24 Şubat 2010 00:00

GERÇEK


Pazartesi günü, TEKEL ve işçi sınıfı mücadelesinin bundan sonraki seyrini konuşmak üzere toplanan Türk-İş, DİSK, Kamu-Sen ve KESK yöneticileri, çeşitli kararlar aldılar.
Konfederasyonlar, acil isteklerini; “Başta 4-c olmak üzere güvencesiz, kuralsız, esnek tüm istihdam uygulamalarından vazgeçilmesi; iş güvencesinin sağlanması; ‘kiralık işçilik’ düzenlemesinin gündemden çıkarılması; çalışma hayatını düzenleyen yasaların ILO ve AB normlarına uyarlanması; Çalışanların örgütlenmesi önündeki engellerin kaldırılması; Kamu çalışanlarına grevli toplu iş sözleşmeli sendika hakkının güvence altına alınması” olarak belirlemiştir” biçiminde belirledikleri bildiride işçilerin ve kamu emekçilerinin acil taleplerini 12 madde halinde toplamışlardır. TEKEL işçilerine destek için de çeşitli kararlar alan dört konfederasyon; bu kararların uygulanmasında ortaklıklarını da ilan etmişlerdir.
Elbette burada; bir yandan TEKEL işçilerine destek konusunda öte yandan da işçilerin ve kamu ekmekçilerin 12 madde altında toplanan acil talepleri için de (Bunlar bugün gazetemizin haber sayfalarında yer almıştır) dört konfederasyonun mücadele edeceğini ilan etmesi, şunları şunları yapacağız diye kamuoyuna taahhütte bulunması elbette olumludur.
Ancak alınan kararların arkasında ne kadar durulacağı, bu söylenenlerden her konfederasyonun, her sendikanın aynı şeyleri mi anladığı ve yapılacağı ilan edilen çalışmaların ne kadarının nasıl yapılacağı ise ne yazık ki çok sayıda soru işaretini barındırmaktadır.
En başta da TEKEL işçilerin mücadelesi ile ilgili yanda; örneğin 28 Şubat’tan sonra ne yapılacağı, eğer hükümet TEKEL işçilerine müdahale ederse hangi tavrın takınılacağı, nasıl tepki gösterileceği belirsizdir. Burada, “TEKEL işçileri ve Tek Gıda-İş ne karar verirse biz de onların aldığı karara uyacağız” demek ilk bakışta olumluysa da sürecin özellikleri göz önüne alındığında bu kararla konfederasyonların sorumluluğu 10-12 bin TEKEL işçisine ve Tek Gıda-İş’e yıkmak istediği düşüncesi çıkmaktadır. Böyle bir durumda, “eylemin devamına” elbette TEKEL işçisi karar verebilir ama bu kararın oluşturulmasında konfederasyonların rolü de küçümsenemez. Eğer bu eylem TEKEL işçisinin eylemi olmayı aşmış, onların talebi tüm emekçilerin talebi haline gelmişse, (Konfederasyonların kararında bu da var); konfederasyonlar bu konuda daha net bir tutum almak; TEKEL işçisinin açtığı mevzide tüm sınıf güçleriyle mücadele edeceğini açık ve kararlı bir biçimde ortaya
koymak durumundadır.
Alınan kararı böyle yorumlayabilir miyiz?
Ne yazık ki hayır!
Tersine konfederasyonlar, “TEKEL işçisi bu eylemi bitirmelidir. Kazanılacak kazanılmıştır!” der gibidirler.
Yine, “26 Mayıs 2010’da bir genel eylem” kararı da; eğer ki; “şunlar şunlar yapılacak” denilenler hakkıyla yapılırsa anlamlı olur. Tıpkı TEKEL işçisinin mücadelesine destek vermek için yapılacak denilen “oturma eylemleri” ve “meşaleli yürüyüşler” gibi. Yoksa bugüne kadar pek çok yerde olduğu gibi (Bazı bölgelerde daha etkin, amaca uygun içerikte eylemler yapıldığını unutmadan), sadece şeklen yapılan, temsili katılımlarla, eylem yapıyormuş gibi görünerek yapılan eylemlerle gidişata müdahale etmek, emek mücadelesini ilerletmek olanaksızdır.
Evet; alınan kararın en önemli yanı; dört konfederasyonun başlıca talepler için kesintisiz bir mücadele verme konusunda anlaşmış, en azından mayıs ayı sonuna kadar da çeşitli etkinlikler yapma konusunda yükümlülük altına girmiş olmalarıdır.
Bir başka yönden bakıldığında konfederasyonların gerek TEKEL işçilerini destekleme, gerekse emek mücadelesinin talepleri için yürütüleceklerin ilan ettikleri kararlar, sınıf hareketinin tüm zaaflarını da yansıtmaktadır.
Ancak bu zaafların aşılması da mücadele içinde olacaktır ve mücadelenin her safhasına, Evrensel olarak, hedeflerin daha ileri bir çizgiden gerçekleşmesi için elimizden gelen her desteği verirken aynı zamanda alınan kararların uygulanmasının da takipçisi olmayı kendimize görev edineceğimizi buradan yineliyoruz.
İ. Sabri Durmaz

Evrensel'i Takip Et