09 Şubat 2010 00:00
iZLENiM
Hrant Dink davasının dünkü duruşması, son dönemlerdeki en yoğun katılımlı duruşmalardan biri oldu.
Hrant Dink davasının dünkü duruşması, son dönemlerdeki en yoğun katılımlı duruşmalardan biri oldu. Duruşma salonu tıklım tıklım doluydu. Ayakta olanların sayısının oturanlardan daha fazla olduğunu söylemek abartı olmaz. Yakınlarını faili meçhul bırakılmış siyasi cinayetlerden kaybetmiş olanlar da dünkü duruşma öncesi Beşiktaş Meydanındaydılar ve oradan da toplu olarak duruşma salonuna geldiler. Bu anlamlı dayanışma içinde bir yandan da sanki herkes Hrant Dink davası üzerinden yitirdiği kendi davalarının da izini sürüyor gibiydi.
Duruşmanın sabahki bölümünde mahkeme başkanı, önceki duruşmada çeşitli kurumlardan istenen bilgi ve belgelerle ilgili bilgi verdi. Bu bölümdeki en çarpıcı nokta ise Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesinin cinayet sürecinde istihbarat elemanlarının gerçekleşen cep telefonu görüşmelerine dair verdiği bilgi ile Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığının kendilerinden istenenlerle ilgili gönderdiği yanıttı.
Trabzon Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi, istenen telefonun görüşmelerini, telafisi mümkün olmayan istihbarat zaafları yaratabileceği gerekçesiyle göndermemişti. Aynı şekilde eski başkanının Ramazan Akyürek olduğu Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi de, kendisinden istenin bilgileri benzer gerekçelerle mahkemeye sunmadı.
Hrant Dink ailesinin avukatlarından Bahri Belen, 5272 sayılı Usul Yasasının, suça ilişkin hallerde istenin bilgilerin devlet sırrı kapsamında görülemeyeceğini düzenlediğini hatırlattı ve Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığının bu yöndeki yanıtlarının kaale alınmaması gerektiğini söyledi.
Ortaya çıkan manzara akıllara ister istemez şu soruları getiriyordu. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınça ilişkin suikast hazırlığı iddiası karşısında kozmik oda bile aranabilirken ve Ergenekon iddianamesi dosyasında üst düzey askerlere ait telefon görüşmelerinin dökümleri önemli bir yer tutarken, ortada gerçekleşmiş bir cinayetin söz konusu olduğu Dink davasında, polisler söz konusu olduğunda neden devlet sırrı ya da telafisi mümkün olmayan durumlar öne sürülebiliyordu? Bunlar, bugüne kadar Dink davasında polislerin neden yargılanma dışı tutulduğunu da açıklayan soru işaretleri durumunda. Hrant Dink davasında, polis yetkililerinin sorumluluklarının bir türlü masaya yatırılamaması gerçeği, dünkü duruşmada da kendini hissettirdi.
Duruşmanın çarpıcı diğer bir yanı da, ilk bölümde sanık Erhan Tuncelin yaptığı savunma idi. Ayrıntılı bir savunma hazırladığı görülen Tuncel, duruşma salonunda mahkeme başkanından izin isteyerek, BBPnin iki üst düzey yöneticisine de BBP böyle bir cinayeti onaylar mı diye sordu. Onlar da, Sünme haşa, biz yaradanı, yaradılandan ötürü severiz anlamına gelen yanıtlar verdi. Erhan Tuncel de, BBP ve ülkücülük bağlantılarından ötürü kendisinin sanık durumuna düşürüldüğünü, ama görüldüğü gibi BBPnin bu cinayeti onaylamadığını, dolayısıyla kendisinin de suçsuz olduğunu öne sürdü. Yani tam bir ortaoyunu. Sanki onlar da çıkıp, Erhan hatırlamıyor musun, bu konuda emri sana biz vermedik mi? filan diyecekler.
Bu evlere şenlik görüntünün hukuksal bir mizansen olarak davada yer bulabilmesi bile, başlı başına davanın seyrine dair endişe yaratan bir gelişmeydi.
Fatih Polat