09 Şubat 2010 00:00
BAŞYAZI
Türkiyeye yönelik olarak, Bush dönemiyle Obama dönemi arasındaki başlıca fark nedir? dense, herhalde şu söylenebilir:
Türkiyeye yönelik olarak, Bush dönemiyle Obama dönemi arasındaki başlıca fark nedir? dense, herhalde şu söylenebilir: Bush döneminde Türkiyenin ABD ile önceden konuşmadan attığı her adım, kamuoyu önünde eleştirilmiş; hükümet ve generaller, ABD stratejisini anlamadıkları için azarlanmış, askerin başına çuval geçirmeye varan bir tutum esas alınmıştır. Obama döneminde ise tersine, ABDyi rahatsız edecek yönleri bulunsa bile, Türkiyenin her yaptığında keramet keşfeden, Türkiyenin ABD stratejisini anlaması ve ona uyum sağlaması için teşvik edilmesi, ABD diplomasisinin asıl tutumu olarak biçimlenmiştir. Burada, PKKye karşı iş birliği de, Türkiyenin ABDye karşı derin kuşkular besleyen kamuoyunu kazanmak ve Kürt sorununu, bu sorunun çözümünü ABD stratejisine bağlayan hükümeti hizaya getirmenin bir manivelası olarak kullanılmaya başlanmıştır.
ABDnin elbette Bush ve Obama dönemlerinde Türkiyeden isteklerinde ciddi bir değişme olmamıştır ama bu istekleri yerine getirirken nasıl bir ilişki sürdüreceğine dair yöntem değişmiştir!
Bu tutuma yöneliş, Bush yönetiminin son iki yılında varsa da, bu yaklaşımın bir diplomasi yöntemi olarak öne çıkarılması ve ABD stratejisinin bölgede yenilenmesi; Türkiyenin bölgesel lider güç, model ortaklık kavramlarıyla biçimlendirilmesi, Obama döneminde olmuştur.
Son bir yıla baktığımızda, önceki dönemlerden farklı olarak Obamadan, Clintondan başlayarak ABD yönetiminin resmi ve gayriresmi en etkin isimlerinin, Türkiyeyi ziyaret ettiklerine tanık olduk, oluyoruz. Bu kişilerin en sonuncusu ABD Savunma Bakanı Robert Gatestir.
Gatesin ziyareti, NATO Savunma Bakanları Zirvesi için görünmektedir; ama gerçekte Gatesin, ABDnin Türkiyeden isteklerini yinelemek için geldiği anlaşılmaktadır.
ABDnin Türkiyeden, Irakın işgalinden hemen sonraki, ABDnin Asyada yeni üsler kurduğu günlerde talepleri; Karadeniz ve Akdenizde liman üsler (Trabzon ve İskenderun gibi), ayrıca Doğu Anadoluda Diyarbakır, Siirt gibi illerde iki hava üssü istediği idi.
Gatesin son ziyareti sırasında bölgede iki radar üssü istediği belirtilmektedir. Ayrıca Akdeniz ve Karadenizde de ABDnin savaş gemilerini radar gemisi olarak donatacağı belirtilmektedir. Ki böylece, Rusyanın tepkisine neden olan Doğu Avrupaya kuracağı Füze Kalkanı Sistemini, Türkiye merkezli olarak Doğu Akdenize kaydıracağı haberleri de ete kemiğe bürünmektedir. Çünkü Akdeniz ve Karadenizde görev yapacak radar gemilerinin kara bağlantısı da Türkiye olacak gibi görünmektedir. Ve öyle anlaşılmaktadır ki, bu radarlar NATO üsleri olarak işlev görecektir.
Yani Obama yönetimi, radar sistemini klasik askeri üsler sisteminden hareketli üsler biçimine dönüştürerek, hareket alanını genişletmektedir.
Doğu Anadoluya radar sistemi yerleştirme; ABDnin, kısa vadede İran, orta uzun vadede de Rusyaya yönelik olarak mevzilenmesinde belirleyici olacaktır. Ve bu da, Türkiyenin her iki ülke açısından da bir kendilerine karşı bir Amerikan merkez üssü olduğu algılamasını güçlendirecektir.
AKP Hükümetinin bu isteklere ne yanıt verdiği henüz bilinmemektedir, ama eğer Türkiye, PKKye karşı ABD desteğini alacaksa, karşılığında bu üsleri vermek zorunda kalacaktır. ABD, denklemi kendisi açısından en doğru biçimde kurmuştur ve AKP Hükümeti, kendi Kürtleriyle aracısız diyalog kurup onların ne istediğini dikkate alarak sorunu çözmeye yanaşmadıkça da, ABD her istediğini Türkiyeden alacağı konumu koruyacaktır.
Hele ABD ve Batının İrana bir müdahale için her fırsatı kullanmak için hazırlandığı, Rusyanın NATOyu kendisi için asıl tehlike ilan ettiği düşünüldüğünde, bu radar sisteminin Türkiyeye konuşlandırılması; Türkiyenin, Batının, İran ve Rusya karşısında ileri karakolu olduğunu şimdiden ilan etmesi anlamına gelecektir.
Barış ve demokrasi güçleri bu gelişmelere yeterli duyarlılığı gösteremezse, ne Kürt sorununun demokratik çözümünde ne de antiemperyalist mücadelede bir adım atma şansları yoktur. Bu, giderek daha açıkça görülmektedir.
İHSAN ÇARALAN