15 Şubat 2010 00:00

BAŞYAZI

Başbakan Erdoğan, önceki gün çıktığı bir televizyon programında, yine esti yağdı. En baş hedefi ise TEKEL işçileriydi.

Paylaş

Başbakan Erdoğan, önceki gün çıktığı bir televizyon programında, yine esti yağdı. En baş hedefi ise TEKEL işçileriydi. Ama sadece TEKEL işçileri de değil; kendisine en yakın bilinen sendikacıları da hedefe koydu bu sefer!
Eğer Başbakan sendikacıları eleştirse, onları kötülese; “Uzlaşmaya yanaşmıyorlar”, “Verdiğimizi az buluyorlar”, “İşçiyi kışkırtıyorlar” ... dese anlaşılırdır. “Sendikacı görevini yapıyor, Başbakan da bundan hoşlanmıyor; hoşlanması da gerekmiyor!” denebilir.
Ama Başbakan öyle yapmıyor: Her gün kamuoyu karşısına geçip TEKEL işçilerini ve haklarını savunduğunu söyleyen Türk-İş başkanı ve yönetimi için “Türk-İş kendisi bile sahip çıkmıyor bu eyleme. DİSK ve Kamu-Sen sahip çıkıyor, onlar da popülizm yapıyor!” diye aşağılıyor sendikacıları. Dahası; çocukluk arkadaşı, AKP’ye en yakın sendikacı olarak bilinen Türk-İş Eğitim Sekreteri Ergun Atalay’ı da, hükümete “TEKEL işçisini sürgün edin!” demekle suçluyor.
Ama Başbakan, sendikacıları eleştirmiyor, hatta kötülemiyor; aşağılıyor. İstiyor ki; işçiler, sendikacılarla kavgaya tutuşsun; onlara “Satılmışlar”, “İşçi hainleri” diye saldırsın; onlarla arasını iyice açsın!
Elbette eğer Türk-İş yöneticileri gidip hükümete; “Biz bu eylemi istemiyoruz ama başımıza bela oldular” diye yakınıyorsa ya da Ergun Atalay, “TEKEL işçisini sürün!” demişse (Ergun Atalay, öyle demedim diyor), buna göre Türk-İş üyesi işçiler bir hesap çıkarmalıdır. Ama Başbakan’ın, böyle kamuoyu karşısına geçip, Kenan Evren(*) ağzıyla sendikaları ve sendikacıları aşağılayan biçimde konuşması; asla iyi niyetle ve “Gerçek bu!” demek için değil, sendikal cepheyi bölmek için yeni bir hesaplı kitaplı, şeytani girişimdir. Elbette Başbakan’ın bölme girişimi burada da kalmıyor; “TEKEL işçisini İzmir belediyeleri alsın. Diyarbakır Belediyesi alsın çalıştırsın!” diyor.
Peki niye sadece Diyarbakır ve İzmir?..
Çünkü İzmir Belediyesi CHP’de, Diyarbakır Belediyesi BDP’nin! “Onlar madem TEKEL işçisini destekliyor, o zaman onlar kendi belediyelerine alsınlar işçiyi” demek istiyor.
Biz de buradan soruyoruz:
Hani siz bütün Türkiye’nin başbakanıydınız?
TEKEL işçisinin, CHP’li ve BDP’li belediyelerin de başbakanı siz değil misiniz?
Eğer Başbakan art niyetli konuşmuyorsa; neden TEKEL işçilerini, AKP’li, MHP’li, CHP’li, BDP’li, MHP’li demeden çeşitli belediyelerde normal işçi kadrosundan istihdam edelim demiyor? O zaman TEKEL işçilerinin talepleri zaten yerine gelmiş olmaz mı?
Açıktır ki Erdoğan; CHP ve BDP ile polemiğe girerek, onlarla TEKEL işçileri arasına da nifak sokmaya çalışıyor.
Bir ülkenin başbakanı bu kadar küçültür mü kendisini?
Aynı kanaldaki konuşmasında Erdoğan, gazetecilerin, “askerin moral bozukluğu” üstüne sordukları soruya verdiği yanıtta; “Benim de moralim zaman zaman bozuluyor biliyorsunuz. Bazen şirazesinden çıktığım da oluyor. Biliyorsunuz bazı şeylerde bunlar oluyor” diyor.
Diyor demesine de; bu, Başbakan’ın “şirazeden çıkması” normal hali midir, yoksa bazen mi şirazeden çıkmaktadır, bu tartışılırdır. Çünkü Başbakan, ezilen kesimlerden gelen hoşlanmadığı her istek karşısında saldırganlaşıyor.
Son zamanlarda onu en çok “şirazeden çıkaran” da TEKEL işçileri! Onun için de Başbakan, TEKEL söz konusu olduğunda en yakınlarını bile ayak altına atmaktan çekinmiyor.
İşin bölme yanı bir yana bırakılırsa; madem ki Başbakan da TEKEL işçilerinin çeşitli belediyelerde çalıştırılmasını mümkün görüyor, demek ki 4-c tek seçenek değilmiş!
Bundan sonra yapılacak şey de; TEKEL işçisini, bulunduğu illerde (ya da yakın illerde), bu belediyelerin hangi partinin elinde bulunmasına bakmadan, belediye kadrosuna geçirmektir.
Tabii yine de bu öneriye TEKEL işçisi ne der, onlara sormak gerekir.
(*) 12 Eylül sonrasında cunta şefi Kenan Evren, meydan meydan dolaştı; sendikacıları sendika ağası olarak niteleyip, ne kadar maaş aldıklarını, ne kadar servet yaptıklarını anlattı. Böylece hem sendikal faaliyeti cuntanın yasaklamış olmasına meşruiyet sağladı, hem de işçiler arasında sendikalara karşı kuşku yarattı. Ama bu kampanyanın arkasından cunta, işçinin örgütlenmesini engelleyen, patronların işçiye “Haydi şimdi de grev yapın da görelim!” dedikleri bir Sendikalar ve Toplusözleşme Yasası çıkarttı.
İHSAN ÇARALAN
ÖNCEKİ HABER

Denizli’de bakanlara TEKEL protestosu

SONRAKİ HABER

Liseliler eğitimdeki sorunları halka anlatıyor!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...