08 Şubat 2010 00:00
ROJEV
TEKEL işçilerinin çalışma ve yaşam koşullarını ağırlaştıran, iş güvencesini ortadan kaldıran 4-c uygulamasına karşı eylemleri 55. gününü doldurdu.
TEKEL işçilerinin çalışma ve yaşam koşullarını ağırlaştıran, iş güvencesini ortadan kaldıran 4-c uygulamasına karşı eylemleri 55. gününü doldurdu. Başbakan Erdoğan, işçilerin bu kararlı direnişi karşısında tepkisini Bizim 4-c kapsamında çalışacak işçilere teklif ettiğimiz ücretle çalışacak bu ülkede milyonlarca işsiz var sözleriyle ortaya koymuştu. Erdoğan, bu ülkenin başbakanı olduğunu unutarak, herhangi bir işletmenin patronu gibi işçileri tehdit etmek için işsizler ordusunu kullanmaya çalışmaktadır. Erdoğana, AKPnin 2002 seçimlerinden önce en büyük vaadinin işsizlik ve yoksulluğu ortadan kaldırmak olduğunu hatırlatmak gerekiyor. TÜİK, geçtiğimiz günlerde 2008 yılına ait iller bazında işsizlik rakamlarını açıklamıştı. İşsizler ordusunu ikiye katlayan son ekonomik krizin öncesine ait rakamlar bile, AKPnin vaadi ile işsizliğin geldiği nokta arasındaki uçurumu bütün açıklığıyla ortaya koymaktadır. TÜİKe göre 2008de işsizlik oranı yüzde 13.4. Ama TÜİKin hesaplamasında kapsam dışı bıraktığı iş bulma umudunu kaybeden işsizler dikkate alındığında, bu rakam yüzde 19.1e çıkıyor. Yine TÜİKin rakamlarına göre AKPnin iktidara geldiği 2002den önceki işsizlik oranı yüzde 8.4 düzeyindeydi.
AKPnin işsizlik ve yoksulluğu ortadan kaldırma vaadi, özellikle savaş ve göç nedeniyle büyük bir yıkım yaşayan Kürt yoksulları, emekçileri üzerinde etkili olmuş ve AKP, Bölgede ciddi bir destek sağlamıştı. TÜİKin açıkladığı iller bazında işsizlik verileri, AKP döneminde Bölgedeki işsizliğin derinleştiğini göstermektedir. Bu verilere göre 2008de işsizliğin en yüksek olduğu il, yüzde 22.1 ile Şırnak. Onu yüzde 20.5 ile Adana ve 18.3 ile Hakkari izliyor. Adanadaki işsizlik oranında Bölgeden aldığı göçün önemli bir etkisi olduğu biliniyor. Yine işgücüne katılımın en düşük olduğu ilk üç il; yüzde 22.3 ile Siirt, 22.7 ile Diyarbakır ve 23.2 ile Şırnak olarak sıralandı. Ankara Ticaret Odasının 2006da TÜİKin verilerinden yararlanarak hazırladığı İşsizliğin ve Göçün Coğrafyası raporuna göre ülkede resmi işsizlik oranı yüzde 9.9 iken, işsizliğin en yoğun olduğu iller yüzde 35.9 ile Mardin-Batman-Şırnak-Siirt bölgesi ve ardından yüzde 34.8 ile gelen Ş.Urfa-Diyarbakır bölgesiydi. Rakamlarla konuşmayı çok seven Başbakan Erdoğanın, döktükleri asfalt, üretilen otomobil ve beyaz eşya gibi rakamlarla üzerini örtmeye çalıştığı gerçekler, AKP döneminde hem ülke genelinde, hem de Bölgede işsizlik ve yoksulluğun derinleştiğini ortaya koymaktadır.
TEKEL işçilerinin mücadelesine halkın verdiği destek ve işçi-emekçilerin gerçekleştirdiği dayanışma eylemleri, kendilerine açlık, yoksulluk ve işsizliği dayatan politikalara karşı biriken öfkenin bir dışavurumudur. Başbakan Erdoğan, bu eylemlere kılıf takmakla uğraşmak yerine, 7 yıldır uyguladıkları politikaların işçi ve emekçilerde yarattığı yıkımın sonuçlarına bakmalıdır. Erdoğanın, Özal ve Çiller gibi işçi-emekçileri karşı karşıya getirerek bölme, mücadelelerini zayıflatma girişiminin tutmayacağını, 4 Şubatta yapılan dayanışma eylemleri göstermiştir. Bölgede Diyarbakırdan başlayarak Şırnak, Dersim, Urfa, Batman, Hakkari, Bitlis, Silopi, Siirt, Mardin, Bismil, Malatya, Elazığ ve Vana kadar yapılan eylemler, Kürt emekçilerin, sadece ulusal demokratik istemleri için değil sınıfsal talepleri için de egemenlere karşı yaygın bir mücadele eğilimine girdiğini gözler önüne sermiştir. İşsizi işçisi, Kürdü ve Türkü ile emekçi halk güçleri, TEKEL işçisinin direnişini daha iyi bir yaşam ve gelecek mücadelesi olarak görüyor ve her geçen gün bu yürüyüşe katılanlar artıyor:
Açlık ordusu yürüyor
yürüyor ekmeksizleri ekmeğe doyurmak için
hürriyetsizleri hürriyete doyurmak için açlık ordusu yürüyor
Başbakan Erdoğanı bu kadar öfkelendiren ve korkutan, işte bu açlık ordusunun yürüyüşüdür:
Açılımcılara bir not:
Koma Civaken Kurdistan (KCK), 3 Şubatta Kürt sorununda kalıcı barış sürecinin gelişmesi için 4 maddelik bir deklarasyon yayımladı. Deklarasyonda; silahların susması, tutuklanan Kürt siyasetçilerin serbest bırakılması, Öcalana sorunun çözümünde rol üstlenebileceği bir statü sağlanması ve bu temelde çözüm müzakerelerine başlanması talepleri yer alıyor. Açılım, eğer askeri ve siyasi tasfiye politikasıysa -ki, bugüne kadar yapılan uygulamalar bu yöndedir- örgüte katılımın 25 yıldır engellenemediğini Genelkurmay başkanı bile söylüyor. Yani Kürt sorununun inkar ve imha politikalarının devamı olan bir tasfiye anlayışı ile çözülemeyeceği açıktır. Açılım, iddia edildiği gibi bir demokratik çözümü öngörüyorsa, bu sürecin önünü açmaya hazır olduğunu açıklayan KCKye yanıt verilmelidir. Bu bakımdan KCKnin çağrısına verilecek cevap, aynı zamanda nasıl bir çözüm öngörüldüğü sorusunun da cevabı olacaktır.
ÇETİN DİYAR