14 Şubat 2010 00:00
KİRVEME MEKTUPLAR
Kirvem,Gazete köşelerinde her Allahın günü kalem oynatıp hemen her konuda kendi düşünceleri doğrultusunda fetva veren kalemşörlere bakılırsa...
Kirvem,
Gazete köşelerinde her Allahın günü kalem oynatıp hemen her konuda kendi düşünceleri doğrultusunda fetva veren kalemşörlere bakılırsa; anlaşılan o ki, ülke genelinde gündeme taşınıp üzerinde laflanacak o kadar çok konu var ki, canın istediğinde al kalemi, diviti eline becerebileceğin ölçüde yaz yaz dur!
Mesela son yıllarda gündemi fazlasıyla meşgul eden, hemen hepsi de ülke genelinde öncelikle karmaşa, patırtı gürültü yaratıp, ardından da ilk fırsatta bir punduna getirip tezgahlanmak istenen darbelerin vahameti giderek gün yüzüne çıktıkça, milletçe haklı olarak bir taraftan neredeyse şaşkınlıktan küçük dilimizi yutmakla kalmayıp, aynı zamanda da yargı safhalarını boylayan bu konuların hangi sonuçları doğurup, nerede noktalanacağını da tabii ki merak edip duruyoruz.
Nitekim dünden miras kalan darbelerin ardından, aynı minvalde Ergenekon, Sarıkız, Ayışığı derken, daha sonraları da tespih taneleri misali ardı ardına dizilip günümüze ulaşan Kafes, Balyoz gibi senaryoların yanı sıra yarın, ertesi gün başka nümeroların da hortlayıp gündemin başköşesinde yerini alıp almayacağı ya da bundan böyle ülkede hinoğluhince hangi sorunlarla karşılaşacağımızı peşinen kestirebilecek durumda değiliz
Yani demem o ki Kirvem, olaylara bu açıdan baktığınızda; adları, soyadları, tarihleri farklı farklı da olsa, ülkenin gündemini zırt pırt meşgul eden bu darbeci derebeyi zihniyetlerin biri gidip, ardından da benzerleri bu kez de balans ayarı, muhtıra falan feşmekan namları altında zuhur ettiğinden beri, aslında sonuç itibariyle ülkede olumlu, hani nasıl derler; ele gelir dişe dokunur anlamda uzun boylu değişen bir şey yokken, buna mukabil kesinkes belli olan acı gerçek şu ki; canları, keyifleri her istediğinde kendilerince durumdan vazife çıkarıp, böylece her biri başlı başına sanki birer vatan kurtaran aslan kesilen bu zevatın, halkın temsilcisi olan parlamentoyu iplemeyip, bunun yerine portmantolara astıkları bol sırmalı kasketlerinin gölgesi altında memleketi koruyup kollamak masalıyla uyutmaya kalkıştıklarında, hani ayıptır söylemesi bunun kazığını eninde sonunda bu ülkenin vatandaşları ister istemez yiyip, sonra da ceremesini sineye çekiyor.
İşte ben özüm de her gün yerine hiç olmaza haftada bir de olsa bu kalemşörlük kervanına katılanlardan biri olarak, alkımınca önemli bulduğum meseleleri elimden geldiğince bu köşeden dillendirip, dolayısıyla öncelikle kendi gündemimi belirlemeye çalışırken, özellikle şu son mektuplarımda vatandaşlık meselesi etrafında tepinip duruyorsam; bunun nedeni, gündem sıkıntısından ziyade tam aksine, vatandaşı teferruat babında algılayan, asker-sivil bürokratik bu yozlaşmış zihniyetin ipliğini mümkün mertebede pazara çıkarıp, bununla mücadele etmenin ülke sorunlarının başında geldiğine dair inancımdandır.
Çünkü kanaatimce, bu ülkede ezelden beri iki yakamız bir araya gelmiyorsa, gelemiyorsa, bunun başlıca ve belki de en önemli nedeni, vatandaşa tepeden bakıp, onu her halükarda dışlayıp küçümseyen ve ne yazık ki ta Osmanlıdan beri sürüp gelen köhne zihniyetin, bu gün bu saat hâlâ aynı fasit daire etrafında dönüp dolaşmasının sonucudur. Dolayısıyla çözüme buradan başlayıp bu zihniyeti tersyüz etmek, sanırım hem en kestirme yoldur, hem de öncelikle atılması gereken ilk adımlardan biridir
Öyleyse, aynı gündeme berdevam Kirvem!..
MIGIRDİÇ MARGOSYAN