11 Şubat 2010 00:00
BAŞYAZI
Son çeyrek yüzyıl içinde öğrencilerin, öğrenci velilerinin, Türkiyenin eğitim sisteminin daha iyi ve ülke gerçeklerine uygun olması kaygısı güden odakların ...
Son çeyrek yüzyıl içinde öğrencilerin, öğrenci velilerinin, Türkiyenin eğitim sisteminin daha iyi ve ülke gerçeklerine uygun olması kaygısı güden odakların (ve kişilerin) en çok karşı çıktığı nedir? dense, buna tereddütsüz; Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) ve Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS)! deriz.
Elbette sadece bilimsel, demokratik, parasız eğitim kaygısı olanlar değil, muhalefet partileri de iktidara gelmeden önce eğitimden söz ettiklerinde, iktidara geldiklerinde YÖKü ve üniversiteye girişte ÖSS türü sınav sistemini kaldıracaklarını, propagandalarının en önemli unsurlarından birisi yapmışlardır. Ama iktidara gelip de YÖKün başına kendi adamlarını getirince, bütün bu söylediklerini unutup YÖKü kullanarak üniversiteyi çekip çevirmenin dayanılmaz keyfini çıkarmaya koyulmuşlardır. Bunun en tipik örneği de AKPdir. İktidarda olduğu ilk beş yıl boyunca YÖKe karşı gibi görünen AKP, YÖKün başına kendi adamalarını getirecek kadar bir güce erişince, YÖKün baş savunucusuna dönüşmüştür.
Ancak son gelinen yerde, sanki YÖKün bir kararının Danıştay tarafından iptal edilmesinden dolayı ortaya çıkan bir sıkıntı gibi görünen katsayı krizi, aslında YÖKün ve artık onun alameti farikası haline gelen ÖSS türü giriş sınavı sisteminin tıkanmış olduğunun ilanıdır.
İster Danıştayın belirlediği gibi eski koşullarda, isterse YÖKün yasaya hile yaparak sınavı kendisine ve AKP Hükümetine rant sağlayacak bir malzemeye dönüştürme girişimleri başarıya ulaşmış olsun, bu sınav, geçen yıl olduğu kadar bile bir itibar ve güvenilirliğe sahip değildir artık.
Aslında ÖSS kendi başına bir sistem değildir; piyasacılıkla, dershane sistemiyle, zapturapt altına alınmış ve siyasi iktidarlar tarafından yönetilip yönlendiren üniversite anlayışıyla bir bütündür. Bu yüzden de Danıştayın katsayı değişikliğinin iptali, aslında sistemin tıkandığını; sistemin kendi kurumlarıyla yasalarının, yasalarla öğrencilerin, gençliğin çıkarlarının açıkça çatıştığını gözler önüne sermiştir.
Bu yüzden de, YÖKün kararı mı doğru Danıştayın kararı mı? etrafında bir tartışmanın hiçbir anlamı kalmamıştır.
Bunun için;
1-) YÖKün kaldırılması, üniversitelerin; kendi seçtikleri yöneticiler tarafından yönetilen, özerkliğin, bilim özgürlüğünün olduğu, piyasanın sanayi tekellerinin bağışlarına ihtiyaç duymayan bir mali özerklikle birleştirilen, laik ve demokratik bir ortamı olan kurumlar haline gelmesi,
2-) ÖSS ve aynı mantıkla yapılacak sınav sisteminin kaldırılması ve ilköğretim ve ortaöğretimde devlet okullarının teknoloji ve bilimin sağladığı bütün imkanlara sahip hale getirilmesi, günün ihtiyaçlarına uygun kaliteli bir eğitim verilerek her öğrencinin sınavsız üniversiteye gireceği bir eğitim sistemi oluşturulması mücadelesini büyütmek gerekir.
Elbette bunlar aynı zamanda, dershane sisteminin kaldırılması, özel okulların ve parasını verenin üniversite diploması aldığı yükseköğrenim sistemine son verilmesi anlamına da gelmektedir.
YÖK ve ÖSSnin tıkanması ve sistemin tümüyle çöküşe gittiğinin anlaşılmış olması, bunlardan siyasi, ekonomik rant sağlayan güçlerin bu kurumları ortadan kaldıracakları anlamına gelmez. Bu ancak parasız, demokratik, bilimsel eğitimden çıkarı olan kesimlerin mücadelesiyle mümkün olacaktır.
YÖKün ve ÖSSnin böyle açıkça tıkanması; geçen yıl gençlerin yürüttüğü Hayat üç saatlik sınava sığmaz talebini, şimdi daha bir bilinçle ve YÖKlü ve ÖSSli eğitime hayır, Parasız, bilimsel demokratik eğitim istiyoruz taleplerini daha yüksek sesle haykırmayı gerektirmektedir. Dahası, böyle bir mücadelenin pratik sonuçlar vermesi için koşullar da son derece uygun hale gelmiştir.
Emek mücadelesi ve demokrasi mücadelesinin ilerleme eğilimleri (genel grev ve genel direniş hattına yöneldiği) göz önüne alındığında, her iki mücadeleyle birleşen parasız, demokratik, bilimsel eğitim mücadelesinin öneminin arttığı ortadadır.
Bu alandaki mücadeleyi, hem akademik mücadele hem da öğrencilerin talepleri açısından şimdi yeniden ele alıp örgütlemek, son derece önem kazanmıştır.
İHSAN ÇARALAN