08 Şubat 2010 00:00

‘Varoş duvarları asidir’

Sıcacık bir karşılama. Turan Büyükkahraman, bizim sokakları yansıtıyor.

Paylaş

Sıcacık bir karşılama. Turan Büyükkahraman, bizim sokakları yansıtıyor. Dudağımın kıyısında bir gülümseme, hiç yabancılık çekmeden yapıyorum bu söyleşiyi. Ressam Turan’ın bu derece üretken olabilmesini, hâlâ camlara-duvarlara Zagor figürleri çizen çocuk olarak kalabilmesine; heyecanını hiç yitirmemesine bağlayabiliriz belki de...

Klasik bir başlangıçla bize resim macerandan bahsetsen…
Resim maceram, ilkokula dayanıyor. Ressamlık hayalleriyle büyüdüm. 1978’de yaptığım resmin altında Ressam Turan yazıyor. Tek hedefim oldu. O zaman üniversite sınavı iki aşamalıydı. Ben ikinci sınavda tercih yapmadım bile. Sadece barajı geçmek için birinci sınava girmiştim. Başka bir idealim, başka bir isteğim yoktu. Güzel Sanatlar tek hedefimdi.
Örnek aldığın ya da seni yönlendiren birileri oldu mu?
Yönlendiren birileri olmadı. Ortaokulda, nalburdan boya alıyordum. Üç ana renk, bir de siyah-beyaz. Millet, tabii klasiklerle büyür. Biz de Tommiks-Teksas, Zagor’la büyüdüğümüz için. Ben onların resmini yapıyordum, camların üstüne. Onlar kalmadı ama 1985’te, 1986’da duralit üstüne yaptığım manzaralar var.
Peki bu yeni resimlerinde sence hâlâ var mıdır Zagor’ların, Tommiks’lerin etkisi?
Zagor’un etkisi olabilir bilinçaltında, hiç düşünmedim. Ama üniversite yıllarında bez afiş yazdığım için yazıya karşı bir yatkınlığım var. Bu yazıları millet şaşırıyor “Nasıl yazıyorsun?” diye. Elle yazıyorum.
Niye duvarlar?.. Niye varoş duvarları öncelikle?..
Benim kent duvarlarına olan ilgim üniversite yıllarından beri var. Varoş duvarlarını açıklayabilirim hemen. Varoş duvarları çok hareketli, birinci sebep o. Bir gördüğün sahneyi ertesi gün göremeyebilirsin, çok değişken. Varoş duvarları düzeni sevmez; asidir, hareketlidir. Bu hareketliliğin öyle anları var ki duvar yüzeyi yazılar, yırtılan afişlerle görsel bir şölene dönüşüyor. Bir de ben gördüğüm her duvarın fotoğrafını çekmiyorum. O kendi içinde kompozisyonu, estetiği barındırıyor zaten.
Benim tasarladığım duvarlar var tabii; bir iki tane. Ama genelde kendiliğinden olan şeyler. Kendi tasarladığım duvar hangisi?.. Mesela biz ‘68 kuşağıyla ilgili sergi yaptık UPSD olarak. Oradaki resim benim tasarladığım, o konsepte özel bir şeydi. Ama onun haricinde ben kendiliğinden, halkın birebir eylemi ile yapılmış afişleri ve yazıları kullanıyorum.
BUGÜNÜ TARİHE GEÇEYİM TELAŞIM YOK
Neyi anlatır duvarlar?
Kent duvarları, bulunduğu bölgenin sosyokültürel yapısının ipuçlarını veriyor . Sadece ben bugünü yakalayayım, bugünü tarihe geçeyim, kayıt alayım diye bir endişem yok. Tamamen görsel seçkiyle ilgili bir şey benimki. O duvarlarda kendiliğinden oluşan o yırtıkların, o kendi içindeki espasları… Yani aslında somut resim yapıyorum, ama içinde soyut değerler de barındırıyor. Afişlerde, çok renkçi, çok maksimalist yaklaşımlar var duvarlarda. Onları kullanıyorum. Ayrıca viyadük duvarlarında da çeşitli ideolojilere sahip genç militanların yazdığı yazıları (onları birebir alamıyorum, çünkü onların zaten üstü örtüldüğü için), onların üstünde, ton ve renk oynamasıyla minimalist oluşumlar gerçekleşiyor… Orada da mesela duvarlardaki görsellik minimalize oluyor. Minimalist oluşumlar da çok güzel.
Grafitiyi de kullanıyorsun…
Aslında benim konum duvarlar. Duvarların üstünde ne varsa onu alıyorum. Grafiti var, grafitiyi de alıyorum. Ama sorunum, yaklaşımım, “şu grafitiyi güzelce yapayım” değil. Adam oraya grafitiyi yapmış, gitmiş. Ama ben o grafitiyi yaparken, duvarın dokusunu da yapıyorum. Onun üstündeki o delikleri, beton blokların perçinlerini yapıyorum.
Bir tür anı yansıtma durumu da diyebiliriz, değil mi buna?
Evet, o anı yakalıyor. Çok değişken olduğu için sürekli yapılagelen bir şey değil. Son sergimdeki resimlerin çoğunun fotoğrafını 2007’de çektim.
TOPLUM DEĞİŞİME UZAK
Sanatın yaşamı değiştirebilme gücüne inanıyor musun? Böyle bir gücü var mı sanatçının?
Peki hangi bazda söylüyoruz bunu? Topluma mı iniyoruz, kendimize mi?
Bireysel de olabilir ama daha çok toplumsal...
Bireysel olarak o değişimi kendimde yakalıyorum ama toplumsal bazda buna daha toplumun çok uzak olduğunu düşünüyorum.
Görsel sanatların mı özellikle topluma uzak olduğunu düşünüyorsun?
Evet. Zaten bunlar da aşikar yani. Ankara’da olan, Antalya’da olan “heykel tükürmeciler” var ya. Bayağı uzağız yani. Çok da içinde değiliz.
Toplumun resimden uzak olması dolayısıyla, ressamın da dönüştürme gücünün asgariye inmesine neden oluyor değil mi bu uzaklık?
Öncelikle kendi çevremi ele alayım. Bir sergi yapıyorsun ama insanlar soğuğu bahane edip gelemiyorlar, bu çok güzel bir örnek. Kendim buna inanmasam resim yapmazdım. Artık o benim yaşam biçimim. Resim yapmazsam zaten rahat olamam.
Türkiye’deki resim sanatının durumunu nasıl görüyorsun?
Yeni yetişen genç arkadaşlar var. Bayağı da iyiler. Fırsat eşitliği yok bence. Galerilerde en azından yok. Ben de dahil olmak üzere galerilere (işlerini) sunum yapıyorsun, bir cevap dahi gelmiyor. Bir bakıyorsun, her sene aşağı yukarı belli başlı isimlerle, böyle bir kısırdöngü içerisinde… Birçok galerinin sitesinde de yazar zaten “Genç kuşak ressamlara da yer veriyoruz”, ama niyeyse biz bulamıyoruz.
İNSAN KENDİNİ YANSITIR
Tuval resmi bitti diye bir söylem var. Video art, enstelasyon İstanbul’da da, Türkiye’de de yaygınlaştı…
Ben buna inanmıyorum. İnsanların ifade biçimleri neyse kendilerini o şekilde yansıtırlar. Ben bilgisayarımla bir yerden bir yere bir şey yollayamazken, nasıl video art yaparım? Kendini bu şekilde ifade ediyorsan, öyle resim yapacaksın ya da sanatını böyle icra edeceksin. Herkesin video art ya da enstelasyon yaptığını bir düşünsene...
Peki bienalleri nasıl değerlendiriyorsun? Dolayısıyla yakın olduğumuz için İstanbul Bienali’ni nasıl değerlendiriyorsun?
Avangard sanatın uzağındayım, sadece izliyorum; benim karakterimle uyuşmuyor. Ama [sol lewitt’in] söylediğine katılıyorum {kavramsal sanat, yalnızca fikir iyi olduğu zaman iyidir}...
Peki eğitimci yönünden bahsedelim mi?
Ders saatlerinin tek saate indirilmesine tepkiliyim, umarım önümüzdeki yıl düzeltilir.
Ben daha çok şunu soracaktım; öğretmen olarak gençliğin sanata ilgisini nasıl buluyorsun? Ya da gençler üzerinde etkin olabiliyor mu?
İlgili olanlara oluyor. Onları yönlendirmekte de oluyor, o anlamda verimli olduğumu düşünüyorum. Birkaç tane öğrencim, benimle okulda hazırlanıp da üniversiteyi kazandı. Ama çoğu ilgisiz, onları katmak zor oluyor.
Bütün bu karamsar tabloya rağmen, Ressam Turan olmaktan ve yaptığın işlerden memnun musun?
Samimiyim ve de memnunum.
Saime Yadigâr
ÖNCEKİ HABER

GALERİLER ANLIK KAZANÇ PEŞİNDE

SONRAKİ HABER

İstanbul’da verilmeyen ilk ödül!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...