22 Şubat 2010 00:00
MEDYATİK
Haftalarca kaçtım. Çok direndim. Ama sonunda o gün geldi işte...
Haftalarca kaçtım. Çok direndim. Ama sonunda o gün geldi işte... Baskılara dayanamayıp internet, gazeteler ve sosyal medya ekseninde bir yazı yazıyorum bu hafta.
Zor bir konu bu. Eskilerin deyimiyle çetrefilli. Ayrıca kehanette bulunmaya zorluyor
Bu konular açılınca Kağıda basılı gazeteler on sene sonra da hayatımızda olacak mı?, İyi bir internet sitesi gazetenin tirajını düşürür mü?, Gazete siteleri paralı mı olmalı? falan gibi kazık tabir ettiğimiz sorular geliyor hemen.
Açık söyleyeyim: Bilmiyorum!
Elbet var kendimce fikirlerim ama bugün, başlangıç olarak, bu konuyla ilişkilendirdiğim iki kavramdan bahsetmek istiyorum: Paradigma kayması ve paradigma felci. (Haydaaa, nereden çıktı şimdi bunlar?)
Diyelim ki bir paradigmamız var. yani herhangi bir alanla ilgili bir model, bir bakış açısı, bir kavrayış ve anlayışımız var. Bu paradigmamız belki uzun süren deneyimlerle elde edildi, sınandı ve başarısı kanıtlandı. Peki, paradigmamızın her zaman başarılı olacağı kesin mi?
Hah, işte tam da bu noktada filozof ve bilim tarihçisi Thomas Kuhn diyor ki, eğer senin paradigman artık sorulara cevap veremiyorsa, geleceğe dair öngörülerin tutmamaya başladıysa, o zaman bil ki kriz evresindesin. Bu kriz bir devrimle aşılacak, yeni bir paradigma eskisini geçersiz kılacak şekilde tüm kalıpları yıkarak kendi kurallarını koyacak.
Artık eskisi için başarılı olabilecek bir zemin yok. Çünkü paradigma kaydı.
Bu konuyu anlatan hocalar, ağız birliği etmişçesine aynı örneği verir: Dünya saat pazarını elinde tutan Swiss firması, çalışırken tik-tak sesi çıkarmayan dijital saat teknolojisinin yeni paradigmasını kavrayamadığından (yani paradigma felcine uğradığından) 1-2 senede pazar payını Japon dijital saat firmalarına kaptırır. Üstelik dijital saati ilk olarak kendisi dünyaya tanıttığı halde!..
İşte ben de ne zaman internet gazeteciliği ve gazeteciliğin geleceği gibi konular açılsa bunu anımsıyorum. Paradigma felcine uğrayıp bilişim devrimini kavrayamayanlar çok fena kaybedecek gibi geliyor. İnterneti önemsemeyenler, matbaanın icadını önemsemeyenleri hatırlatıyor.
Bakın, Hürriyet gibi 60 yıllık bir gazetecilik markası bile yeni reklam kampanyasında internet çağının getirdiği yeni olanakları vurguluyor; okurlarına her an her yerden haber, bilgi ve eğlence içeriklerini ulaştırabileceğinin mesajını veriyor. İnteraktif içerik sunduğunu, kişiye özel kanalları olduğunu duyuruyor. Markasını yeni mecralara taşıyor.
Yani demem o ki, mesele sadece bir web sitesi yayınlamak falan değil. Sosyal paylaşım ağları, arama motorları, 3Gli cep telefonları, bloglar, mikro-bloglar Her şey değişime işaret ediyor. Türkiyedeki 20 milyon internet kullanıcısı, geleneksel medyayı hızla kaçınılmaz sona götürüyor.
Peki bu yeni dönemde ayakta kalmak için neler yapılabilir?
Bunu da bir başka yazıya bırakalım.
twitter.com/mkuleli
MUSTAFA KULELİ