demokrasi aşkına ve cuntalara karşı savaşın başarıyla sürdürülmesi uğruna, hükümetin emekçilere her günkü saldırılarının hoş görülmesini istiyorlar.
Bunun içindir ki, gerçeklerin toz-duman ardına itilmesine imkan tanınmaması önem taşımaktadır. İşçi ve emekçilerin istemi, elbette ordunun politikaya müdahalelerinin son bulması, askerin kışlaya çekilmesi, birbiri ardına belgeleri ortalığa saçılan çetelerin tümüyle deşifre edilerek suçluların hak ettikleri cezalara çarptırılmasıdır.
Buna karşın, icraatın esasını lafazanlık oluşturuyor. Gladio, Kontrgerilla, JİTEM, Özel Harekat Dairesi ve Özel Kuvvetler, korucu ordusu ve özel güvenlik kuvvetleri, halka karşı gerici politikanın güçleri olmalarına rağmen, bunların da parçası oldukları darbeler, darbe girişimleri, sabotajlar ve cinayetlerin açığa çıkarılmasına kapı aralayan gelişmelerin önünü kapatmak üzere, spekülasyon ve lafazanlık öne çıkarılıyor; karşı olunduğu söylenen darbelere tezgah açılıp yollar döşeniyor. Bir yandan, Bir daha darbeler olmaz avanaklığına insanların inanmaları isteniyor, diğer yandan gerçekler karanlığa itilerek, demokrasi üzerine dramatik söylemlerle perde kapatılmak isteniyor.
Bu fulu durumda, gerçeklerin daha net görülmesine daha fazla ihtiyaç var: bakılacak yer işçilerin, kent ve kırın emekçilerinin, Kürtlerin, kadın ve gençlik kitlelerinin sermaye, devleti ve hükümet(ler)i ile ilişkileri ve yönetenlerin yönetilenlere karşı politikalarıdır. Asıl olan lafazanlık değil, uygulamalardır. Asıl olan çatışan sınıf çıkarlarıdır. Bakılacak ve durulacak yer buradan belirlenmek zorundadır. Toz-duman içinde boğulmaktan ancak böyle kurtula bilinir. Darbelere karşı mücadelenin başarısı da buradan geçer.
A. Cihan Soylu