15 Şubat 2010 00:00

EKONOMİ VE POLİTİKA

Üniversitelerin sermaye ve siyasetin baş hedefi olması anlaşılmaz değildir.

Paylaş

Üniversitelerin sermaye ve siyasetin baş hedefi olması anlaşılmaz değildir. Çünkü üniversiteler, hem eğitim hem de araştırmalar yoluyla toplumu çok ciddi etkileme kapasitesine sahiplerdir. Hal böyle olunca; üniversiteler, sermaye tarafından başat ideolojinin sözcüsü konumuna indirgenmek amacıyla, siyasiler tarafından ise eleştirel gücünün törpülenmesi amacıyla baskı altına alınmaya çalışılmaktadır. Bu durum, tarihin her aşamasında ve hemen hemen tüm toplumlarda gözlemlenmiştir.
Üniversitelere uygulanan baskı, gelişmiş ekonomilerde yüksek gelirden pay vererek akademik ruh satın alınma şeklinde tezahür ederken, Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomilerde üniversiteler üzerinde açıkça uygulanan baskı ve şiddet politikalarıyla gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır. Bu nedenledir ki, gelişmiş ekonomilerde üniversiteler özgür gibi gözükürken, Türkiye’de üniversiteler baskı altında bir görüntü sergilemektedir.
Cumhuriyetin ilk yıllarından başlayarak uygulanan üniversiteleri sindirme politikaları, 1982 YÖK eliyle aşikar hale gelmiştir. 1982 operasyonu ile üniversitelerin yönetsel açıdan yeniden şekillendirilmesi ve mali zorluklara itilmesi, bir reform hareketidir, ama ilerici yönde değil gerici yönde bir yeni şekillendirmedir. Farklı dönemlerde farklı uygulamalara sahne olmuş olan YÖK yönetimi, giderek katılaşarak bugünkü konumuna, adeta bilime hıyanet konumuna gelmiş bulunmaktadır. Bugün üniversitelerde yetişmiş doktoralı asistanlar kapı dışına koyuluyorsa, üniversitelerde “mütevelli heyet” türü bir oluşumla yönetime sermaye çevrelerinden ajanlara yer verilme yoluna gidiliyorsa, üniversite içinde tüm hizmetler özelleştiriliyorsa, üniversiteler holdinglerin siparişi üzerine patentli teknoloji oluşturma merkezi haline getiriliyorsa ve buna benzer daha birçok abes önlemlerle üniversiteler kuşatılıyorsa, üniversitelerin, sermayenin emrinde, sermayenin tercihleri doğrultusunda ucuz emek üretim deposu konumuna indirgendiğinden söz edebiliriz.
Üniversitelere karşı sürdürülen mücadelenin farklı boyutları arasında; ayakkabı fabrikası kurar gibi üniversite(!) açma, üniversite öncesi eğitimde genç beyinleri dogmatik ve ezberci eğitim sistemine yöneltme, imam hatip gibi çok özel bir meslek okulunu olağan lise konumuna çekerek şüphecilikten, araştırıcılık ve sorgulamadan uzak formasyon sahibi gençleri üniversitenin önüne yığma gibi akılla bağdaşmayacak yöntemler sayılabilir.
Peki, niçin bütün bu kötülükler yapılmaktadır ya da bütün bu önlemler gerçekten üniversitelere yapılan kötülükler midir, yoksa, belki de tam tersine, iyilikler midir?!. Bu tartışmaya yanıtım; yapılanlar kesinlikle kötülüktür. Daha da vahimi; yapılan kötülük sadece üniversiteyi etkilemekle kalmamakta, tüm toplumu etkisi altına alma eğilimi taşımaktadır.
Tartışmayı bu dar sınırlar içinde anlamlı boyuta çekebilmek için mütevelli heyetler oluşturma yoluyla sermaye çevrelerinin üniversite yönetimine hakim kılınmasını hedefleyen korkunç projeden kısaca söz etmek istiyorum. Ülkemiz açısından bu projenin iki yönde olumsuz etkisi görülecektir. Birincisi; sanayi dünyasına hakim olan başat sermaye dokuları, bu kez üniversitelere de hakim olarak sermayeler arasındaki mücadelede üniversiteleri birer araç olarak kullanacaklardır. Bu süreç monopolleşmeyi güçlendirebilir. Yine aynı süreçte, başat sermaye sahipleri, yatırımlarından en yüksek kârı elde edebilmek için üniversiteleri kendi gelişme çizgisinde tutmaya çalışacaktır. Bu süreç de üniversitelerin gelişmesine ket vuracaktır. İkinci yönde de, mütevelli heyetleri kanalı ile emperyalist güçlü sermayenin üniversiteler üzerindeki yönlendirici rolü oluşacaktır. Bu yolla da üniversitelerde bilimsel ve teknik çalışmaların ve ilerlemelerin önü alınmış olabilir. Yeni dünya düzeninde üniversitelerin rolü, bir yandan sermayenin gereksinimi için ucuz işgücü, diğer yandan da ucuz araştırma ve patent oluşturma havuzu şeklinde tanımlanabilir. Ancak, ikinci rol daha çok gelişmiş ekonomiler üniversitelerine verilmiş iken, birinci rol gelişmekte olan ekonomiler üniversitelerine verilmiştir. Üniversitelerini sermayenin ve emperyalistlerin tercihleri doğrultusunda şekillendirmeyen Küba, bize çok anlamlı bir ders teşkil eder!
İZZETTİN ÖNDER
ÖNCEKİ HABER

BEN YAPARIM SEN YAZAMAZSIN!

SONRAKİ HABER

‘1 liranı paylaş’ kampanyası yayılıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...