01 Şubat 2010 00:00
ROJEV
Kürtlerin her türlü demokratik istemini bölücülük olarak damgalayan CHP, MHP gibi partilerin Bölgede varlık yokluk sorunu yaşadıkları biliniyor.
Kürtlerin her türlü demokratik istemini bölücülük olarak damgalayan CHP, MHP gibi partilerin Bölgede varlık yokluk sorunu yaşadıkları biliniyor. Çünkü bugün Kürt halkının varlığını ve taleplerini reddederek Bölgede siyaset yapmanın zemini kalmamıştır. Bunun için Ankarada anaların ağlatılmasından söz edenler bile, Diyarbakıra gelince inanmasalar da barış ve kardeşlik gibi laflar etmek zorunda kalıyorlar. Mesela CHP lideri Baykal, Ankarada Anadilde eğitim ülkeyi böler derken; Urfa ve Diyarbakıra gelince Türklerle Kürtlerin kardeşliğinden, etnik kimliğin şeref olduğundan söz etmek zorunda hissetmişti kendini. AKP ise Kürtlerin ulusal demokratik mücadelesinin bölünmesi, etkisizleştirilmesi amacıyla egemen güçler tarafından Bölgede adeta bir Kürt partisi olarak örgütlenmiş durumda. Bu bakımdan AKPlilerin Bölgeye geldiklerinde söyledikleri, egemenlerin Kürt sorunuyla ilgili hangi noktada durduğunun ve nasıl hesaplar yaptığının görülmesi yönünden CHP ve MHPlilerin söylediklerinden farklı anlamlar taşımaktadır.
AKP Hükümetinin Kürt sorununu çözmek adına açılım adı altında başlattığı politikanın ne olacağı ve bu politikaların çözümün neresinde durduğu sorusu, gündemin öncelikli konularından biri olmayı sürdürüyor. AKP Hükümetinin bu sorulara nasıl cevap verdiğini/vereceğini, geçen hafta Diyarbakırda partisinin il istişare kurulu toplantısına katılan Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehdi Ekerden dinledik. Eker, toplantıda yaptığı konuşmaya, son 25 yılda terörle mücadele adı altında 300 milyar dolar harcandığına değinerek başlıyor ve
Bu para bombaları, silahları üretenlerin cebine gitti, bize de gözyaşı, acı, keder kaldı. Barış ve kardeşlik projesini hayata geçirmek için bundan daha büyük bir gerekçe olabilir mi sorusunu soruyor. Bu 25 yılın son 7-8 yılında AKPnin hükümet olduğunu bir tarafa bırakarak, bakanı dinlemeye devam edelim: Bizden önce, bu şehirde binlerce faili meçhul cinayet olmuyor muydu? İnsanlar evlerinden alınıp işkenceden geçirilip, cesetleri ya asit kutusuna atılıyor ya da bir köprü altına terk edilmiyor muydu? O gün bunlara karşı seslerini çıkarmayanlar bugün kelepçeyi sorguluyor(...) 2002 yılından önce insanlar anadillerini konuşamıyorlardı, aileler istedikleri isimleri çocuklarına veremiyorlardı, bugün devletin bir televizyon kanalı 24 saat Kürtçe yayın yapıyor.
Bakan Eker, bir AKP toplantısında olmanın rahatlığıyla konuşuyor. Mesela Kürtçenin özel kurslarda öğrenilebilmesiyle ilgili düzenleme AKPden önce yapılmış olduğu halde, Eker, bunu kendileri yapmış gibi gösteriyor. Üstelik tartışma; devletin, bu sorunu bireysel haklar kapsamında görmekten vazgeçip, Kürtlerin kolektif haklarının tanınması, yani devlet okullarında Kürt çocuklarının kendi anadillerinde eğitim görebilmesinin sağlanması noktasında düğümleniyor. Ve AKP Hükümeti de, bu konuda bugüne herhangi bir adım atmış değildir. Konuşmasından anladığımız kadarıyla, aralarında BDPli belediye başkanlarının da yer aldığı Kürt siyasetçilerin kelepçelenmesinin eleştirilmesi, bakanı rahatsız etmiş. Bakan, devletin geçmişte yaptıklarını hatırlatarak kendilerini aklamaya çalışıyor; ölümü gösterip bizi sıtmaya razı etmeye çalışıyor.
Bakan Eker, açılım politikası kapsamında yapılacakları ise şöyle açıklıyor: İstenen köye eski isimleri verilecek. Eskiden bir ilden diğer il veya ilçeye gidilirken yol kontrolleri ve aramalar yapılıyordu. Şimdi yapılmıyor, yayla yasaklarının kaldırılması için çalışmalar yapılıyor. Devlet tiyatrolarında bazı eserlerin Kürtçe sahnelenmesi için düzenlenmeler yapılıyor... Bu uzun alıntıları yapmamızın nedeni, AKPnin Kürt sorunu ile ilgili dönemsel politikalarının ne olduğu/olacağı sorusunun cevabını, Diyarbakırda Diyarbakırlı bir bakanın ağzından doğrudan aktarmak. AKP, Bölgeye yatırım, barış, kardeşlik gibi söylemler eşliğinde Kürt sorunuyla ilgili bireysel haklar kapsamı içinde kimi biçimsel düzenlemeler yaparak, sorunun çözümünde inisiyatifi ele almak istiyor. Ama öte yandan, bu coğrafyada Kürtlerin eşit bir halk olarak görülmesine dayanmayan, ulusal demokratik istemlerini reddeden böylesi bir çözümü kabul etmeyenleri tasfiye etmek için de adımlar atıyor. Üstelik bu baskı, yasak ve tutuklamaları eleştirenleri de özel savaş öcüsüyle; JİTEMle, kontrgerilla ile tehdit ediyor. Oysa Kürt halkına parmak sallayarak çözüm üreteceklerini sananların, uyguladıkları politikaların, ülkede ve Bölgede yarattığı siyasal iklime dönüp bakmaları gerekiyor. Biz de Tarım Bakanı Ekere küçük bir hatırlatma yapalım: Rüzgar eken fırtına biçer!..
ÇETİN DİYAR