12 Aralık 2011 03:17

Reklam var icraat yok

BDP Van Milletvekili Özdal Üçer depremin ilk gününden beri Van’da depremzedelerin yanında. Sabahın erken saatlerinden itibaren, BDP’li bir ekiple beraber çadırları gezen Üçer, sık sık da yardımların dağıtıldığı ya da gönüllülerin bulunduğu koordinasyon merkezlerini ziyaret ediyor. Milletvekili, gecenin ge&cc

Reklam var icraat yok
Paylaş
Vural Nasuhbeyoğlu / Çağrı Sarı

Şabaniye Mahallesi’nde bulunan ve BDP bölge belediyelerinin koordinasyon merkezlerinden birinde çocukların söylediği şarkıları dinleyen Üçer, bizim sorularımız yanıtladıktan sonra çadırı yanmış bir ailenin ziyaretine giderek aileye çadır, battaniye ve halı verdi. Bugüne kadar kapıları kimse tarafından çalınmayan  aile, karşılarında Özdal Üçer’i gördüğünde bir an olsun derlerini unuttu, etrafta ‘spas (teşekkür ederim)’ sesleri yükseldi. Aile bireyleri ile yapılan kısa sohbetle beraber Üçer’in dediği gibi yaralar birlikte sarılmaya çalışıldı.

Sonra mahalledeki başka aileler ziyaret edildi, dertler dinlendi.

Özdal Üçer, böyle bir yoğunlukta depremzede çayı (kendisi öyle tanımlıyor) eşliğinde bize de vakit ayırdı ve sorularımızı yanıtladı.

Van depreminin ardından neredeyse iki aya yakın bir zaman geçti. Van’a yardım eli uzatıldığını düşünüyor musunuz? Halkın yaraları sarılıyor mu?

Van yoğun bir göç yaşadı. AKP Hükümeti Van’da kalanların dahi ihtiyaçlarını karşılamadı. Hükümet aslında bu deprem enkazının altında kaldı. AKP siyasi yandaşlık çerçevesinde yardımlar yapmıştır. Vatandaşın gerçek ihtiyaçlarını karşılamaya dönük bir tedbir alınmadı. Bütün bu yok saymaya karşı BDP olarak belediyelerimizden gelen yardımları eşit bir şekilde dağıtmaya çalışıyoruz. Burada oluşan tahribatların etkisini biraz daha azaltmak için diğer belediyelerimizle ortaklaşa etkinlikler düzenliyoruz. Bir taraftan da gönüllülerin desteği ile gelen çadırları dağıtmaya çalışıyoruz ki bu sınırlı bizim açımızdan. Giyecek yiyecek ihtiyaçları da keza öyle. Hepimiz aynı zamanda depremzedeyiz. Kendi yaramızı da halkla beraber kendimiz sarıyoruz.

Peki Van böyle bir felaketin ardından neden afet bölgesi ilan edilmedi?

Afet bölgesi ilan edilirse bütün zarar ziyanın devlet tarafından karşılanması gerekiyor. Erdoğan bu zararı devletin karşılamasını istemiyor. O nedenle halkın kendi yarasını kendisinin sarmasını istiyor. Yani kaderine terk edilmiş bir durum söz konusu. Hükümetin ceberrut devlet anlayışı ile devam etme geleneği sürüyor. Yine siyasi seçilmişleri, sivil toplum örgütlerini yok sayıyor. Ranta bağlı ilişkiler geliştiriyor. Valiler de zaten vali gibi çalışmak yerine AKP il başkanı gibi çalıştığı için sonuç ortada.

Van, depremin ardından yoğun bir göç verdi. Binlerce insan bu kenti terk etti. Bu bilinçli bir politika mı?

Aslında depremden önce 30 yıllık süreçte Van adeta bölgenin merkezine dönüşmüştü. Çevredeki bütün illerden göç alan hızla nüfusu artan bir il haline dönüştü. Siyasal bir kültürlenme haline de geldi. Ama depremin ardından devlet,  barınma sorununu çözmedi. Halk, eksi 15-20 derecelere düşen bir soğukla karşı karşıya kaldı. Bu da göçe neden oldu. Depremzedeler konteynır, çadır temini yerine göçe maruz bırakıldı. Bir ailenin göç maliyeti, onlarca çadır maliyetine ve bir konteynıra denk geliyor. Ama bunlar sağlanmadı göç teşvik edildi. Olaganüstü önlemler alınabilirdi. Marangoz sitelerinde faaliyet yapılabilirdi. Bu atölyelerde prefabrikler yapılabilirdi. Eğer ki istenmiş olsaydı. Ben de bir Vanlıyım yaşadığım coğrafyayı seviyorum. Duygusal bir bağla bağlıyız Van’a. Kimse isteyerek burayı terk etmedi. Üstelik dışarıda da mağduriyet söz konusu. Devlet eli ile götürüldükleri halde, kendi kaderleri ile başbaşa bırakıldı Vanlılar adeta. Yani yağmurdan kaçarken doluya tutuldular.

BDP olarak siz halkın bu travmayı atlatması için ne yapıyorsunuz?

Deprem sonrası trajik durumlar da ortaya çıkıyor. Soğuktan donanlar, çadırı yananlar. Biz bütün bunlara karşı öz direnç oluşturmaya çalışıyoruz. Halkla hareket ediyoruz. En kaotik ortamlarda bile psikoloji tahrip oluyorken, böyle ortamda tahrip olmamak mümkün değil. Biz yeni yaşamı kurmak için çalışıyoruz. AKP’nin yapmak istediği şey, toplumu açlıkla tedavi etmek. Toplumu dilencileştirmek. Biz ise böyle davranmıyoruz. Zorluklarla mücadele edebilme kültürünü geliştirmek için uğraşıyoruz. Zorluklarla mücadele eden bir toplum yaratmaya çalışıyoruz. Halkımız zaten dirayetlidir. Yüz yıllık devlet politikasına karşı direnmiştir. Deprem bizim canımızı aldı, bizi yaraladı. Göç ettirdi. Ama depremin zararı, devletin zararı kadar olmamıştır. Devlet gücü ile köylerimiz boşaltıldı, tarumar edildi. Bu halk, o nedenle depreme de dayanır. Yüreğimiz her ne kadar yaralı olsa da, yarasını sarabilen bir halkız. Bu umutla, şiarla çalışmamıza devam ediyoruz

Başbakan Erdoğan’ın bu süreçte BDP’ye yönelttiği eleştiriler hakkında neler söyleyeceksiniz?  

Şimdi önce iktidar olan BDP değil, Başbakandır. Bütün devlet kurumlarının yönetimi Başbakanlık kurumuna bağlıdır. Eğer ki  Başbakan, Başbakanlık yapamayacaksa, bıraksın onun yerine biz bir Başbakan verelim. Yani, Başbakan kendi sorumluluğunu yerine getirmek yerine, eksikliklerini, kusurlarını iktidar partisi olmayan, elinde devlet gücü olmayan ama kendine rakip gördüğü BDP’ye yüklüyor. Bizi karalamayı tercih etmesi onun sosyal kişiliğine de denk geliyor.

Başbakan’ın bir eleştirisi de belediyeye yönelikti. Basında da bu konuda haberler çıktı. “Belediye Van depreminin ardından etkisiz kaldı” denildi...

Başbakan’ın “Ben valiliği, hastaneyi, Kızılay’ı çalıştırabiliyor muyum?​” diye düşünmesi gerek ama, “Belediye niye çalışmıyor?​” diye uğraşıyor. Belediyenin bütçesi bütün bu devlet kurumlarından daha azdır. Ama bütün bu koşullara rağmen şu an Van’da işleyen tek kurum belediyedir. Yol yapım ve altyapı çalışmaları işliyor. Su ile ilgili bir sıkıntı yaşanmıyor. Herkesin suyu akıyor. Ama Başbakanlığa bağlı olan kurumlar, sağlık il müdürlüğünün, valiliğin yönetiminde olan hastahaneler işlemiyor. Hastahaneler hasta bakamıyor. Van merkezde ve Erciş’te de eğitim verilemiyor. Bunlar belediyenin yönetiminde midir? Ya da Kızılay herkese aş verebiliyor mu? İşte bütün bunlar devletin görevidir.  Ancak aksama yaşanıyor, yapılamıyor. Başbakan anca reklam yapıyor. Yandaş basında Başbakanın reklamını yapınca her şey yolundaymış gibi görünüyor. İşte bütün bu sorunlar konuşulmayan şeyler. Elbette belediye de eleştirilir. Eksiklikleri de vardır ama kendi yetmezliğini başkalarına yüklemek yanlış. Bu kirli siyaset yapmaktır. Bu nedenle Başbakanın söylediklerinin bizim için hiçbir itibari yoktur.

Peki biz dolaştığımız yerlerde zaman zaman halk tarafından da belediyenin eleştirildiğini gördük. Depremzedelerin belediyeye yönelik eletirisi konusunda neler söyleyeceksiniz?

Düşünün bir kere Valilik TMMOB’u çalışmalarına katmadı. Valilik tarafından böyle bir tutum alındı. Halk elbette eleştiri hakkına sahiptir ama belediyeyi, hükümet gibi görmemeli, hükümet ile eşdeğerde tutmamalıdır. Tüm eksikliklerden sorumlu belediyenin tutulması haksız bir eleştiridir. Dediğim gibi devlet kurumları Van’da çalışmamaktayken, belediye tüm faaliyetlerine devam ediyor. Tabii basının buradaki rolü önemli. Yandaş basın da zaten Başbakanın bolca reklamını yapıyor.

Van’ın yeniden inşaa edileceği söyleniyor...

Kentin yeniden yapılanma meselesinde hazine araazisine deprem konutu yapılacak. TOKİ buralarda olacak. Depremde evleri yıkılan halka “Al senin evin barkın yıkılmıştı gel burada yaşa” denilmeyecek ki. Herkesin gelirine göre TOKİ konutları satışa sunulacak.

Van halkına ileteceğiniz bir mesajınız var mı?

Yaşamda her şey vardır. Afet de devlet afeti de... Yüz yıla yakındır devlet afetine tutulduk. Kasıtlı olarak uygulanan afet halkımızı yıldıramadı. Deprem de yıldıramaz. Depremin ardından yeni bir yaşamı hep beraber kurmak için çabalayacağız. Yaralarımızı halkla beraber saracağız Hükümetin “mağduriyeti gidereyim” diye bir derdi yok. ‘Ticareti nasıl yapabilirim. Buralardan nasıl kâr elde ederim’ diye  düşünüyor. (Van/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Yıkım korkusuyla yaşıyorlar

SONRAKİ HABER

Baba Tahir’in rubaileri sahnede

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...