29 Ocak 2010 00:00

DERSİM TUNÇ EL’İYLE VURULDU 2

Dersim, 1935’de açık hedef

Paylaş

Dersim, sadece Başvekil İsmet İnönü ya da Dahiliye Vekili Şükrü Kaya veya kimi müfettişlerin raporlarında yer almakla kalmaz. Cumhurreisi Kamâl Atatürk, rejimin en önemli kurumu TBMM’nin açılışında dönemin 60 bilmem kaç vilayetinden sadece Dersim’i gündeme getirir..
TBMM’nin 1 Kasım 1937’de açılış konuşmasında Atatürk, memlekette huzur ve güvenin tesisi için rejimin yerleştiğini ve milletin layık olduğu huzura kavuşacağını belirterek, “Tunceli’ndeki (burada Tunceli yazıyor) icraatımız neticeleri, bu hakikatin yakın ifadesidir” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, AKDTYK, 1989, Ankara; 1938’de de Tunçeli denilecek) değerlendirmesinde bulunur.
MECLİS AÇILIŞINDA GÜNDEM DERSİM
Daha önceki yıllarda 1926, 1928 ve 1930’da Meclis açış konuşmasında Cumhurreisi Atatürk, genel olarak şark vilayetlerin asayişinden bahsederken, 1935’de resmen vilayet olarak bulunmayan Dersim’in adını verir:
“İç idare teşkilâtımızı, yurdun doğu bölgelerinden başlıyarak genişletmek ihtiyacını duymaktayız. Yeniden iki genel ispektörlük (müfettişlik) ve yeniden bazı vilâyetlerin kurulması da lüzumlu görülmektedir. Bu arada Dersim bölgesinde esaslı bir ıslahat programının tatbiki da düşünülmüştür.”
Hiç tesadüf değil bu; Başvekil İnönü’nün şark vilayetlerine yaptığı gezi sonrası yazdığı Kürt Raporu’nun ağustos 1935’de birlikte görüşülmesinin ardından hükümetin yaptığı hazırlığın Atatürk tarafından ifadesidir.
Kırımın yaşandığı 1938 ekim ayına kadar süren operasyonlar sonrasında 1 Kasım 1938’de TBMM’nin açılışında da Dersim yine gündemdedir. Rahatsız olduğu için Reisicumhur Atatürk’ün nutkunu TBMM’de Başvekil Celâl Bayar okur:
“Uzun yıllardan beri devam eden ve zaman zaman hâd bir şekil alan Tunçeli’ndeki (evet, aynen böyle yazıyor) toplu şekavet (eşkıyalık) hâdiseleri muayyen (belirli) bir program dâhilindeki çalışmaların neticesi olarak kısa bir zamanda bertaraf edilmiş (ortadan kaldırılmış) o mıntıkada bu gibi vakalar bir daha tekerrür (tekrar) etmemek üzere tarihe devrolunmuştur.”
Tunçeli’nde yaşanan, nutukta iyi dilek ifadesini belirten cümlelerden sonra, öncelikle ele alınan ilk konudur.
Böylece tarihe devredilen durumla, 1938’den geriye bakıldığında,1935’deki ‘ıslahat’tan ‘medenileşme’den neyin kastedildiği daha net olarak anlaşılıyor.
Atatürk’ü sürekli bilgilendirdiğini ifade eden Başvekil Celâl Bayar, 29 Ağustos 1938’deki görüşmesini şöyle aktarır (Nazmi Sevgen, Celâl Bayar Diyor Ki 1920-1950, İstanbul, 1951):
“Elazığ’da ordu manevralarının son safhalarını takib ettim. Biliyorsunuz ki, bu manevralara tekmil modern teçhizatıyla üç kolordu ve iki süvari tümeni iştirak etti... Bilhassa ilave etmeliyim ki, bu kuvvetler daha evvel Dersimin sarp ve çetin kayalıklarında kendilerine verilen tedip vazifesini ifa etmişler.. Ben görüşlerimi Cumhurreisi ve kahraman cumhuriyet ordularının eşsiz Başkumandanı şef’im Atatürk’e arzettim. Orada iken Dersim’in tedip hareketi ve aynı zamanda imar ve islah programıyle meşgul oldum.. Yapılan tedip hareketi katî ve müspet netice vermeğe başlamış ve son safhasına gelmiştir.”
Başvekil Bayar, operasyonda sona gelindiğini söylese de eylül ayında da devam eder ve sonuç, Cumhurreisi Atatürk’ün nutkunda, ‘Dersim, tekrar etmemek üzere tarihe devrolunmuştur’ şeklinde özetlenir.
‘TUNÇELİ’NDE ASAYİŞ YÜZDE 99 SAĞLANDI’
Cumhurreisi Atatürk’ün sonuçu özetleyen nutkuna giden süreci belirleyen hazırlıklardan biri, yukarıda değindiğim Başvekil İsmet İnönü’nün raporudur.
Başvekil İnönü’nün şarkta yaptığı gezi sonrasında yazdığı rapor, 21 Ağustos 1935’te, Cumhurreisi Kamâl Atatürk Başkanlığında İstanbul-Florya’da yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında değerlendirilir.
Bunun, gazete haberlerinde belirtilmese de bir nevi Yüksek Müdafaa Meclisi’nin bir toplantısı olduğunu sanıyoruz..
Sonunda ilgili kanunların çıkarılması ve derhal tedbirlerin alınması kararına varılır.
Başvekil İnönü’nün (Saygı Öztürk, İsmet Paşa’nın Kürt Raporu, Doğan Kitap, 5. baskı, İstanbul, sf. 54-57) raporunda, Dersim için valiye idam yetkisi vermekten, valinin kolordu komutanı olmasına kadar sıralanan öneriler, tasarı olarak Meclis’e sunulur ve 25 Aralık 1935’te yasalaşır.
İşte bunun gereği olarak önce Tunçeli (yukarda değindim, Meclise gönderilen ilk tasarıda öneri Munzur’dur) vilayetinin ve bunun idaresinin kurulması kanunları TBMM’de kabul edilir ve yürürlüğü girer. Böylece Dersim’de (Tunçeli’nde) astığı astık, kestiği kestik yetkisine sahip 4. Umûmi Müfettişlik icraatına başlar.
Zaman zaman iş başındaki müfettişler Ankara’da Dahiliye Vekili Şükrü Kaya ile bir araya gelir (Cumhuriyet Gazetesi, 8 Aralık 1936); mevcut durum asayişten, nüfus dağılımına, CHP ve Halkevleri’ne kadar 10 madde halinde ele alınır. 8’inci (siyasi elemanlar, menfi propoganda, icraat) ve 9’uncu (teksif-şeffaflığı giderme-, dil, ırklar ve iskan siyaseti) maddeler programda varılan netliği ortaya koymaktadır. Bu, Dahiliye Vekili Şükrü Kaya tarafından bir nevi köylerin kalkınma programı olarak değerlendirilir.
1937 başında açıklanan umûmi müfettişlerin raporuna göre ise (Cumhuriyet, 2.1.1937), Dersim’deki 4. Umûmi Müfettişlik bölgesinde asayiş yüzde 99 oranında sağlandığına dikkat çekilir. Asayiş yüzde 99 sağlandığı tespiti yapılsa da, esas olarak kitlesel öldürmeler bundan sonra yaşandı.
Üç ay sonrasında 4 Mayıs 1937’de Cumhurreisi Kamâl Atatürk riyasetinde Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak’ın da katılımıyla yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında (aslında bu, MGK önceli Yüksek Müdafaa Meclisi toplantısıdır, değineceğim), alınan karar, şudur (Genelkurmay Yayını, ek-4):
“Şimdilik 2000 kişinin nakli tertibatı hükümetçe ele alınmıştır.. Sadece taarruz hareketiyle ilerlemekle iktifa ettikçe (yeterli saymakla) isyan ocakları daimi olarak yerinde bırakılmış olur. Bunun içindir ki, silah kullanmış olanları ve kullananları yerinde ve sonuna kadar zarar veremeyecek hale getirmek, köyleri kâmilen (tamamiyle) tahrip etmek ve aileleri uzaklaştırmak lüzumlu görülmüştür… Not: ..12 mayısta ileri harekete başlanabileceği anlaşılmaktadır. Not: Paraya acımaksızın içlerinden çok adam kazanıp kullanmaya çalışmak lazımdır.”
YÜKSEK MÜDAFAA MECLİSİ KARARI
1- 12 Mayıs’ta harekete başlanacak,
2- 2000 kişi sürülecek,
3- Köyler yakılacak
4- Ve bunun için gerekli olan para da harcanacaktır.
Yüzde 99 asayiş sağlandıysa, bu ne!.
Burada dikkat çekmek isterim ki, Yüksek Müdafaa Meclisi kararnamesi gereği, Genelkurmay ve Bakanlar Kurulu bir arada toplanır.. Başkanı da Başvekil yani Başbakan veya Cumhurreisi yani Cumhurbaşkanı olabilir. İcra Vekilleri Heyeti yani Bakanlar Kurulu kararı olarak açıklanan bu ifadeler, Genelkurmay Başkanlığı’nın yayınında belirtilmemiş olsa da aslında Yüksek Müdafaa Meclisi’nin kararıdır. Çünkü böyle olduğunu, toplantıya katılanların kimliği ortaya koyuyor.
Müfettiş raporunda yüzde 99 asayiş sağlandığı tespiti, üç ay sonra Yüksek Müdafaa Meclisi tarafından berhava edilir..
Yüksek Müdafaa Meclisi’nin kırım kararı için hazırlık yapıldığı sırada, Dersim’de haziran ayında başlayan teslim olmalar, Seyid Rıza’nın (Cumhuriyet, 13.9.1937) Erzincan’a kendi kendine gitmesiyle devam eder..
Seyid Rıza’nın teslimi sonrasında Başvekil İsmet İnönü, Meclis’te Dersim’deki Tunçeli Harekâtı hakkında bilgi verir (Cumhuriyet, 19.9.1937):
“265 kişi maktul (öldürüldü), 20 kişi yaralı, 27 kişi yakalandı, 849 kişi teslim oldu. 30 şehit (1 subay, 1 bekçi, kalan er), 51 yaralı( 4 subay ve 1 bekçi).”
Başvekilin bu değerlendirmesi sonrasında Seyid Rıza’nın ve yoldaşlarının yargılanmasına 12 Ekim’de başlanır ve 15 Kasım 1937’de hafta sonunda yapılan ‘göstermelik duruşmanın’ ardından hemen idam edilir.
Başvekil İnönü, dışarı yansıdığı kadarıyla Atatürk Orman Çitliği, Hatay sorunu ve İtalya ile ilişkiler konusunda Cumhurreisi Kamâl Atatürk’le yaşadığı tartışma sonrasında, önce izne ve ardından da 1925 martından beri koltuğunda oturduğu başbakanlıktan ayrıldı ve görevi İktisat Vekili olan Celâl Bayar’a devretti.
Bayar, bayrağı İnönü’den aldı
Değişen Başvekil olup, bakanlardan ikisi hariç, hükümet aynen görevi başındadır. Başbakan sandalyesini korumamış olsa da değişen bir şey olmaz; çünkü iktidar, sistemin tek partisi CHP’nindir.
Cumhurreisi Kamâl Atatürk, CHP’nin Değişmez Genel Başkanı’dır yani CHP’nin tartışılmaz lideri.
Başvekil Celâl Bayar, CHP’nin Başkan Vekili’dir, yani CHP’nin 2 numarasıdır (25 Ekim 1937-11 Kasım 1938). Daha öncesinde Başkan Vekili ise İsmet İnönü’dür.
Dahiliye Vekili Şükrü Kaya ise, CHP Genel Sekreteri’dir, yani CHP’nin 3 numarasıdır.
Fevzi Çakmak, dönemin değişmez Genelkurmay Başkanı’dır; o da CHP’lidir. Gerçi sonrasında CHP’den yolu ayrılır.
4. Umûmi Müfettişi ve Tunçeli Valisi Korgeneral Abdullah Alpdoğan, CHP Tunçeli İl Başkanıdır (CHP tüzüğü gereği, il başkanları, o vilayetin hem valisi hem de belediye başkanıdır).
Bugünün CHP’li Onur Öymen’i de, değişiklik olmadığını ifade etti.
Ve diğer CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu ise, Dersim’de doğru söyledi, ne yazık ki Ankara’da şaştı..
Bir devlet operasyonu olan Dersim kırımı, dönemin tek partisi CHP’nin devlet icraatıdır..
Bayar, 25 Ekim-11 Kasım 1938 tarihleri ve 11 Kasım 1938-25 Ocak 1939 tarihleri arasında iki kez başbakanlık yaptı. Reisicumhur’un Atatürk olduğu ve Dersim kırımının yaşandığı Bayar’ın Başvekilliğinin birinci dönemindeki 11 bakanlıktan sadece 2 tanesinin (Sıhhat ve İçtima Muavenet ile Ziraat Vekili) koltuğu değişmiştir.
Aslında Celâl Bayar’ın İktisat Vekili olduğu dikkate alınırsa, başvekillikle birlikte 12 koltuktan sadece 2’si yenilendi. Bu anlamda icraat birliği vardır.

ÖNCE SİLAHLAR TOPLATILDI

Dersim’de hükümet icraatının biri de, Dersimliler’in elindeki silahların toplantılmasıydı.
Bu yöndeki çağrıların sonunda Seyid Rıza’nın teslim olmasına (eylül 1937) kadar 2.737 silah teslim edildi ve ayrıca ekim 1937’ye kadar 4.076’sı Tunçeli’nden, 789’u Erzincan’dan ve 126’sı Bingöl’den olmak üzere toplam 4.991 silah da ele geçirildi (Genelkurmay Yayını, sf. 407-409).
Silah teslim faaliyetinin devam ettiği dikkate alınırsa, iyimser tahminle 15-20 bin silahın teslim edilmesi veya ele geçirilmesi sonrasında, 1938 ağustos ve eylül aylarında kırım yaşandı.
Bu dahi, operasyondaki gerçek niyeti ortaya koymaktadır:
Raporlarda ifade edilen de ‘imha’dır..
Nitekim 13 Ağustos 1938’de 7. Kolordu’nun Kırmızı Dağ’da yaptığı operasyonla ilgili Genelkurmay Yayını’nda verilen bilgi şu (sf. 456): “Haydutlarla yapılan müsademede 312’si imha edilmiş, 6 tüfek, 15 tabanca ele geçirilmişti.”
312 kişi öldürülüyor, ele geçen silah sayısı ise 21. Bunun yoruma ihtiyacı var mı?
KIRIM AĞUSTOSTA YOĞUNLAŞTI
10-17 Ağustos 1938’de yapılan harekâtta 4. Umûmi Müfettişliğin yaptığı tespite göre, yani 7 günde, “binlerce insan sürgün edilmiş, haydutların da binlercesi imha edilmiş” ve köyleriyle, komları (havyan barınakları) tarlaları da yakılmıştır (Genelkurmay Yayını, sf. 463).
Bu durum eylülde de sürdü.
3. Ordu Müfettişliği’nin raporlarına göre, ordu tarafından Tunçeli’nde iki defada toplam olarak yani 17 günde (10-17 Ağustos ve 6-16 Eylül 1938) yapılan tarama harekatı sonucu şöyle özetlenir (Genelkurmay Yayını, sf. 478):
“Tarama bölgesi içinden ölü ve diri 7954 kişi çıkarılmıştır.
4. Genel Müfettişlikten isimleri verilen 101 kişiden 73’ü ele geçirilmiştir.
1019 silah toplanmıştır.”
Ölen insan, elbette rakamsal ifadesi hiç de insani değil..
‘İmha edilen’ 7 bin 954 kişiden toplanan silah sayısı bin 19..
Yine binlerce insanın da mağaralarda yaşadığı ve bunların imha edildiği de ifade edilir..
Oysa Başvekil İnönü, Seyid Rıza’nın teslim olmasından 5 gün sonra Meclis’e verdiği bilgide, 265 kişinin öldüğünü, 20’si yaralı 277’sinin yakalandığını ve 849 kişinin de teslim olduğunu, 1’eri subay ve bekçi olmak üzere 30 kişinin de şehit olduğunu açıklar (Cumhuriyet, 19 Eylül 1937).
1938 eylülüne geldiğinde öldürülen daha doğrusu askeri dille ‘imha edilen’ Dersimliler’in sayısı:
Binlerce..
Ne korkutucu ifade!.
Hitler de, gaz odalarında binlerce insanı öldürmedi mi?.
Genelkurmay yayınında kimi yerde ‘büyük zayiat veya büyük imha’ gibi ifade kullanması dışında verdiği rakamlarla ve İnönü’nün 1937 için açıkladığı sayıyla birlikte, ekim 1938’e kadar 9 bin 704 Dersimli öldürülmüştür..
Esasında Yunan işgaline karşı verilen Kurtuluş Savaşı’nda bile, Dersim’deki kadar insanımız öldürülmemiştir!.
Kurtuluş Savaşı’nda 2 bin 542’si Büyük Taarruz’da olmak üzere toplam 9 bin 167 kişi ölmüştür (Sabahattin Selek, Milli Mücadele, cilt 2, ek: 19).
Dersim’de: 9 bin 704 kişi..
Kurtuluş Savaşı’nda: 9 bin 167 kişi..
Yorumsuz..
İmha edilmeyenin kaderi de ata toprağından koparılmasıdır.. Aileler en çok 4’er kişi halinde parçalanır ve bu insanlar dilini bilmediği yerlere sürgün edilir (Hüseyin Aygün’ün kitabı, sf. 115, 143). Sırf Bakanlar Kurulu’nun (Yüksek Müdafaa Meclisi’nin) 4 Mayıs 1937 ve 6 Ağustos 1938 tarihli kararına göre, batı illerine sürgün edilenler toplamı 7-9 bin kişidir (Genelkurmay Yayını, sf. 451 ve Ek-4).
Sadece resmi nüfus sayımı rakamlarına göre, Dersim’de 22-23 bin Dersimli ya öldürüldü ya da sürgün edildi..
1935 nüfus sayımında Dersim’in nüfusu 107 bin 723’tür; resmi rakam bu. Dersim’in (Tunçeli’nin) nüfusu 1940’da 94 bin 639 ve 1945’te 90 bin 446. Buna göre 1935-1945 döneminde Dersim nüfusu resmen 17 bin 277 kişi azaldı.
Dersim’de 7’inci, 8’inci ve 9’uncu Kolorduların arama-tarama yaptığını unutmadan, devletin askeri-sivil kadrosunun varlığı tahminen 4-5 bin olduğu dikkate alınırsa, öldürülen ve sürülen Dersimli nüfusu toplamı 22-23 bindir.
Dersim’e devletin 11 yıllık ‘ıslah etme’ ve ‘medenileştirme’ hareketinin sonucu, nüfus kaydı olmayanlar dahil 23-25 bin Dersimli’nin öldürülmesi ve sürülmesidir..
Böyle bir ‘medenileştirme’ hareketi dünyanın hangi ücrasında vardır?
O günün Almanya’sında, İtalya’sında ve İspanya’sında daha başka bazı ülkelerde bu gibi ‘medenileştirme’ hareketleri yaşanmadı denemez..
Genelkurmay’ın, şarkta bazı bölgesel Kürt hareketlerini, örneğin Şeyh Said’in faaliyetini bir ‘ayaklanma’ olarak yani ‘Şeyh Said Ayaklanması ve Bastırılması’ olarak tanımlarken, binlerce insanın öldürüldüğü ve sürüldüğü Dersim için ‘Tunçeli (Dersim) Tedip Harekatı’ yani ‘Dersimi Terbiye Etme Harekatı’ diye tanımlaması bile, gerçekte Dersim’de isyanın olmadığının itirafıdır..
Ayaklanma tanımlaması yapılan hareketlerin coğrafyasında da, Dersim’de yaşanılana benzer bir kırım yaşanmamıştır..
Bu da, Türkleştirmede Dersim’e farklı bakıldığının resmen ifadesidir. Nitekim 3. Ordu Müfettişliği raporunda (Genelkurmay Yayını sf. 479), Alevilerin piri Seyid’liğin üzerinde önemle durularak, Dersimliler üzerinde Seyid’liğin etkinliğinin yok edilmesi amacıyla hedef gösterilmesine yönelik tespit de askeri operasyonun bu farklı niteliğini ortaya koymaktadır.
Dersim’in Alevi kimliği ve Seyid’lerin konumuyla ilgili bu ifadenin, gizli raporlarda nasıl yazılmış olabileceğini de, ‘Tunçeli medeniyet uzmanı’ Naşit Hakkı Uluğ’un Dersim özeliyle ilgili 1931 ve 1939 yıllarında yazdığı ‘Derebeyi ve Dersim’ ile ‘Tunçeli Medeniyete Açılıyor’ kitaplarında görmek mümkündür:
“Dersim’de din bir vicdan işi değildir. Din Seyidlerin elinde bir geçim yoludur, zorbalık vasıtasıdır.. Dersim Kızılbaş müslümandır.. Seyid denen cahil, tembel, haris bir sürü.. Seyid, güya peygamber sülâsindendir, kudsaldır.. ‘Kalbin bozulmazsa kız kardeşin bile sana helâldir’ fetvası Seyidlerindir.. Alevî mezhebindeki âyinler Dersim köylerinde en iptidaî ve bayağı şeklini almıştır..”
‘Vergi vermiyorlardı’ komedisi
Bugünden geçmişe bakarak, şu yorumu yapanlar da var: Vergi vermeyen ve asker kaçağının yoğun yaşandığı Dersim’de devlet, idaresini kurmak için resmi adı ‘ıslah etme’ veya ‘medenileştirme’ olan harekâta girişmek zorunda kalmıştır.
El insaf..
Başvekil İsmet İnönü imzasıyla 7 Kasım 1935’te Meclise gönderilen tasarının esbabı mucibesinde yani gerekçesinde, değinilmeyen iki konu varsa, bunun birisi gençlerin askere gitmemesiyse diğeri de vergi toplanamamasıdır.
Bu iki konuya, genel olarak oybirliğiyle kabul edilen tasarının görüşüldüğü Milli Müdafaa Encümeni ve Bütçe Encümeni’nin mazbatalarında da değinilmez. Milli Müdafaa Encümeni, asker kaçakçılığına ve Bütçe Encümeni de, vergi tahsil edilememesi durumuna yer vermez mazbatalarında.
1930’lar Türkiye’sinde bu iki konuyla ilgili olarak, kamu idaresi açısından tek sorunlu bölgenin Dersim olduğu iddiası da komiktir..
Öylesine komiktir ki, dünyada asker ve vergi kaçakçılığı nedeniyle binlerce insanın öldürülmesini ve sürülmesini içeren bir devlet operasyonu yapılmış değildir..
Hitler bile yapmamıştır!.
Komiktir, o gün de vergi geliri masrafını karşılamayan ve vergisi tahsil edilemeyen tek il de Dersim değildir.
Komiktir, bugün de vergi geliri masrafını karşılamayan pek çok il vardır..
Halen bugün dahi kamu idaresi açısından önemli sorunlardan birisi devletin vergi toplayamamasıdır. Bunun içindir ki iktidarlar bugün AKP’nin de yaptığı gibi IMF kapısında kuyruğa girdi ve bekledi..
Vergi kaçırdığı için ne firmaların kapısına kilit vurulur ne de binlerce insan öldürülür ya da sürgün edilir..
Bugünden uydurulan gerekçeler, gerek tasarının esbabı mucibesinde, gerekse encümen mazbatalarında yer almazsa da, bölgenin coğrafi ve insani kimliğine yani Dersim’e, halkın içtimai vaziyeti’ne yani Kürt ve alevi olmasına, yasanın 1 Ocak 1940’a kadar yani 4 yıl yürürlükte kalacağına dikkat çekilir (oysa 11 yıl kalır, 1 Ocak 1947’de kaldırılır).
Dersim’de oluşturulan idari ve adli icraat, insanların asılması ve mağaralarda öldürülmesi ve sürülmesi, annesiz ve babasız kalan çocukların dağıtılması, karakol ve köprü yapılması olarak yaşandı..
Bunun, Ankara’nın resmi dilindeki adı: Islah etme ve medenileştirmedir..
BİTTİ
HAZIRLAYAN: Nevzat Onaran
ÖNCEKİ HABER

Nerenin zombisisin kardeş?

SONRAKİ HABER

BASIN TURU

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...