19 Şubat 2010 00:00
GERÇEK
Başbakan Erdoğanın, her vesileyle Türk-İş önündeki direnişin yasal olmadığı, bu ayın sonundan itibaren bu duruma müsaade ...
Başbakan Erdoğanın, her vesileyle Türk-İş önündeki direnişin yasal olmadığı, bu ayın sonundan itibaren bu duruma müsaade etmeyeceklerini ve polisin gereğini yapacağını söylemesi, şubatın sonuna yaklaştıkça, işçi ve işçiden yana çevrelerde elbette tedirginliğe de yol açmaktadır. Bu elbette doğaldır.
Ancak bu doğallık, kimi parti ve çevreler tarafından, çoğu zaman yapıldığı gibi Gidip TEKEL işçilerini destekleyelim tutumuna; Ankaraya gitme ve TEKEL işçileriyle polis arasında barikat oluşturup işçileri savunmaya indirgenmektedir.(*)
Oysa daha polisin Güven Parkta, işçilere saldırmasından sonra; TEKEL işçilerine tüm Türkiyenin emekçilerinin destek vermesi gerektiğinden hareketle, Her yer TEKELdir, her alan TEKEL işçileriyle mücadele alanıdır diye ilan edilmiştir. O günden bugüne de gerek TEKEL işçilerinin sendikası Tek Gıda-İş, gerek Türk-İş, gerekse bu dönem boyunca çeşitli kararlar alan, TEKEL işçilerine destek vermeye çalışan sendikalar, konfederasyonlar, süreci böyle algılamıştır. Bunun içindir ki; Ankarada kimi sembolik eylemler örgütlense de, asıl olarak tüm hizmet ve üretim birimlerinden, ülkenin her yanındaki alanlardan TEKEL işçisine destek vermek, ana strateji olmuştur.
Dolaysıyla 28 Şubat ve sonrasında da TEKEL işçilerine verilecek destekle; ülkenin her yanı TEKEL işçilerine destek vermenin alanı haline getirilir, TEKEL işçisine dokunulursa hükümetin daha büyük bir emekçi muhalefetiyle karşı karşıya kalacağı gösterilebilirse, sadece Başbakan Erdoğan değil hiçbir güç TEKEL işçisine dokunamaz. Bu siyasi parti ve çevreler, eğer TEKEL işçilerinin mücadelesine gerçek bir destek vermek istiyorlarsa, Her yer TEKEL işçisine destek alanıdır stratejisine destek vermeli, var güçleriyle bunun için çalışmalıdırlar.
Bu yüzden de, TEKEL işçisine destek vermenin yolu; Ankaraya gitmek, etten duvar örmek değil, tüm ülkeyi, Türk-İşin önü gibi TEKEL işçileriyle dayanışma alanı yapmaktır. Dahası; çeşitli siyasi örgüt ve partilerin Ankaraya gitmesi ve TEKEL işçilerinin önünde etten duvar örmesi, sadece saldırı yapacaklara malzeme sağlar. Çünkü hükümet ve yandaş basının, TEKEL işçilerine karşı çıkmak için tek dayanakları; işçilerin çeşitli odaklar tarafından kışkırtılmasıdır. Bu nedenle bu propagandaya fırsat verecek hareketlerden kaçınılması gerekmektedir.
Peki Ankaraya giderek destek verenler olmaz mı?
Elbette olur!
Örneğin tanınmış aydınların, sanatçıların, belirli sendikacıların Şubatın 28inden itibaren Ankarada TEKEL işçileriyle kalmaları, bir tür nöbet tutmaları, işçilere yönelecek çeşitli türden saldırılara karşı caydırıcı olabileceği gibi, aydınlar ve kamuoyu açısından da son derece anlamlı olur.
Nitekim önceki gün, işyeri temsilcileri toplantısında konuşan İstanbul Yol-İş 1 Nolu Şube Başkanı Erdem Arcan, Bu ortak temsilciler kurulunu işçi sınıfına saldırıların yoğunlaştığı bir dönemde, direnişin simgesi haline gelen TEKEL işçilerine destek için neler yapabileceklerini konuşmak için topladık. Bize düşen görev, direnişteki işçilerle dayanışma içinde olduğumuzu göstermektir. Ancak bunu bir iki ziyaretle değil, bulunduğumuz her yeri; işyerlerini, ilçeleri, mahalleleri, direniş yerine çevirerek yapabiliriz diyerek, TEKEL işçisiyle dayanışmak isteyen herkesin üstüne düşeni ifade etmiştir.
Umarız ki; 28 Şubatta Ankaraya gitmeye hazırlanan parti ve çevreler, bu görüşlerini gözden geçirirler.
(*) Bu siyasi çevrelerin çoğu, 1 Mayıs deyince de onu Taksimde kutlamayı anlıyorlar. Dolayısıyla bu çevreler, 28 Şubatta TEKEL işçisine destek vermekten de Ankaraya gidip etten duvar örmeyi anlıyorlar. Bu arkadaşların, aynı zamanda bu anlayışla da hesaplaşmaları için TEKEL işçilerinin mücadelesi bir fırsat sunmaktadır. Dileğimiz, bu fırsatı olumlu biçimde kullanmalarıdır.
İ. Sabri Durmaz